7 Kasım Lazca Anadil Günü olarak ilan edilecek

YOK OLMA RİSKİYLE YÜZ YÜZE OLAN DİL ve KÜLTÜRLER (2)

Laz Kültür Derneği, ilk Lazca gazete Mç̆ita Muruʒxi (Kızıl Yıldız) çıktığı 7 Kasım 1929’u tarihini milat alıp 7 Kasım’ı Lazca Anadil Günü ilan etmeye hazırlanıyor.

Laz Kültür Derneği, Lazca dil ve kültürünü geliştiren ve çalışma yürüten kişilere de Mç̆ita Muruʒxi gazetesini çıkaran “İskender Chitaşi Ödülleri” vermeyi planlıyor.

Adnan Genç

Yok olmakta olan kültürler ve diller konusunda; ilgili dostlarımızın neredeyse, birer ‘misyoner’ gibi yoğun ve sürekli çalıştıklarını biliyoruz. Bu kültür ve diller arasında neredeyse, en şanslılardan biri de Laz kültürü ve dili. Çünkü 30-40 yılı bulan ciddi bir çalışma ortamından ve bunun gönüllü bireylerinden biriyle konuşacağız. İrfan Çağatay Aleksiva dostumuza; yaşanılan sürecin sorunlarını, çözüm yollarını ve yaptıklarına ilişkin gelişmeleri soracağız… Umarım bu çalışmayı yok olmaya yüz tutmuş, bütün kültür ve dil için mücadele verenler, örnek alır…


7 Kasım 1929’da, Sovyet Abhazya’sında yayımlanan ilk Lazca gazete Mçita Muruʒxi (Kızıl Yıldız).

Merhabalar. Sizi de pek çok dilbilimcinin pek girişemediği ölçütlerde; Laz kültürü ve diline emek veren; kültür ve dil arkeolojisi yapan, dostlarımızdan sayarak bazı sorularım olacak. Acaba Lazlar dili ve kültürü; yok olmaktan kurtulabilecek mi? Resmi ve gayri resmi ne gibi çalışmalarınız oluyor? Hatta, Lazların ‘tarihi ve talihi’ konularında olabilecek kadar anlaşılır ve kısa bir bilgi verebilir misiniz?

Lazcanın 22. yüzyılı görmesi oldukça zor!

İrfan Çağatay Aleksiva

Öncelikle bu röportaj için teşekkür ederim. Sorular oldukça zor ama samimiyetle cevaplamak isterim.

Kültür değişip gelişen bir şeydir, durağan ve tek zamanlı değildir. O yüzden Laz kültürünün akıbeti hakkında bir şey söylemek kehanet olur. Ancak bu gidişle bu kültürün bir parçası olan Lazcanın 22. yüzyılı görmesinin oldukça zor olduğunu düşünüyorum.

Açıkçası Lazca, Büyük Roma İmparatorluğu’nu, Trabzon Rum İmparatorluğunu, Osmanlı İmparatorluğunu tarihe gömüp günümüze ulaşmış bir dil. Bu İmparatorluklar döneminde de mesela ‘Lazca yazının’ gelişimini sağlayacak kadar toplumsal /dini bir örgütlenmeye sahip olamadı Lazlar, ne de nüfusa. ‘Coğrafya kaderdir’ diye, meşhur bir söz vardır; İngiliz Bizansolog Anthony Bryer de Lazların tarihi ve talihi konusunda aynı tespitte bulunmuştur. Bryer şöyle der “Lazların kaderi ülkelerinin coğrafyası tarafından belirlenmiştir. Lazistan dağları, bir yandan bağımsızlıklarını korumalarını sağlarken, bir yandan da tarımda gelişmelerine ya da daha gelişmiş bir politika izlemelerine engel olmuştur.”

Evet, Batıda Çayeli ile Pazar arasındaki Kemer Burnu ile doğuda Çoruh nehri ve Kaçkar zirvelerine uzanan dik yamaçlar onları dışarıdan gelecek müdahalelere, etkilere karşı korumuş, ancak tarım için elverişsiz bu coğrafyada politik ve kültürel ilerlemeye yetecek bir katma değerin üretilmesine de mani olmuştur.

Bu yüzden sürekli göç veren bu coğrafyada geleneksel tarımın müsaade ettiği kadarlık bir nüfus Lazcayı günümüze değin konuşagelmiştir, ancak artık geleneksel tarım bitti ve dünya çok büyük bir değişim geçirdi, geçiriyor. Lazcanın geleneksel kalıplarla varlığını sürdürebilmesi artık imkânsız. Ve bunun sonunu tahmin etmek de çok zor değil…

Lazca devletin pozitif ayrımcılığıyla yaşayabilir

Elbette bu sadece Lazcanın değil, pek çok ‘konuşanı az’ dil için de geçerli. Bu önüne geçilemez bir durum değil, ancak önüne geçmesi çok zor, telafisi ancak devlet mekanizmasının samimi ve sorumlu bir mantalite ile süreci değiştirmeye yönelik irade göstermesi ile mümkün. Lazca için söylüyorum, ama diğer konuşanı az diller için de geçerli olmak üzere devletin ‘pozitif ayrımcılık’ uygulayarak tıpkı Türkçe’ye sağladığı imkânlar gibi bu dillere de imkânlarını seferber etmesi gerek. Türkiye Devletinin bunu yapmaya zorlayan bütün ahlâki gerekçeler mevcuttur. Anadili talebi, Türk sağ siyaseti tarafından sıkça dillendirilen ‘Düşmana karşı cephelerde bu vatan için can vermekten’ tutun da vergi mükellefi olmaktan kaynaklı haklara kadar bütün ahlaki ve insani gerekçelerle desteklenebilir bir taleptir.

Devletin bu görevini üstlenmemesi durumunda birkaç kendini adamış kişinin yapacağı şeylerin, sonucu değiştirmede etkisinin olacağını söylemek hayâlperestlik olur. Devlet mekanizmalarının değiştirilip dönüştürülmesi elzem olmakla birlikte, gerek bu değişimi sağlamanın gerekse bunlardan bağımsız olarak dil savunuculuğu çalışmalarının ilerleyebilmesi ancak kitlelerin katılımıyla mümkündür.

Söz misal, Lazca dersi, gerekli görülen her yerde, göstermelik değil, hakikaten; seçmeli değil, zorunlu ders olarak ilkokuldan itibaren okutulmalıdır. Lazcanın bir TV’ye, kurumlarıyla birlikte bir Üniversiteye ihtiyacı var. Lazcanın iadei itibara, kendi popüler kültürünü oluşturmaya ihtiyacı var. Tıpkı ortak kaderi paylaştığımız diğer dillerin ihtiyaç duydukları gibi.

Siz bu çalışmaların neresinde oldunuz? Neler yaptınız ve yapmaktasınız? Dil çalışmaları, yayın çalışmaları ve eğitim çalışmaları gibi…

 Bu olumsuz tablo önünüzde dururken Lazcayı kurtarmak için şunları yaptık, bunları ettik demek biraz afaki kalacaktır. Ancak gerek benim gerekse Lazlar ve Lazca üzerine çalışan arkadaşlarımızın bu minvalde çabaları oluyor. Bunu yangına bir damla su serpmek olarak değerlendirebiliriz, elimizden gelen ancak bu. Yangına bir damla su serpmenin tek başına bir faydası yoktur, ancak bunu yüz binler yaparsa, yüz binlerce damla suyla elbette bu yangın söner. Ben son zamanlarda yangına serptiğimiz bir kaç damladan bahsetmek isterim.

Öncelikle güzel bir haber vereyim: Laz Kültür Derneği’nin ‘Etkiniz AB Programı’ işbirliği ile gerçekleştireceği “Türkiye’de Seçmeli Anadili Dersleri: Lazca Örneği” konulu bir projeye başlamış bulunuyoruz.

Seçmeli ders açılım/barış sürecinin meyvesiydi

Biliyorsunuzdur, 2012 yılında açılım/barış sürecinin bir meyvesi olarak ortaokullarda Yaşayan Diller ve Lehçeler adlı bir dersin seçmeli olarak okutulması kararlaştırılmış, bu kapsamda Abazaca, Adigece, Arnavutça, Boşnakça, Gürcüce, Kürtçe, Lazca ve Zazaca dil dersleri ilk kez okullara girmişti. Bu okullar ki; ‘Vatandaş Türkçe Konuş’ kampanyalarına, Lazcayla, Kürtçeyle, Adigeceyle vs. mücadele kollarına, Türkçe bilmeyen öğrencilerle Kürtçe bilmeyen öğretmenlerin içli içli bakışmalarına mekân olmuştu.

Daha önce devlet tarafından tanınmayan, görmezden gelinen, mümkünse inkâr edilen bu dillerin birden bire resmi bir onayla okula girmesi bu dillerle ilgilenen aktivistlerde bir heyecan yarattı; ilk kez devletle anadilleri konusunda işbirliğine giden bu kişi ve kurumlar iyi işler de çıkardılar. İşte bu süreçlerin Lazca örneğini inceleyeceğimiz bu proje, umuyoruz ki açılım sürecinin sekteye uğramasından sonra gerileyen sahanın toparlanmasına katkı sunacaktır.

Sibirya’ya sürgüne giden yazarın eseri…

Bundan başka bazı kişisel çalışmalarım da oldu, oluyor. Doğrusu geçtiğimiz sene sonunda beni en çok sevindiren iş Laz şair Xasan Helimişi’nin Çandaş Gverdi (Yarım Kalan Düğün) adlı bir piyesini yayınlamak oldu. Helimişi bu piyesi 1949 yılında Sovyet Gürcistan’da yazmış. Aynı yıl Sibirya’ya sürgüne gönderilirken elyazmasını, o sıra üniversite öğrencisi olan Irine Asatiani adlı genç bir kıza bırakmış. Şimdi bu genç kız 99 yaşında. Alman Lazolog Wolfgang Feurstein aracılığıyla Asatiani’den edindiğimiz bu el yazmasını yetmiş yıl sonra basmış olduk.

Sene başında ‘Laz Halk İnançları ve Mitolojisi başlıklı bir kitabım Heyamola yayınlarından çıktı. Beni oldukça enterese eden bir konuydu. Daha çok alan çalışmalarına ve derlemelere dayanıyor. Her ne kadar kitabın öznesi Lazlarsa da Doğu Karadeniz halklarının inanç dünyasının bir haritasını çıkarmış olduğuma inanıyorum bu çalışmayla.

Yayınlanmayı bekleyen çalışmalarım da var. Yaklaşık 20 yıldır çeşitli vesilelerle Lazca bitki adları topluyorum ve bir seviyeye kadar geldiğini düşündüğüm bu çalışma Almanya’da Lincom Yayınevi tarafından 2020 Temmuz ayı içerisinde yayınlanacak.

Osmanlı’nın Son Dönemlerinde Lazlar başlığını taşıyan bir çalışmam, yeni kuracağımız bir yayınevinin ilk yayınlarından biri olarak ekim ayında çıkacak. Bu çalışmada 1905 ile 1923 yılları arasındaki politik gelişmeler ve Lazların tutumu, Laz cemiyetleri, o dönemin aktörleri, savaşlar ve seferberlikler bağlamında ele alınıyor. Diyebilirim ki anımsanmak istenmeyen bir tarihin izdüşümleri.

Tarihten bahsetmişken, son bir çalışmam Lazistan ve Hemşin’in Tarihi Coğrafyası adını taşıyor. Yazılı Tarihin başından günümüze Lazistan ve Hemşin’in yer adlarını, tarihi eserleri (mimari yapıları) inceliyorum bu kitapta. İlkçağ ve ortaçağın seyyah ve yazıcılarından başka Osmanlı döneminin arşiv kaynaklarından da faydalanarak yer adlarını ve tarihi coğrafyayı haritalandırmaya çalıştım. Diğer yandan, genellikle yeterince kullanılamayan Ermenice ve Gürcüce kaynakları ve son olarak derlemecilik yoluyla elde edilmiş yerel bilgiyi de harmanlamaya çalıştım.

Bunlardan başka sözlük çalışmalarım da var. Öncelikle bir Lazca Etimolojik Sözlük çalışmam (Lazcaya girmiş yabancı unsurlar) yayına hazır bekliyor.

İkincisi ise Açıklamalı Lazca Sözlük projesi ki, bir ölçüde ilerleme sağladığım geniş bir sözlük çalışması olacak, ama daha üzerinde çalışılması gerek. İyi bir odaklanmayla bir kaç yılı daha var…

Lazca akademik üretim zayıf

Bütün bunlardan bahsedip Uncire ve Ogni dergilerinden bahsetmemek olmaz. Her iki dergi yayın için hazırlanıyor. Uncire dergisini tamamen Lazca bir ‘Laz edebiyatı dergisi’ olarak planlamıştık arkadaşlarla. Birinci sayımız Ocak ayında çıkmıştı. Ancak Corona sebebiyle düzgün bir dağıtım organize edemedik. Nisan’da çıkarmayı planladığımız ikinci sayıyı da aynı sebeple ertelemek durumunda kaldık. Ancak durumun normalleşmeye dönmesiyle birlikte Haziranda iki ve üçüncü sayılar bir arada çıkacak.

Ogni dergisi ise biraz daha zor. Biliyorsunuz, Ogni dergisi 1993-96 sürecinde ilk kez çıkmış, ancak dergiyi 2017’de tekrar Laz Kültür Derneği olarak yayınlama kararı almıştık. Bu sefer daha akademik/yarı akademik makaleler, tercümeler üzerinden yürüyen dergi 2019 sayısından sonra gecikti. Sebebiyse ne yazık ki konuyla ilgili akademik çalışmaların yetersiz olması. Yani, dergi konseptine uygun basmaya değer yazılar bulmak mümkün olmadı. Ancak 2020 içerisinde birikecek yazılarla yıl sonunda derginin 9. sayısını yayınlayabileceğimizi öngörüyoruz.

Lazlar da bir dönem ‘Suriyeli’ydi

Bir de ‘Başıbozuk Lazlar’, yani 93 Muharebesi başlığı altındaki gelişmelerden söz edebilir misiniz? Doğrudan ilgisi olmayan okurlar için hayli öğretici olacak bilgeler bunlar.

Başıbozuk Lazlar tabiri 20. yüzyıl başında savaş ve muhaceretle birlikte devlet erkiyle çatışma yaşayan Lazlar için kullanılan bir genelleme. Aslında, Jıneps’teki yazımda vurgulamak istediğim mevzu Lazların da bir zamanlar ‘Suriyeli’ olduğuydu. Okuyucular bunun ayırdına ne kadar vardılar bilmem.

Fakat, 93 Harbi ve sonrasını hatırlarsak, Lazlar da savaş ve işgalden kaçıp İstanbul’a, Marmara’ya kitleler halinde gelip yerleştirildiler, Suriyeliler gibi; din kardeşliği gerekçesiyle. Bu kişilere de devlet, imkânları doğrultusunda yardım etti, tıpkı Suriyelilere yapıldığı gibi. Bu yardımlar yeterli olmamakla birlikte ‘yerliler’in gözüne battı. Yardımlar yeterli olmayınca, bu göçmenler gerek diğer göçmenlerle gerek yerlilerle sorun yaşamaya başladılar. Bir kısmı çeteler kurup eşkıya oldu. Devlet bunları bastırmak istedi, çatışmalar yaşandı. Böylece başıbozukluk baki kaldı.

Türkiye toplumunda oluşan Suriyeli önyargısına karşı, en azından 93 muhacirlerinin, Suriyeliler meselesine empati ile bakmaları gerektiğini düşünüyorum. Metnin altında işlemek istediğim görüş buydu aslında. Dediğim gibi, ne kadar anlaşıldım bilmem. Bu vesileyle kendimi açıklamış olayım.

Sözlerimi bitirmeden önce sizlere bir kez daha teşekkür ederim. Laz Kültür Hareketi adı verilen bu süreçte emeği geçen, kahramanlara, Don Quijote’lara ve bu yangına bir damla olsun su serpen herkese kendi adıma minnettarım.

Lazca Anadil Günü ilan edilecek

Anlamlı bir haberle bu mülâkatı bitirmek isterim. Benim de çalışmalarına katkıda bulunduğum bir projemizi Laz Kültür Derneği girişimiyle bu yıl hayata geçirmeyi planlıyoruz. Bildiğimiz tarih boyunca, Lazlar tarafından yapılan ilk Lazca yayın İskender Chitaşi öncülüğünde Sovyet Abhazya’da çıkarılan Mçita Muruʒxi (Kızıl Yıldız) gazetesidir. Bu gazetenin ilk sayısı 7 Kasım 1929’da çıkmıştı. Laz Kültür Derneği ve diğer katılımcılarla birlikte bu günü ‘Lazca Anadil Günü’ ilan etmeye ve bugüne has, alana katkısı olan kişilere “İskender Chitaşi Ödülleri” adlı onur ödülleri vermeyi planlıyoruz. Bu ödüllerle insanların ne yazık ki ‘faydasız’ gördükleri Lazca çalışmalarına yönelik önyargıları kırmayı, bu alanda çalışan kişileri onore etmeyi ve gençleri teşvik etmeyi amaçlıyoruz. Umarız gelenekselleşecek bir ödül olacak. Lazcanın bunun gibi yeni geleneklere ihtiyacı var.