Asıl tehlike: Gelir dağılımı çok hızlı bozuluyor

Kredi kartları Fotoğraf: DepoPhotos

Sinan Ok

AKP iktidarı boyunca ekonomik büyüme üzerinden “bir ekonomi efsanesi” uydurulmaya çalışıldı. Son yıllarda çok duyulmasa da birçok platformda “bunlar da çalıyorlar ama çalışıyorlar” söylemiyle karşılaşabilirdiniz. Devam eden yol, inşaat ve toplu konut ve çevre operasyonları (Baraj, maden, vb.) nedeniyle “çalışıyor gibi” görünen iktidarın, bu politikasının ortaya devasa bir kriz çıkardığı 2017 yılından bugüne daha net anlaşılıyor. Ekonomi efsanesinin işi müjdelere kalmış görünüyor!

Artan işsizlik sayıları ve oranları, kayıtdışılık, güvencesiz çalışma ve güvencesizlik verileri, borçlanma ve iflas/haciz verileri; krizin mikro düzeyde hane ve işletmelerde derinleştiğini gösterirken makro düzeyde de kamu-özel sektör borçlanmasındaki radikal artış, fiyatlar genel düzeyinde çift haneli yapışkanlık yani enflasyon, astronomik bütçe açıkları, devam eden cari işlem açıkları, AKP idaresinde Türkiye’nin uzun dönemli bir krizin arifesinde olduğunu gösteriyor.

Türkiye’nin G-20 içerisinde irtifa kaybettiği, hızlı bir düşüş yaşadığı ve herhangi yeni bir kur şoku durumunda bu listeden düşebileceğine ilişkin tahminler gittikçe gerçekleşme eğilimi taşıyor. Ülke risk primi (CDS) ile kredi notları arasındaki ters orantı günden güne açılıyor.

AKP politikaları ile krize saplanan Türkiye ekonomisine dair kötümserlik, pandemi koşulları nedeniyle günden güne realize olmaktadır. Siyasal ve ekonomik rasyonalitesini yitirmiş AKP politikaları moderatörlüğünde “gidilen yol yol değil” diyebiliriz. Savaş, yandaş ve saray odaklı üretim ve bölüşüm politikaları yoksullaşmayı derinleştirmektedir. Önceki yazıda Türkiye’deki çalışan sayısının 6 yıl öncesindeki verilere döndüğünü yazmıştım. Bu yazıda da bu yoksullaşmanın verilerini sunmaya çalışacağım.

Yoksul sayısı ve oranı artıyor

Türkiye’de gelir dağılımının bozuk olduğu ve bu adaletsizliğin bölgeler arasında “uçurum olarak” ifade edilebilecek düzeyde olduğu bilinmektedir. Ekonomik büyüme odaklı yapılan analiz ve değerlendirmeler bu bozuk düzenin yeterince görülmesini de engellemektedir. Yani bir ekonominin büyümesi tek başına halk için olumlu bir gelişme olduğu anlamına gelmeyebilmektedir.

Bir ülkedeki Millî Gelir dağılımının eşit olup olmadığını ölçmeye yarayan Gini Katsayısı 0 ile 1 arasında değerler alır. Bu değer 1’e yaklaştıkça eşitsizlik artar.

Yukarıdaki grafikte de görüleceği üzere Türkiye’de 2014 yılından bu yana gelir dağılımında adaletsizlik artmaktadır.

2019 yılında “Brunson krizi”, 2020 yılında ise “Pandemi etkisi” nedeniyle ortaya çıkan ekonomik koşullar bölüşüm ilişkilerinde bozulmayı derinleştirmiştir. Hem işsizlik hem de enflasyonun arttığı son iki yılda bu verinin yükselmesi tahmin edilmektedir.

TÜİK verilerine göre yoksul yurttaş sayısı 2018 yılı için 22,7 milyon kişi olarak açıklanmıştır. 2019 ve 2020 verilerine milyonlarca yoksulun bu sayıya ekleneceği öngörülmeli ve gereken önlemler alınmalıdır. 

Borçlu sayısı artıyor

Türkiye Bankalar Birliği’nin (TBB) verilerine göre “bireysel” kredi kullanan kişi sayısı (takipteki krediler hariç) son bir yılda 900 bin kişi artarak 33,2 milyon kişi olurken, ortalama kredi bakiyesi ise 22,1 bin TL düzeyinde gerçekleşmiştir.

Sadece haziran ayında ilk defa kredi borcu kullanan sayısı ürkütücü bir boyuttadır. Haziran ayında 437 bin kişi ilk defa ihtiyaç kredisi, 94 bin kişi ilk defa konut kredisi kullanırken, ilk defa kredi kartı kullanan kişi sayısı 66 bin olmuştur. 56 bin kişi ise ilk defa kredili mevduat hesabı kullanmıştır.  Özellikle İstanbul’da borçlu sayısında bir patlama yaşandığı ifade edilebilir.

Kaynak: TBB Risk Merkezi Bülteni

15 yaş üzeri her iki kişiden birinin banka ve finans kuruluşlarına ortalama 22 bin TL borçlu olduğu görülen bu verilere karşın, gelirlerde yaşanan reel düşüş geçimi ve ev idaresini zorlaştırmaktadır. Gelirlerdeki reel düşüşü asgari ücret üzerinden ifade edebiliriz. Hem zam oranlarının gerçekleşen enflasyon altında kalması hem döviz şokları nedeniyle alım gücünün genel olarak düşmesi alt gelirli grupları, asgari ücretlileri daha olumsuz etkilemektedir. 2008 yılında 413 dolar olan asgari ücret 2020 yılı itibariyle yaklaşık 100 dolarlık azalış göstermiştir. Bu süreçte sadece işsizlik artmamış aynı zamanda “çalışan yoksulluğu sorunu” da artmıştır.

İcralık yurttaş sayısı artıyor

Türkiye’de icra ve iflas dosya sayısı son 10 yılda yüzde yüzden fazla artmıştır. Pandemi dolayısıyla durdurulan takip işlemleri sonucunda bu dönemde dramatik olması beklenen artış sonraki dönemlere ertelenmiştir.  Eylül-Ekim döneminde başlayacak olan takip ve ödeme işlemlerinin takipteki kişi sayısında milyonlara varan bir artışa yol açacağı tahmin edilmektedir.

İcra ve iflas dosyalarında tahsilat güçlüğü yaşanması nedeniyle söz konusu alacakların tahsilat şirketlerine devredildiği bir sürecin hızlanacağı ve borçlu yurttaşların tacize varan düzeyde rahatsız edildiği/edileceği bir döneme girdiğimizi göreceğiz. “Çek-senet mafyasının” legalleşmiş versiyonu olan bu yapıların da daha çok konuşulduğu/tartışıldığı önümüzdeki dönemde, borcunu ödeyemeyen yoksulları daha zor bir süreç bekliyor olacak.

Alt Text
Kaynak: Adalet Bakanlığı

Önceki gün Covid-19 salgını için ifade edilen “artık kontrolden çıktı” değerlendirmesi ülke ekonomisinin içerisinde olduğu kriz için de ifade edilebilir.

AKP politikalarının ortaya çıkardığı ekonomik krizin mağdur ettiği kişi sayısını tespit etmek gittikçe zorlaşıyor. 83 milyonluk ülkede kayıtlı, sigortalı, güvenceli ve insan onuruna yakışır koşullarda çalışan sayısı 10 milyonun altındadır. Geriye kalan milyonlara pay olarak düşen; yoksullaşma, hayat pahalılığı ve işsizlik koşullarında adaletsiz bir yaşam sürmektir.

Traktör kasalarında tarlaya giderken ölen tarım işçileri, elektrik akımına kapılan inşaat işçileri, COVİD-19 salgını ile ön cephede canı pahasına mücadele eden sağlık emekçileri, yeterli tedbir alınmadan okullara gönderilen eğitim emekçileri… ne eğitimde ne istihdamda olan milyonlarca genç ve yıllarca iş arayan milyonlarca işsiz, asgari ücretliler, ev kadınları,…

Hepimizin sorması gereken soru şudur: “Müjdelerle bezenmiş bu ekonomi efsanesi ile ifade edilen büyümeden neden pay alamıyoruz?”, “Neden yoksullaşıyoruz?”, “Bizler yoksullaşırken kimler zenginleşiyor?”