Fatma Baçaru
Nadira Kadirova 23 yaşındaydı. 2016 yılında, yani yaklaşık dört yıl önce çalışmak üzere Özbekistan’dan Türkiye’ye geldi. Yaklaşık bir yıldır AKP milletvekili Şirin Ünal’ın Ankara’daki evinde hasta bakıcı olarak çalışıyordu.
Nadira, 23 Eylül 2019 akşamı Ünal’ın villasında kaldığı odada ölü bulundu.
Ankara Emniyet Müdürlüğü olayla ilgili olarak “silahla gerçekleştirilmiş bir intihar” açıklaması yaptı. Ancak Nadira’nın ağabeyi Muhammed olayın intihar olmadığını savunarak kamuoyuna destek çağrısında bulundu. İki avukat değiştiren soruşturma için savcılık 5 Mart’ta takipsizlik kararı verdi. Bu karar kamuoyunda tepkiyle karşılandı. Takipsizlik kararına itiraz eden, ailenin yeni avukatı Prof. Dr. İlyas Doğan’la ihmallerle dolu olduğu aşikâr soruşturma dosyasını ve olayın ayrıntılarını konuştuk.
Nadira Kadirova dosyası size nasıl ulaştı ve siz bu dosyayı neden kabul ettiniz?
Nadira Kadirova dosyası ile ilgili olarak Özbekistan’daki öğrencilerim benimle iletişime geçti. Eski öğrencilerim, şimdiki meslektaşlarım, benimle şahsen tanışan öğrencilerimdi onlar. Gazetede takipsizlik kararına dair haber çıkınca ölen Nadira Kadirova’nın kardeşi Muhammed Ali bana ulaştı. Dosyayı kabul ettim, bu olayı başından beri izliyordum ve olayın görünüş biçimi birçok soru işaretini beraberinde getiriyordu. Şöyle düşündüm, ta Özbekistan’dan bile bana ulaştılarsa demek ki bu davanın yakından takip edilip edilmediği konusunda burada bazı tereddütler var. Ben de eskiden beri kadın cinayetleri konusunda yazan bir akademisyen olarak bu davayı kabul etmenin uygun olacağını düşündüm.
Nadira’ya dair pek az şey biliyoruz, Nadira Kadirova kimdi, nasıl bir ailenin çocuğuydu?
Nadira Kadirova babasını kaybetmiş biri, beş kardeşler. Dört kız, bir oğlan, kardeşlerin en küçüğü Nadira, Muhammed onun ağabeyi. Özbekistan’da evleri yok, kiradalar. Annesi hayatta ama yaşlılıktan kaynaklı birçok hastalığı var. Bunları ajandasındaki notlardan ve ailesiyle yaptığı yazışmalardan anlıyoruz. Nadira lise mezunu. Kardeşi ve kendisi, birçok Özbekistanlının yaptığı gibi, başka ülkelere gidip orada çalışarak aile bütçesine katkıda bulunmaya çalışıyorlar. Nadira yaklaşık dört yıldır Türkiye’de, İstanbul’daymış ama bir yılı aşkın süredir de Ankara’da. Bu olayın gerçekleştiği evde yardımcı hizmetler yapan biri. Şirin Ünal’ın 20 yıldan beri ALS hastası olan eşine bakıyor. Nadira kazandığı parayı ailesine gönderiyor sürekli, ailesinin maddi durumuna katkıda bulunmaya çalışıyor. Aldığı ücret çok yüksek değil ama Özbekistan’daki bir aile için onun kazandığı para önemli. Kardeşi de zaman zaman Türkiye’ye geliyor ve iş bulmaya çalışıyor. Nadira ve kardeşi Muhammed Ali bu şekilde ailelerine destek olmaya çalışıyorlar.
Ablası Türkiye’de mi?
Hayır hayır Özbekistan’da. Sadece kardeşi Muhammed Ali olayın gerçekleştiği zamanlarda buradaydı. Şu an Moskova’da, inşaat işlerinde çalışıyor. Yoksul, kazandığıyla ayakta kalmaya çalışan bir aile, öyle söyleyeyim.
Nadira, Şirin Ünal’ın evinde yatılı mı kalıyordu, iş anlaşması nasıldı, izin günü var mıydı?
Tabii ki, haftanın bir günü izinli, sadece bir gün dışarı çıkma izni var; belki şehir dışına çıkma konusunda da izin alabiliyordu. Ölümün gerçekleştiği oda aynı zamanda Nadira’nın şahsi olarak kullandığı oda. O odada kalıyordu, yani 24 saat o evdeydi.
Sigortalı mı çalışıyordu Nadira?
Dosyada sigortasının yapıldığına veya ödendiğine dair herhangi bir bilgi yok.
Basından öğrendiğimiz kadarıyla Nadira eğitim almak istiyor. İzin günlerinde eğitim alarak meslek sahibi olmayı arzuluyor, öyle değil mi?
Nadira daha önce bir pilotun yardımcısı olarak bir evde çalışmış. Sadece bu kadar bilgim var ve herhalde pilotun yaptığı işten de etkilendiği için Ankara’daki yeni işine başladığında bir eğitim alıp, kabin memuru olmak için, bir donanım elde etmek istiyor. İngilizce kursuna yazılıyor ama bu çok yeni tabii. Nadira hastayı indirip kaldırırken belini incitiyor ve bu yüzden patronuna yakındığı için de yanına yeni bir Özbek hanım gelmiş yardımcı olarak.
O yardımcının ismi nedir, Nadira ile aralarında bir arkadaşlık bağı oluşmuş mu?
Tabii, aynı evdeler, adı Hilal. Birbirleriyle birçok şey paylaşıyorlar zaten. Hilal verdiği ifadede de bunu söylüyor; ona birçok şey anlatıyormuş, özel durumlarını onunla paylaşıyormuş. Bir erkek arkadaşı olduğunu onunla paylaşmış mesela. İstanbul’da da Leyla diye bir kadın var, onunla çok yakınlar. Leyla, Nadira’nın bazı konularda sorun yaşamış olduğunu biliyor, sonuçta aralarında hemşehrilik bağı var.
Onun özel hayatını bilen bu iki kişinin ifadesine başvurulmuş mu?
İstanbul’daki tanıdığı ve sırlarını paylaştığı Leyla, İstanbul’da savcılık tarafından davet edilmiş, tanık sıfatıyla ifadesine başvurulmuş.
Ankara’daki yardımcı kadın Hilal’in tercüman aracılığıyla verdiği ifadesinde somut bir şey yok, ben bir şey duymadım gibi şeyler söylüyor. Fakat bir gazeteci arkadaşım bana Hilal’in çok iyi derecede Türkçe bildiğini söyledi. Dosyaya göre, 23 Eylül’de olay oluyor, 26 Eylül’de ifadesi alınıp sınırdışı edilmesi için evrakları hazırlanıyor Hilal’in. Yine aynı gazeteci arkadaşım Aralık ayında Hilal’le telefonda konuştuğunu, olaydan sonra da Türkiye’de olduğunu, hiç gitmediğini ve gayet güzel Türkçe konuştuğunu söyledi. Eğer sınırdışı edilmişse göç mevzuatına göre zaten Türkiye’ye 5 yıl dönemiyor.
Neden tercümanla ifade alındı?
İki neden olabilir: Ya savcı tam emin olmak için tercüman kullandı ya da o Hilal Türkçe bilmiyorum dedi ve tercüman vasıtasıyla soru sorulurken cevabı düşünmek için zaman kazanmak istedi.
Leyla’nın ifadesinde neler geçiyor?
İstanbul’daki Leyla çok detaylı bilgiler veriyor: Şirin Ünal’ın Nadira’yı taciz ettiğini, gece uyurken yatağına gittiğini, ona arkadan sarıldığını, kapıyı kilitlediğini, Nadira’nın yardım için bağırdığını ama kimsenin yardımına gelmediğini, kimsenin sesini duymadığını söylüyor. Bu bilgiler Leyla’nın tanık ifadesinde mevcut.
Kimi arıyor Nadira o sırada?
İstanbul’daki Leyla adındaki kadını arıyor ölmeden bir gün önce. Leyla ile ben telefonda da konuştum, şu anda Özbekistan’da ama bu anlatımlar ifadesinde de çok detaylı bir şekilde yazılı olarak mevcut. Leyla’ya anlatıyor olanları.
Ne söylüyor?
Leyla Hanım tanıklık beyanında bulunurken şunları söylüyor: “Üç gün önce ben yatağımda yorgun uyuyordum, Şirin Ünal, babam gibi gördüğüm adam, arkadan geldi ve bana sarıldı, kapıyı da kilitledi arkadan. Ben bağırdım, yardım istedim ve kendimi çok kötü hissettim, kirlenmiş hissettim. Ağabeyimin yüzüne bakamayacağım, bu yüzden ben kendimi öldürmeye karar verdim,” gibi cümleler kuruyor. Bu her iki hususta, hem intihar konusunda hem de Şirin Ünal’ın kendisine karşı, iradesine rağmen yaptığı çirkin davranışı Leyla’ya anlatmış. Leyla da ifadesinde etraflıca bunu söylemiş ve bu imza altına alınmış bir ifade. Şu an mahkeme dosyasında bu ifade aynen mevcut.
Leyla’nın ifadesinde geçen bu taciz bilgisinin tam tarihini biliyor muyuz ve tekrarı olmuş mu?
Anlatış tarzından 2-3 gün önce olduğu anlaşılıyor. Çünkü direkt bunalımda olduğunu söylemiyor ama kendisini çok kötü hissettiğini belirtiyor.
Savcılık bu ifade ile ilgili ne karar vermiş?
Savcılık olayın intihar olduğundan hareket ettiği için öyle bir kabulü doğru saymış. Tamam, bir intihar lafı var, işin o kısmını anladık ama bu ifadede geçen başka bir şey var ki, ölen kadın kendisinin taciz edildiğini, cinsel saldırıya maruz kaldığını söylüyor. Üstelik bu basit cinsel saldırı değil, sadece dokunmak değil, çünkü odasının kapısını arkadan kilitlemiş vs. Bu çok daha ileri düzeyde bir saldırı.
Cinsel saldırı ile sözünü ettiğiniz ileri düzey cinsel saldırı arasında nasıl bir hukuki ayrım var?
Mesela, bir erkek bir kadının vücuduna o istemediği halde sadece dokundu. Bu basit cinsel saldırıdır, cinsel tacizdir. Ama sarılması, onu kavraması vs. bu ileri düzeyde bir cinsel saldırıdır. Tecavüzden bir önceki aşamadır. Kanunda basit cinsel saldırıya ve nitelikli cinsel saldırıya ayrı ayrı cezalar öngörülmüştür.
Başka bir şey var: Belki de bu biraz daha ileri boyuta gitti, çünkü Nadira’nın üzerinde bir de “prostat antijeni” verisi var. Burası tam aydınlığa kavuşturulmuş değil.
O nedir?
Yanibu sadece erkeklere özgü, meni benzeri bir bulgu, öyle diyelim. Ben hukukçuyum, yani tıbbi olarak tam olarak açıklayabilmem zor ama PSA, yani prostat antijeni diye geçiyor. Erkeklik hormonudur bu yani, Türkçesi odur, öyle demek lazım. Morgda yapılan operasyonda, yani ölen kişinin üstünde yapılan otopside bunun izine rastlanmış. Böyle bir şey var, Nadira’nın arka tarafında, anal bölgesinde böyle bir şey var.
Bu bulgunun süreci nasıl götürmesi gerekirdi?
Yani aslında cinayet değil intihar olsa bile burada bir cinsel saldırı var tabii. Buna karşı savcının gereken soruşturma ve kovuşturmayı yapması, iddianame hazırlaması gerekirdi. Son telefon konuşmasında, İstanbul’daki arkadaşı Leyla ile olan konuşmasında “Ben intihar edeceğim” demiş. Savcılık bunu dikkate alıyorsa, “Ben cinsel saldırıya uğradım” cümlesinin de üstünde durması gerekir, gerekirdi.
Cinsel bir suç olsa bile, karşıdaki milletvekili olduğu için, böyle bir adım atmaya kalktığı anda bu sefer Meclis’e yazması gerekirdi. Yazmadığı için de ben buradan şu sonucu çıkarıyorum; buradaki cinsel taciz iddiasını görmezden gelmiş savcı, önemsememiş.
Nadira bağırdığını söylemiş, o sırada onu duyacak kimse yok mu evde?
O anda olmayabilir, ölüm olayından önce olan bir şey bu. Belki de evde kimse yoktu belki de vardı ama orası üç katlı bir villa. Burası varlıklı bir insanın binası, dolayısıyla evde birileri olsa bile ses geçirgenliği, izolasyon vs. de güçlü olabilir. Muhtemelen bağırdıysa bile duyulmamış olabilir ve olay en üst katta geçiyor, orta katta veya giriş katında değil. Bu konuda da soruşturma sırasında Şirin Ünal’a TANIK SIFATIYLA soru yöneltilmiş, tacizle ilgili. O da bir cümle ile “Böyle bir şey olamaz, ben onu kızım gibi görüyordum” demiş.
Olay yeri inceleme sizce görevini eksiksiz yapmış mı, deliller uygun olarak toplanmış mı?
Benim dosyada gördüğüm kadarıyla olay yeri incelemesinde ciddi eksiklikler var. Adeta bu ölüm olayı ya da silahla yaralanma olayı duyulur duyulmaz “Bu bir intihardır” denilmiş ve işin içinden herkes çıkmış. Bir yerde Şirin Ünal’ın Nadira’nın kardeşine söylediği “Kendine sıktı” şeklindeki yargı, emniyet yetkilileri, savcılık vs. herkes tarafından benimsenmiş. Böyle olunca da, hani intihar olunca sanki herkesin gözünün önünde intihar etmiş gibi… Yani bir insan tabii herkesin gözünün önünde tutar silahı kafasına veya kalbine sıkarsa, ölür, yaralanır ve denir ki ‘Bu bir intihardır’. Önce evdekiler kapıyı açmaya çalışmış, sonra eve gelen emniyet yetkilileri kapıyı kırmaya çalışmış, dolayısıyla bu herkesin gördüğü bir intihar değil, sadece öyle olduğunu söyledikleri bir intihar.
Bunlar kayıt altında mı?
Burada zamanlamayla ilgili kriter yok; saat kaçta 155’i ve 112’yi aradılar, bunlarla ilgili kayıtlar maalesef dosyaya girmemiş. Bunlar Şirin Ünal’ı zan altında bırakıyor; bu arama içerikleri dosyaya tam olarak girmiş olsa belki Ünal’ın lehine olacak durum. Ölüm olayı gerçekleştiği sırada binada dört kişi daha var; Şirin Ünal, eşi, kızı ve yardımcılar var. Bunların telefon kayıtlarına hiç bakılmamış. Acaba bu olay öncesinde, Nadira muhtemeldir ki aynı evde kaldığı Hilal’e bir şeyler söylemiş olabilir, telefonundan yazmış olabilir. Ünal’ın ailesiyle olabilir veya kızıyla da iletişim kurmuş olabilir. Öyle bir şey ki aylardır kontrol edilmeyen silah için bir anda “Ya, silah neredeydi?” diye bir soru ortaya atılıyor ve Şirin Ünal’a zimmetli bir silahla, hemen kısa süre sonra da intihar gerçekleşiyor. Nadira’nın ellerinde barut izi bulunup bulunmadığı konusu yakın atış şeklinde açıklanıyor. Araştırdım bazen böyle olabiliyormuş. Ama yine de Nadira hangi eliyle ateş etmiştir, sol mu sağ mı bu da belli değil. Bunlar en azından üzerinde soru işareti olan meseleler. Bu soru işaretlerinin tam giderilmesi gerekir. Gerçekten intihar olmuş olabilir, çünkü eğer Nadira’nın son yazdığı veda mektubu Nadira’ya aitse, ki şu anda öyle görünüyor, kişi kendini öldürmeye karar vermiş olabilir.
O veda mektubunda ne yazıyor?
Nadira’nın odasında, ailesine hitaben, “Ben size layık olamadım, sizin yüzünüze bakamayacağım. Uyuyup tekrar uyanmayacağım” gibi dolaylı anlatımlar var. Bunu tabii Türkiye’deki kadın erkek ilişkileri bağlamında yorumlamak zor, çünkü Orta Asya ülkeleri modernleşme anlamında bizden daha muhafazakâr ve kadının konumu daha geleneksel bir düzeyde. Dolayısıyla genç bir kadın bir erkeğin ona dokunmasından daha fazla etkilenmiş ve kültürel anlamda daha ileri bir şekilde yorumlamış, toplumsal anlamlar çıkarmış olabilir ve intihar etmek istemiş de olabilir. Bu olay da Şirin Ünal’dan kaynaklanıyor ve dolayısıyla intiharsa, gerçekten intiharsa o zaman burada bir intihara yol açma yönünde bir davranış söz konusudur ve bunun muhatabı da Şirin Ünal’dır.
Orada bulunan diğer dört kişinin iletişim bilgileri nasıl dosyaya girmemiş?
Mesela Şirin Ünal o gün İstanbul’dan geldiğini söylüyor ama sadece onun ve kızının beyanı var. Türk Hava Yolları’yla mı, Pegasus’la mı geldi veya araçla mı geldi bilinmiyor. Kızı havaalanında çalıştığını ve babasını alıp beraber eve geldiklerini söylüyor. Şirin Bey’in HTS (Historical Traffic Search) kayıtları olsa ve telefonu İstanbul’dan sinyal vermişse bu onun lehine bir şey olurdu. Fakat ortada sadece sözlü beyanlar var.
Bir vekilin telefon kayıtlarının incelenmesi nasıl mümkün olabilir?
Eğer bir suç işlediği öne sürülürse Meclis’in buna onay vermesi gerekir soruşturulabilmesi için. Fakat Şirin Ünal zaten olay günü kendisi gönüllü olarak ifade vermiş. Şimdi iş suçlamaya dönerse, Şirin Ünal’ın sanık sıfatıyla ifade verebilmesi için Meclis’in bu yönde karar vermesi gerekir. Kendisi “Tamam, ben kabul ediyorum ve benden her türlü örnek alabilirsiniz, ben ifade vereceğim” diye gidip savcıya direkt ifade verilebilir sanık sıfatıyla. Olay günü tanık sıfatıyla ifade veriyor. Bilgi veren sıfatıyla Şirin Ünal’dan bilgi alınıyor, ona herhangi bir suçlama yönetilmiyor, diyor ki “Bu kadın burada çalışıyordu, bizim bir çalışanımızdı.” Bu kadar.
Ünal’dan ve Nadira’nın erkek arkadaşından DNA örneği alındığında bunun PSA bulgusuyla eşleştirilmesi mümkün mü?
Tabii ki, yani sadece Şirin Ünal’a ait olmayabilir de, çünkü Nadira zaman zaman çıkıp erkek arkadaşı Abdullah’la yemek yiyor, vakit geçiriyor. Her iki erkekten de örnek alınır, adli tıp inceler ve bunun kime ait olduğu tespit edilebilir. Ama erkek arkadaşından da Şirin Ünal’dan da herhangi bir DNA örneği vs. alınmamış.
Savcılık Adli Tıp raporundaki PSA bazen kadınlarda da bulunur değerlendirmesini benimsiyor. Oysa kadınlarda bulunma oranı çok çok düşük. Yine savcılık PSA tam bir DNA içermiyor olabilir diyor. DNA içermese bile o bulgunun kime ait olduğu tespit edilebilir. Ben itiraz dilekçesinde PSA ile ilgili üç İngilizce makale sundum.
Ne anlatılıyor o makalelerde?
Bu makalelerde PSA verisinden faile ulaşma oranının hiç de öyle sanıldığı gibi düşük bir olasılık olmadığı yönünde bilgi ve araştırmalara yer veriliyor. Yapılan testlerle, bu PSA’nın kime ait olduğunun bulunma oranının oldukça yüksek olduğunu gösteriyor. Ama siz aramazsanız, bulamazsınız. PSA, “prostat antijeni” kime aitti diye bir arayış içerisine girilmemiş, karşımızda sadece bir yorumlama var.
Nasıl yorumlamış savcı?
Adli tıp raporunda PSA’nın kadınlara da ait olabileceği belirtiliyor ve savcı bu yoruma değer atfedip “Tamam o zaman, bu Nadira’ya aittir” diyor. Şule Çet olayında da benzer bir durum vardı ve İstanbul Adli Tıp Kurumu faili buldu, yani kime ait olduğunu buldu. Burada ise eksik bir inceleme var.
Geriye dönük inceleme yapılabilecek bir aşamada mı şu anda dosya?
Tabii tabii, devletin kayıtlarında var. İncelendiği takdirde bu veriler değerlidir. Şu anda halen muhafaza ediliyor ve kayıtlarda mevcuttur, zaten öyle olması gerekir.
Bu dosyaya takipsizlik kararının çıkmasındaki en büyük etken size göre nedir?
İki sebebi var. İlki, olay günü orada bulunan kişilerin iletişim bilgilerinin ve trafiklerinin incelenmemiş olması. İkincisi ise adli tıp raporundaki PSA antijeninin hiç araştırılmamış olması. Bir PSA antijeninden bahsediliyor ve onun ileri bir aşamasına geçilmemiş, geçilmeyince de önemli bir gerçeği bulma noktasında önemli bir bulgu göz ardı edilmiş oluyor.
Kamuoyunun, dosyanın kapatılması yönünde bir acelecilik olduğu yönünde itirazları var, bunun bir karşılığı var mı?
Kamuoyu bir olayla çok ilgileniyorsa sürecin hızlandırılması yönünde bir değişiklik talebi veya savcının talimatı olabiliyor. Normalde bir adli tıp raporu iki ay sonra bile çıkabiliyor. Deliller alınır, depolanır ve adli tıp uzmanları geliş sırasına göre bir inceleme yaparlar. Fakat burada özel bir durum var, çünkü işin içinde geçen önemli bir siyaset aktörü var, dolayısıyla bunun hızlandırılması normal karşılanabilir.
Takipsizlik kararının çıkması altı aydan daha uzun sürebilirdi ama güncel bir olay olduğu ve kamuoyunun ilgisini çektiği için bu kadar sürede sonuçlanması normal sayılabilir.
Bir insanın intihar eğiliminde olup olmadığı hukuken nasıl tespit ediliyor peki?
Gazi Adli Tıp Birimi uzmanları diyor ki, bu kadının intihar eğiliminde olup olmadığı ayrıca psikiyatristler tarafından incelenmelidir. Nadira’nın aldığı notlar, zaman zaman duygularını dile getirdiği ajandasındaki yazılar, kırmızı renkli Türk Hava Yolları ajandası, oraya bir şeyler karalamış. O yazılardan hareketle Nadira’nın intihar eğiliminde olup olmadığı incelenmeliydi. Savcı bunun için İstanbul Adli Tıp Kurumu’na da yazı yazmış ama bir sonuç çıkmamış, belki de uzman yoktu.
Her intihar vakası dosyasında bu rapor mutlaka olmalı mıdır?
Burada olması gerekir diye düşünüyorum. Bu insan öldüğü gün gelecek planı ile ilgili dershaneyle filan konuşmuş. “Ben İngilizce öğreneceğim ama çalıştığım iş çok izin vermiyor’” diye kurumla yazışıyor WhatsApp üzerinden. Kurum da haftada bir gün gelebileceğini, diğer üç gün için de internet üzerinden ders alabileceğini söylüyor. Bir insan ölmeye karar vermişse, 4-5 saat öncesindeki psikolojisi çok farklı olmalıdır, gelecek planı için zaman ayırmak aklına bile gelmez.
Geçen sürede, söylenen taciz tekrarlanmış olabilir mi? Çünkü bir gün önce arkadaşı ile konuşuyor ve intihar etmek istediğini söylediniz. Ertesi gün, ölmeden birkaç saat önce, dershane ile görüşüyor. Bu akış normal mi?
Evet işte, bazı çelişkiler var. Bazen psikiyatride böyle çelişkiler olabilir, bunun da uzmanlar tarafından söylenmesi lazım. Böyle bir psikolojik rapor yok. Bu yüzden ortada eksiklikler var. Aslında bu eksiklikler biraz da Şirin Ünal’ı mağdur ediyor. Bunun gölgesinin bir siyasetçinin üstünde kalması hoş bir şey değil. Bu yüzden bu delillerin tam araştırılması ve bunun gerçekten intihar olduğu konusunda kamuoyunun ikna edilmesi gerekirdi. Eğer itirazımız kabul edilirse, bu dediğimiz eksiklikler giderildiğinde, gerekli incelemeler yapıldığında belki yine de intihar çıkacaktır ama toplum aydınlanmış olacaktır. Gerçekten bu bir intihar olayıdır diyecekler ama şu anda yarı gölgede bir intihar görünümünde sunulan bir olayı var. Bu yüzden ben itiraz dilekçemde bu olayın sorumlusu olarak Şirin Ünal beyi gösterdim. O öldürmemiş olsa bile cinsel taciz olayı, Orta Asya kültürünün de tetiklemesiyle birlikte bu intihara neden olmuş olabilir. Böyle bir durumda Şirin Ünal’ın tabii ki ceza yönünden ve hukuk yönünden sorumluluğu vardır.
PSA bulgulu adli tıp raporunun varlığını sizden önceki avukatlardan duymadık, bunun nedeni nedir?
Ben bu dosyaya takipsizlik kararı verildikten yedi-sekiz gün sonra avukat sıfatıyla müdahil oldum. İtiraz süresinin dolmasına yedi gün kala dosyaya tam yetkili hale geldim ve yedi gün geceli gündüzlü bu dosyaya çalıştım. Adli tıp uzmanı arkadaşlarımdan teknik anlamda bilgi aldım ve son gün itirazı yetiştirebildim. Benden önce başka bir meslektaşım vardı ama İstanbul’da olduğu için sürekli Ankara’ya seyahat etmesi hem bütçe hem de zaman isteyen uğraşlar olmuş olabilir.
Adli tıp raporu ne zaman çıktı?
Adli tıp raporunun tarihi 2 Aralık. Meslektaşımla ilgili bir şey söylemek istemiyorum ama 2 Aralık’tan beri de o rapor dosyada mevcut.
Kamuoyu olayı önce sosyal medya üzerinden çağrıda bulunan ağabeyinden duydu. Öncelikle ağabeyi özelinde, aile Nadira’nın intiharıyla ilgili ne düşünüyor?
Aile, kızlarının yabancı bir erkekle cinsel münasebetlere girmiş olabileceğini kabul etmiyor, öyle bir şey olamaz diye düşünüyorlar. Ama böyle bir şey olmuşsa bile kızlarının iradesi dışında olduğunu ve öldürüldüğünü düşünüyorlar.
Nadira’nın evlenmeden önce kimseyle birlikte olmayacağını mı söylüyorlar?
Evet, adli tıp raporunda da zaten bakire olduğu yazıyor. Fakat buna ilişkin fotoğraflar da dosyaya konmamış. Onlar ayrıca adli tıp kurumunda muhafaza ediliyor olmalı. Eğer itirazımız kabul edilirse o zaman otopsi sırasında çekilen fotoğraflar, videolar ve bunlar da incelenecek. Diyelim ki sulh ceza hâkimi dosyada eksiklikler olduğunu kabul ederse ve bunların araştırılması yönünde bir karar verirse o zaman bu dediğimiz deliller uzmanların incelemesine açılır ve gerçek ortaya çıkar. Belki de Şirin Bey’in cinayete hiçbir dahlinin olmadığı ortaya çıkacaktır. Ev sahibi olması sebebiyle onun da aklanmaya ihtiyacı var. Ortalama bir insanın evinde biri intihar etse, savcılık direkt sizi sanık olarak gösterir ve ondan sonra kendinizi mahkemenin önünde aklayabilirsiniz ancak.
Bu dosyanın tekrar açılması için kamuoyu desteği gerekli mi?
Kamuoyu desteği çok önemli, çünkü artık kamuoyu biliyorsunuz sosyal medya. Kamunun vicdanı artık sosyal medyada temsil ediliyor ve kamuoyunun bu konudaki gelişmelere duyarsız kalmaması en büyük dileğimizdir. Ben bu eksikliklerin çok önemli olduğunu ve itirazın kabul edileceğini umuyorum. Ortalama bir incelemeyle bu yönde karar çıkması gerektiğini düşünüyorum.
Sizce Nadira neden bu kadar gündemleştirilmek isteniyor?
Kimi kimsesi olmayan genç bir insanın şüpheli bir şekilde hayata veda etmesinin toplum vicdanında yol açtığı duyarlılık, en önemli sebebi bu bence.
Dosyada 133 avukat var ve benim dışımdaki 132 avukat kadın meslektaşlarım. İçlerinde öğrencilerim de, şahsen hiç tanımadığım çok sayıda meslektaşım da var.
Şu anda dosyada sizinle birlikte kaç Avukat var?
Normalde dosyada tam yetkili avukat olarak ben gözüküyorum. Ben dosyaya vekaletname koyduktan sonra insan hakları ve kadın hakları ile ilgili sivil toplum kuruşlarında çalışan meslektaşlarım bana ulaştı. Bu davada avukat sıfatıyla maktülün yanında olmak istediklerini belirttiler ve ben de memnuniyetle kabul ettim. İnsan Hakları Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği Kadın Komisyonu, Özgürlük için Hukukçular Derneği ve onların üyeleri var. Dosyada 133 avukat var ve benim dışımdaki 132 avukat kadın meslektaşlarım. İçlerinde öğrencilerim de, şahsen hiç tanımadığım çok sayıda meslektaşım da var. Ankara dışında İzmir’den, Antalya’dan, İstanbul’dan da birçok isim var. Çoğu manevi destek anlamında bu dosyaya vekaletname koymak istediler ve ben de onların bu desteğini memnuniyetle kabul ettim. 133 avukatın bu davayı izlemesi mahkeme açısından önemlidir. Bu kadar çok sayıda avukatın ilgisini çekmesi, yani mağdurun yanında bu kadar çok avukatın olması dosyanın daha dikkatli incelemesi sağlayacaktır diye umuyorum.
Sizin bu dosyayı üstlenmekteki amacınız ne?
Adalet yerini bulsun. Gerçek neyse ortaya çıksın. Hiç kimse gereksiz yere şüphe altında kalmasın. Fakat kimsesi olmayan genç bir insanın, gelecekle ilgili kariyer planları yapan genç bir kadının hayattan koparılmasının gerçek sebepleri neyse ortaya çıksın. Bunun dışında bir isteğimiz, amacımız yoktur. Kimsenin zarar görmesini, zan altında bırakılmasını, şüphe altında kalmasını istemeyiz. İnsan olarak ben sadece genç bir kadının hayata veda etmesinin gerçek sebebi ve varsa sorumlularının adalet önünde hesap vermesini istiyorum.