Bazı sosyal deneyler bize ne öğretir?

Özlem Durmaz

Sahi her önüne gelen niçin sosyal deney yapar güzel ülkemde…

Üstelik işin “anlayamadığım” kısmı gidip gidip Kürtleri deneme hevesi. Bazen diyorum ki, durup durup Kürtleri deneme alışkanlığımızı bir sorgulasak mı acaba.

Anlamadığım diğer bir şey de niye başka şehirlerde yapmıyor kimse bu “sosyal” deneyleri. Ben rastlamadım en azından Konya’da, Kırklareli’nde “acaba aç, sokakta kalsam beni evine alan çıkar mı?” diye kamera çalıştıranı. Vardıysa da benim cehaletim perdelemiş ise o bilgiyi, seve seve cahilliği kabul edeceğim.

Kürtler sokakta kalsak bizi evine alır mı, aç kalsak bir dilim ekmek verir mi? Diyelim ki alırlar evlerine, karnımızı da doyururlar. E ne güzel maşallah mı diyeceğiz Kürtlere. Sevecek miyiz o zaman “onları”. Sevilebilmek için illa da iyi bir şeyler yapmaları mı gerekiyor? Ekmek vermezse tüh Allah kahretsin bak bir kuru ekmeği çok görüyorlar ne de kötüler mi diyeceğiz peki? Ya da örneğin İzmir’de yolda birilerini çevirip “Aç, sokaktayım” dediğimizde gel bize karnını da doyururum demese kimse, onlar kötü mü olacak, yoksa sadece “normaldir burası büyükşehir” diyerek yürüyüp gidecek miyiz?

Ama bir dakika, Diyarbakır da büyükşehir değil miydi? Ama canım ne de olsa batıda değil, ne kadar büyük bir şehir olabilir ki? Büyüse ne olacak, rüştünü ispat edebilir mi ki batıya…

Aklımda deli sorular. Misal “affedersiniz Kürtlere” ev kiralamayan var batıda biliyor muyuz bunu? Yani parasıyla kalmak istiyorum evinde dediğinde yok sen parasını da versen kalamazsın diyorlar yani dümdüz. Ama “Affedersiniz” Kürtler gel seni konuk edeyim der mi demez mi diye merak etmekten de kendini alamıyor yurdum insanı.

Aklımdaki diğer soru, bu sosyal deneyin bana asıl öğrettiği ne? Batılı insan doğuluyu denemeyi neden seviyor?

Yok ama, ben sosyal deney sevmiyorum. Çünkü bu sosyal tahakkümleri haz etmiyorum.

Mardin’de bir İzmirli olarak 11 sene yaşadım. Bu seneler boyunca beni en rahatsız eden şeylerden birisi, kendi memleketinde Kürtçenin ‘K’sine tahammül edemeyen batılı yerli turist kitlelerinin Mardin’e geldiğinde boynuna puşi dolayıp Kürtçe türküler eşliğinde halay çekmeye çalıştığı sıralı akşam yemekleri oldu. Nerede görsem hızla uzaklaştım o ortamdan. Aslında her birini durdurup şunu demek istedim bir yandan da “Ne güzel etmişsiniz, gelmişsiniz buralara, insan insana temas etmişsiniz. Çok kıymetli bir edimsel tecrübe ilişkinin her iki tarafı için de. Ama biliyor musunuz, buralar folklorik turizm nesnesi olmaktan ibaret değil. Yaşıyoruz biz burada. Bu ‘Ayy çok ilginç’ dediğiniz şeylerin hepsi buraların hakikati ve normali.”.

Bu gösteri halindeki Mardin’den de rahatsız oldum hep. Hakikat halindeki Mardin’i ne çok severim oysa. Şu sosyal deneylerdeki gibi değil ve gerçek çünkü. Evet misafirperver ve yardımseverler çokça ama, yaşadığın şehirde her zaman her şey illa da hep çok iyi olacak diye bir kaide yok. Çünkü bir İstanbullu ya da bir Trabzonlu kadar Mardinlilerin de kötü olma hakları var.

Büyük ağabeyimin deyimiyle özetin özeti; etmeyin eylemeyin, sosyal deneylere tabi tuttuğunuz “doğuluların” pek çoğu bunu sevmiyor. İşin ilginci bir sürü “batılı” da bunu sevmiyor. İlla da kardeş olun demiyor kimse ama, birilerinin diğerlerinden üstün olduğu fikrinden, daha kültürlü, daha eğitimli, daha daha olduğu fikrinden bir kurtulabilsek, acaba daha mı normalleşecek hayatlarımız. Çünkü bir Türkiyeli olarak ben bu halden cidden rahatsızım. Hissiyatımda yalnız olmadığımdan da çok eminim.