‘Çözüm Süreci’nden Dolmabahçe Mutabakatına giden 7 Haziran yolculuğu

Bir kez daha tartışılan paramiliter güçlerin AKP’yi iktidardan düşüren 7 Haziran seçimleri sonrası güncellendiğini söyleyen Sezai Temelli, “Siyasi muhalefet 7 Haziran’a bakarsa, HDP ile kurulan ilişkilerin Türkiye’nin demokratikleşmesine nasıl katkı sunduğu bir kez daha görür” dedi.

AKP’yi iktidardan düşüren, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 12 Eylül barajını yıktığı, Meclis’te güçlü temsilin ipuçlarını veren ve bu açıdan Türkiye siyasi tarihinde dönem noktalarından biri olarak kabul edilen 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri ve sonrasında yaşananlar, devlet-mafya-siyaset gündeminden çok daha önemli bir yer tutuyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 2013 Newrozu’na gönderdiği mektubunda, “Artık silahlar sussun, siyaset konuşsun” çağrısında bulunmasıyla birlikte Kürt sorununu demokratik temelde çözmeyi esas alan süreç başlatılmak istendi. Öcalan’ın yarattığı atmosfer, ileriki dönem seçimlerin de niteliğini belirledi.

7 Haziran’dan aylar önce, Kürt sorunun çözümünde en demokratik nokta olan 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı, İmralı Heyeti ve hükümet yetkileri tarafından açıklandı. Bu açıdan, 7 Haziran’ın sonuçları, toplumun barışa destek vermesi olarak değerlendirildi.

Kobane etkisi

Şimdilerde HDP’nin kapatılmasına gerekçe olarak gösterilmek istenen ve çok sayıda Kürt siyasetçinin tutuklanmasına neden olan Kobanê eylemleri de sürecin önemli noktalarından biri oldu. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Kobanê düştü düşüyor” açıklaması, Kürtlerin tepkisine neden oldu ve Kürt meselesinin çözümüne dair güven ciddi ölçüde kırıldı.

Dolmabahçe mutabakatı

7 Haziran sürecine kadar, PKK Lideri Öcalan ve Kürt hareketi tarafından sürecin devam ettirilmesinin hayati önem taşıdığı yönünde açıklamalar yapıldı. Ancak Erdoğan’ın 22 Mart 2015 tarihinde Ukrayna dönüşü yaptığı açıklamada Dolmabahçe Mutabakatı’nı reddetmesi, tarafların görüşmesinin de askıya alınmasına neden oldu.

HDP’ye baskılar

Hükümetin planlarının “Türk Tipi Başkanlık” üzerine kurduğu bu dönemlerde, AKP kurmayları tarafından HDP’ye yönelik “parti ile seçime girmeyin” baskısı yapılırken, Erdoğan ise 7 Mart 2015 tarihinde “400 milletvekilini verin bu iş çözülsün” dedi. Anketler toplumun Kürt sorunun çözülmesinden yana olduğu, HDP’nin barajı aşacağını, AKP’nin ise hükümetten düşebileceğini gösterirken, süreci okuyan Öcalan’ın “Son görüşme olabilir” dediği 5 Nisan 2015 tarihindeki İmralı’daki görüşmenin ardından, heyetler bir daha adaya gidemedi.

Daha sonra devlet istihbaratının ilişkide olduğu anlaşılacak olan DAİŞ’in Antep hücresinin HDP’ye ve demokratik kamuoyuna karşı saldırıları başladı. Adana ve Mersin’de HDP binaları bombalandı. 5 Haziran’da HDP’nin Diyarbakır mitingine bombalı saldırı gerçekleştirildi.

Çöktürme planı

Kürt sorununda tekrar çatışma sürecine dönülmesinin arkasında, 2014 yılı Ekim ayında yapılan tarih en uzun Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) alınan “Çöktürme Planı”nın olduğu daha sonra ortaya çıktı. Keza bu süreçte Erdoğan-Bahçeli ittifakı başladı ve ittifakta Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Ergenekon unsurları ve 90’ların kirli savaş temsilcilerinin olduğu ifade ediliyor.

7 Haziran sonrası

7 Haziran’dan 1 Kasım 2015 erken Genel Seçimlerine uzanan süreçte, Suruç ve Ankara katliamları başta olmak üzere, DAİŞ Antep hücresi birçok saldırı gerçekleştirildi. 24 Temmuz 2015 ise Kandil’e dönük hava saldırıları başlatıldı ve son 6 yıldır çatışma süreci aralıksız devam etti. Sürecinin bitirilmesine gerekçe olarak gösterilen ve PKK’nin suçlandığı Ceylanpınar’da 2 polisin öldürülmesi de şaibeli çıktı. Konuya ilişkin açılan davada, “Somut delillerle desteklenmeyen soyut iddia ve ihbarlardan başkan yeterli kanıt yok” denilerek, sanıklar hakkında beraat kararı verildi.

Bölge kentlerinde sokağa çıkma yasakları ilan edildi, kentlerde çatışmalar başladı. Polis ve askerlerin yanı sıra Esadullah adı verilen gruplar, Cizre, Sur, Nusaybin, Yüksekova gibi bölgenin birçok kentini yakıp yıktı. Çatışma bölgelerinde görev alan kimi asker ve polisler, 15 Temmuz Darbe Girişimi’nde yer aldı, muhalefetin “asıl darbe” dediği OHAL koşullarında 16 Nisan Anayasa Referandumu gerçekleştirildi, “Başkanlık Sistemi” ilan edildi, seçilmişler tutuklandı, belediyelere kayyımlar atandı, işkence, cinsel saldırı ve yaşam hakkı başta olmak üzere insan hakları ihlallerinde ciddi artışlar oldu. Türkiye, tarihinin en kanlı ve karanlık dönemlerinden birinin içine girdi. Bu süreç, Kürt sorununda asırları bulan barış arayışı ve Türkiye’nin demokratikleşmesine darbe vurdu.

Sezai Temelli: Umuda yolculuk

HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı ve Van Milletvekili Sezai Temelli, 7 Haziran’da ilk defa vesayete ve tekçi anlayışa karşı çoğulculuğun siyaset olanaklarını var eden bir anlayışın yeşermesinin görüldüğünü söyledi. “Biz buna ‘umuda yolculuk’ adını vermiştik” diyen Temelli, 7 Haziran’ın tam olarak Kürt sorunun çözüm umudu üzerinden yükseldiğini ifade etti. Temelli, “Toplumun her kesiminde beklenti ve umut vardı. Türkiye’nin toplumsal ve siyasal anlamda bir barışa kavuşabileceği umudu yükseliyordu. Devletin tekçi anlayışıyla dayandırdığı, Kürt düşmanlığına bağlandırdığı ve bütün toplumu baskı altına aldığı bir rejimin demokratikleşebileceği umudu yükseliyordu. Demokratik Cumhuriyet’in mümkün olduğu herkes tarafından benimsendiği bir dönemdi. HDP tam da bunun öncülüğünü yapıyordu. Buna karşı direnen ceberut bir iktidar vardı” dedi.

Kobane eşiği

Sürecin kırılma noktalarından olan Kobanê eylemlerine işaret eden Temelli, “Bizim ne denli güçlü bir örgütselliğe, değişim ve dönüşüm iradesine sahip olduğumuzu gösterdi. Çünkü iktidarın hayal ettiği şey, IŞİD gibi selefi örgütlerle girmiş olduğu ilişkiye bağlı olarak bir Arap kuşağı yaratmaktı. Kürt gerçekliğini yok saymak ve bu sayede yüz yıldır sürdürdükleri ittihatçı akılla bu ülkede baskı ve vesayet rejimini devam ettirmek istiyordu. Bunu değiştirecek olan şey Kürt sorununun çözümünden geçiyordu. Çözüm sürecini ayakta tutabilmenin yolu da direnişten geçiyordu. Bugün Kobanê Davası’nın açılması tesadüf değildir. Bu dava, çözüm sürecine, Kobanê direnişine ve 7 Haziran’a devletin karşı koymasıdır. Bunu izliyoruz” diye belirtti.

Paramiliter güçler

Temelli, şöyle devam etti: “Çözüm süreci sadece bir çatışmasızlığın yaratıldığı bir süreç değil, bunun ötesinde Öcalan’ın tezleri ile ortaya konmuş olan bir değişimin siyasetidir. Böyle baktığımızda devletin tepkisi aynı zamanda karşı tezdir. Burada iki siyasetin karşılaşmasını görürüz. Birisi müesses nizamdır diğeri ise hem Türkiye’ye hem Ortadoğu’yu demokratikleştirecek olan çoğulculuğu demokratik Cumhuriyeti savunan siyasettir. İki siyasetin karşı karşıya geldiği bir süreci görüyoruz. Dolayısıyla burada paramiliter güçler, mafya ilişkileri, bunların hepsi devlete içkindir. Devlete ait mekanizmalardır. Dolayısıyla çözüm sürecinde ortaya konulmuş olan fikriyat öncesinden gelen o paradigma, aslında tam da bunu reddeden bir anlayıştır. Bir mücadele sürecidir.”

Savaşla yüzleşme

7 Haziran’dan sonra yaşanılanlarla devletin kodlarının asla Türkiye’de çoğulcu, demokratik, laik bir rejime uygun biçimlendirilmediğinin görüldüğünü belirten Temelli, “Evet biz bir rüya gördük, 2015 güzel bir rüyaydı, bizi hayallere sürükledi ama 2015’ten sonra biz yeniden devlet gerçekliğiyle, Türkiye’deki sermaye gerçekliğiyle, egemenlerin bu ülkede yaratmış olduğu düzenle bir kez daha yüzleştik. Suruç’ta, Ankara katliamında, Cizre’de, Sur’da yüzleştik, savaşla yüzleştik ve savaş sürüyor. O zaman bizde barış mücadelesi ile savaşa karşı direnişi örgütlemeye ve bunu sürdürmeye devam etmeliyiz” diye belirtti.

Faşizm kurumsallaştı

7 Haziran’dan sonra faşizmin kurumsallaştığını ifade eden Temelli, “7 Haziran, 1 Kasım ve sonrasını belli bir kurgu içinde okuduğunuzda aslıda devlet-sermaye-iktidar, bütün bu yapıların bu sürecin hafızasını silmeye yönelik topyekun bir saldırıya geçtiğini gördük. Hem demokratik siyaset alanındaki bütün yapılara hem Kürtlere karış bir savaşı ördüğünü görüyoruz. Kendi geleneğinde var olan ilişkileri de bir kez daha dönemin koşullarına uygun biçimlendirmesi doğaldır. Sedat Peker vakasını gördüğümüz gibi sosyal medyada kötü bir filim olarak görüp, büyük şaşkınlıklar ortaya çıkıyor. Oysa çok şaşıracağımız bir şey değil. Çünkü Türkiye siyaset geleneğinde her zaman için mafya-siyaset ilişkileri vardır ve bunu bizzat devlet düzenler” diye konuştu.

Devletin 2015 güncellemesi

Devletin, 2015 yılında paramiliter güçleri güncellediğinin altını çizen Temelli, şöyle devam etti: “Bugün karşımıza SADAT’ın çıkması aslında içinde bulunduğumuz politik iklimin bir sonucu olarak bir düzenlemeye ihtiyaç duyuyor. Çünkü devlet Ortadoğu’daki yayılmacı politikalar gerçekleştirirken, bunu özellikle İslami belli örgütlerle bir arada götürdü. Bu örgütlerin IŞİD gibi yapıları ile daha çok ilişkiye girdi, bu ilişkinin bir sonucu da içerideki paramiliter güçlerin bir şekilde dönüştürülmesi söz konusu oldu. Ülkücü ocakları da paramiliterdir ama bu dönemde devreye girmediğini görüyoruz. Temelde yöntem aynı fakat kullanılan araçlar içinde bulunulan siyasi koşullara göre yeniden güncelleniyor.”

Birlikte mücadele vurgusu

Muhalefetin bir an önce devletin kodlarından kurtulması gerektiğini vurgulayan Temelli, “Yan yana gelerek, bir yanı ile faşizme karşı güçlü bir direnişi ortaya koyabilecek buluşmaları, mücadele dinamiklerini yan yana getirebilecek çözümler üretmeliyiz ama diğer taraftan da bu iktidar sonrasını bu değişim dönüşümden sonrasının ne olacağına dair de toplumu ikna edebilecek siyaseti de bugünden hayata geçirmeliyiz. Bunu başarabilirsek, bu gidişatı durdurabiliriz, başaramazsak bu saldırılar devam eder. Burada da turnusol kağıdı da HDP ile olan ilişkilerdir. Siyasi muhalefet, 7 Haziran bakarsa, bütün siyasi partilerin o dönemde HDP ile kurmuş olduğu ilişkilerin Türkiye’nin demokratikleşmesine nasıl katkı sunduğu bir kez daha görür. Hafızalarında yoklasa, bugün ne yapması gerektiğinin ipuçlarını içinden çıkartıp bulabilir” şeklinde konuştu.

MA / Diren Yurtsever