Cumartesi Anneleri, Talat Türkoğlu’nun akıbetini sordu

Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen Talat Türkoğlu’nun akıbetini sorarak, kaç yıl geçerse geçsin Talat Türkoğlu ve tüm kayıplar için adalet istemekten vazgeçmeyeceklerini belirtti.

Cumartesi Annelerinin adalet arayışı 836’ıncı haftasında. Her hafta Cumartesi günü saat 12.00’de Galatarasay Meydanı yasak olduğu için İHD İstanbul Şubesi önünde bir araya gelen Cumartesi Anneleri, salgın nedeniyle kayıplarının akıbetlerini sosyal medya üzerinden canlı yayınla sormaya devam ediyor.

Cumartesi Anneleri bu haftaki eylemde, 1 Nisan 1996 tarihinde Edirne’den İstanbul’a dönüşünde gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Talat Türkoğlu’nun akıbetini sordu.

Münübe Türkoğlu: Kayıplarımız için mücadeleyi sürdüreceğiz

Münübe Türkoğlu, abisi Talat Türkoğlu için tüm arama, araştırma ve başvuruların sonuçsuz kaldığını ifade etti. Gözaltında kaybetmenin insanlık suçu olduğunu vurgulayan Türkoğlu, ömürleri yettiğince tüm kayıpların akıbeti için mücadeleyi sürdüreceklerini dile getirdi.  

Ayşe Baş: Hem sağırlar, hem dilsizler!

Türkoğlu’nun kardeşlerinden Hasan Türkoğlu da, 1996’dan beri arayışlarını sürdürdüklerini ancak tüm çabalarının sonuçsuz kaldığını söyleyerek, adalet arayışını devam ettireceklerini belitti. Türkoğlu’nun bir diğer kardeşi Ayşe Baş da, 1996 yılından bu yana arayışlarını devam ettirdiklerini hatırlatarak, şunları ifade etti:

“Hem sağırlar hem dilsizler. Bizi duyan olmadı. Cevap bile verilmedi. Biz bütün kayıplar bulunan kadar aramaya devam edeceğiz. Bunlar da cezalarını bulmaları gerekir. Tek istediğimiz adalet. Kayıplar bulunsun, failler cezalandırılsın.” Türkoğlu’nun kardeşi Fatma Türkoğlu ise, bütün kayıplar bulunana kadar mücadeleden vazgeçmeyeceklerini dile getirerek, adalet talebini yineledi.

Avukat Tuncer: Zorla kaybetmelere zaman aşımı maddesi işletiliyor

Aile avukatı Gülizar Tuncer, gözaltında kaybetme dosyalarında soruşturmaları yürüten savcıların hiçbir zaman detaylı araştırma ve inceleme yapmadığını söyledi. Tuncer, şunları kaydetti:

“Zorla kaybetmelerin insanlığa karşı suç kapsamında değerlendirilmediği için soruşturmalar da adli vakaymış gibi zaman aşımı maddesi işletiliyor ve kovuşturmaya yer olmadığı kararı veriliyor. Zorla kaybetmeler devlet politikası olarak devreye sokulduğu ve devlet adına hareket eden resmi ya da gayri resmi kişiler tarafından bu suçlar işlendiği için, bu tür soruşturmalarda devletin sorumluluğunu ortaya koyacak bir biçimde sonuç elde etmek mümkün olmuyor.”

‘Talat Türkoğlu 4 kez gözaltına alındı, yıllarca hapishanede kaldı’

Bu haftaki açıklamayı Cumartesi Anneleri adına Tuba Zehra Sağlam okudu. Sağlam, sosyalist kimliğiyle bilinen 45 yaşındaki Talat Türkoğlu’nun, İstanbul Avcılar’da yaşadığını ve siyasi faaliyetlerinden dolayı 4 kez gözaltına alındığını hatırlattı.

Talat Türkoğlu’nun yoğun işkence gördüğünü ve yıllarca hapishanede kaldığını belirten Sağlam, “Son olarak 5 Ekim 1994 tarihinde tutuklanan Türkoğlu, davası devam ederken tahliye edildi. Tahliyeden kısa bir süre sonra 29 Mart 1996 tarihinde annesini ziyaret etmek için Edirne’ye gitti. İstanbul’dan Edirne’deki evin kapısına kadar sivil polisler tarafından takip edildiğini kardeşlerine söyledi. 1 Nisan 1996 tarihinde İstanbul’daki evine dönmek üzere yola çıktı ve kendisinden bir daha haber alınamadı.” dedi.

‘İtiraflara rağmen etkin soruşturma yürütülmedi’

Türkoğlu ailesinin, İnsan Hakları Derneği (İHD), Uluslararası Af Örgütü ve devletin ilgili tüm kurumlarına başvurularda bulunduğunu belirten Sağlam, şunları aktardı:

“Soru önergeleriyle konu Meclis’e taşındı. Ancak tüm girişimler sonuçsuz kaldı. Resmi makamlar Talat Türkoğlu’nun gözaltına alınmadığını ve nerede olduğunun bilinmediğini söyledi. 1997 yılında JİTEM mensubu Kasım Açık’ın yaptığı itiraflar basına yansıdı. Talat Türkoğlu’nun eşkâl, kullandığı saat, giysi, ayakkabı, cüzdan bilgilerini ayrıntıları ile veren Kasım Açık; onun Edirne yakınlarında bulunan Çadırkent’te polisler, askerler ve itirafçılardan oluşan bir ekip tarafından sorgulandığını açıkladı. Talat Türkoğlu’nun işkence ile öldürülen bedeninin Meriç Nehri’ne atıldığını söyledi. Olay yerinin krokisini çizdi. Olaya katılanların isimlerini verdi. Tüm bunları detaylı bir biçimde yazılı ve imzalı olarak beyan etti. Bu beyanlar üzerine Türkoğlu ailesi ek bir soruşturma yapılması için savcılığa başvurdu. Savcılık, etkin bir soruşturma yürütmeden kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdi.”

AİHM kararına rağmen kovuşturmaya yer olmadığı kararı

Sağlam, AİHM’e taşınan davada ise Türkiye’nin, etkili bir soruşturma yapmadığı ve Türkoğlu’nun yaşama hakkını korumaya yönelik yükümlülüğünü yerine getirmediği gerekçesiyle mahkûm olduğunu ifade etti.

AİHM’in Türkiye’yi mahkûm etmesinin ardından İHD avukatı Gülizar Tuncer’in, Edirne Savcılığı’na dilekçe ile başvurarak AİHM’in verdiği mahkûmiyet kararı gereği, soruşturmanın derinleştirilerek sürdürülmesi talebinde bulunduğunu söyleyen Sağlam, “Edirne Savcılığı, evrensel hukuka aykırı bir biçimde zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle, kovuşturmaya yer olmadığı kararını verdi.” dedi.

Anayasa Mahkemesi de reddetti

Bu karar üzerine yapılan itiraz başvurusunun da reddedildiğine işaret eden Sağlam, “Aile 18 Ağustos 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi de 2020 yılında başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verdi. İç hukuk yollarından sonuç alamayan aile tekrar AİHM’e başvurdu.” diye kaydetti.

Sağlam, kaç yıl geçerse geçsin Talat Türkoğlu ve tüm kayıplar için adalet istemekten, devletin hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceklerini belirtti.

MA – İSTANBUL