Dijital faşizm mi devlet faşizmi mi?

Metin Gülbay

Dünya kamuoyu iki arada bir derede kaldı. 

ABD Başkanı Donald Trump’ın seçmenlerini isyana yönelten tweetlerinin Twitter şirketi tarafından engellenmesi ifade özgürlüğüyle ilgili yoğun bir tartışma başlattı. Birileri diyor ki şirketler ifade özgürlüğünü engelleyemez. Eğer şimdi sesimizi çıkarmazsak bir süre sonra bu küresel dijital şirketler istediğine söz hakkı verip istediğini engelleyerek bir hegemonya kuracak. Herkes onların istediği şeyleri söylemek zorunda kalacak, aksini söylemek isteyenler engellemeden dolayı söyleyemeyecek. Bu da sonunda dijital bir faşizme varacak.

Buna karşı çıkanlar da var. Onlar da uçlarda dolaşan liderlerin her istediğini söyleme hakkı olmadığını ve Twitter’ın yaptığının doğru olduğunu ileri sürüyor. Örneğin bir lider çıkıp “tüm Müslümanları yok etmeliyiz başka türlü İslami terörden kurtuluş yok, herkesi bunlara karşı savaşmaya çağırıyorum” dese bu ifade özgürlüğüne mi girer? Ya da Hitler döneminde Twitter olsaydı onun “Yahudileri derhal fiziken yok etmemiz gerekir” türünden tweetleri özgürce yayınlanmalı mıydı, sorusunu soruyorlar.

Görüldüğü gibi neresinden tutsanız eliniz pisliğe bulaşıyor. 

Birinci savı öne sürenler şirketlere karşı hukuki bir mücadele vermenin mümkün olmadığını çünkü karşıda bir muhatap olmadığını söylüyor. Gerçekten de Twitter, Facebook, Youtube ve benzeri dijital şirketler devletlerin denetiminde olmadığı için kimse onlara karşı mahkemeye başvuramaz, vursa bile sonuç alamaz. Çünkü onlar böyle bir yasayla bağlı değiller. İstediklerini engelleyip istediklerine söz verme hakkına sahipler. Buna karşı çıkacak bir devlet ancak bu şirketlerin ülkesinde yayın yapmasını engelleyebilir ki bu da kamuoyunun ayağa kalkmasına neden oluyor, bir süre önce bizde olduğu gibi. Zaten kısa bir süre sonra uzaya atılan iletişim uydularıyla internet tüm dünya vatandaşlarının ulaşabileceği bedava hale gelecek. O zaman isteseler de devletler hiçbir şeyi engelleyemeyecek çünkü o uyduları vurup düşürmekten başka çareleri kalmayacak! 🙂

Bu açıdan bakınca dijital faşizme karşı çıkanlara hak vermemek olanaksız görünüyor. Gerçekten de şirketlerin her konuda kesin söz sahibi olacağı bir dünya hepimiz için tam bir karabasan olacak. 

Ancak bir de devletlerin dijital faşizmi var. İstedikleri tweeti veya yorumu engelleyip istediklerine izin verirken onlar da aynı şeyi yapıyor. Örneğin Türkiye’de twitter hesabı veya facebook hesabı devlet eliyle kapatılan yani erişimi engellenen kişiler yargıya başvurup bu durumu düzeltebiliyorlar mı? Tabii ki düzeltemiyorlar. Çünkü Türkiye’de yargı iktidar partilerinin elinde oyuncak olmuş durumda. Bağımsız bir yargı sisteminden söz etmenin olanaksız olduğu bir ülkede şirketlerin faşizminden dem vurmak sorunu tek yanlı yansıtmak anlamına geliyor. Bu yüzden ikisine birden karşı çıkmak gerekiyor, yani ne şirketler bu kadar pervasızca davranabilsin ne de devletler. 

Şirketler ifade özgürlüğünü engelleyecek bir karar aldıklarında kendilerini bağlayacak hukuksal kurumların oluşturulması için çaba göstersinler. Devletlerin engelleme durumuna son vermek için ise yapılabilecek bir şey  yok. Çünkü her ülkede iktidardaki parti veya partiler “halk bize oy verdi, iktidara getirdi, yani her şeyi yapabiliriz” anlayışını sürdürdükçe dünyanın bu ülkelere yapabileceği bir şey yok. Tıpkı Türkiye’ye bir şey yapamadıkları gibi. 

Ancak bunun bir çözümünden biraz önce söz ettim. Ardı ardına atılan uydular aracılığıyla kısa bir süre sonra dünya çapında internet bedava hale gelince devletlerin bu konudaki egemenliği sona erecek. Yani devlet faşizminin ömrü şunun şurasında bir beş, on yıla bakar. Bu nedenle dikkatleri şirketlerin dijital faşizmine çevirmekte ve o soruna bir çare üretmekte yarar var. Belki demin dediğim gibi onların da gönüllü veya zorunlu olarak kendilerini hukuksal olarak bağlayacak birtakım küresel yargı kurumlarının yaratılması için beyinlerimizi yormaya başlamalıyız. Böylece faşizmin her türlüsüne karşı çıkarak ifade özgürlüğü önüne çıkarılacak her engeli aşmak için gerekli yargı sistemini oturtup belki daha özgür ortamlar sağlayabiliriz.

O kadar gereksiz şeylere yorduğumuz beyinlerimizi buna yorarsak bu zavallı organımız hiç olmazsa hepimize yararlı olacak bir iş yapmış olur, öyle değil mi?