EŞİK: 1 Temmuz’a 3 gün kaldı Danıştay daha ne bekliyorsun?

Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), İstanbul Sözleşmesi kararına ilişkin Cumhurbaşkanlığı’nın Danıştay’a savunma dilekçesi verdiğini bildirdi.

EŞİK, savunma dilekçesinin bile Sözleşme’den çıkış için dayanılacak tek bir mantıklı gerekçe olmadığının kanıtı olduğunu belirterek, Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararı vermesinin önünde hiçbir engel kalmadığına dikkati çekti.

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıktığına dair 20 Mart’ta, 1 Temmuz’da Sözleşme’nin tarafı olmaktan çıkacağına ilişkin ise 30 Nisan’da Cumhurbaşkanı kararları Resmi Gazete’de yayınlanmıştı. Kadınlar, karar öncesi ve sonrası her platformda “İstanbul Sözleşmesi’nden Vazgeçmiyoruz” diyerek, seslerini yükseltmeye devam etti.

Kararları “hukuk dışı” olarak değerlendiren pek çok kadın, kadın örgütü, barolar, sivil toplum kuruluşları yürütmenin durdurulması ve bu kararların iptali talebiyle Danıştay’a dava açtı. Ancak 1 Temmuz’a 3 gün kalmasına rağmen Danıştay henüz karar vermedi.

‘Danıştay hala kararların yürütmesini durdurmadı’

Konuya ilişkin Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), yazılı açıklama yaparak, Danıştay 10. Dairesi’nin, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine sayılı günler kalmasına rağmen, hala anayasal dayanaktan yoksun ve hukuken yok hükmündeki bu kararların yürütmesini durdurmadığını ya da iptal kararı vermediğine dikkati çekti.

‘Bir çok ilde eylemler yapıldı’

Bu nedenle kadın ve LGBTİ+ örgütlerinin, 19 Haziran’da İstanbul’da büyük bir miting düzenlediğinin hatırlatıldığı açıklamada, “İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceklerini hatırlatmış ve talepleri arasında Danıştay’ın Cumhurbaşkanlığı kararlarını iptal etmesine yer vermişlerdi. Aynı gün Türkiye’nin birçok ilinde basın açıklamaları ve eylemler düzenlenmişti.” denildi.

‘Polis engeline rağmen Danıştay’a ek dilekçe verildi’

EŞİK Platformu’ndan kimi kadın örgütleri ve kadınların 24 Haziran günü Danıştay’a bir an önce yürütmeyi durdurma kararı vermesi için ek dilekçe verdiğinin anımsatıldığı açıklamada, şu ifadeler yer aldı:

“Dilekçeleri vermeden önce basın açıklaması yapmak isteyen kadınlara polis engel olmuştu. Polis bu müdahalesi sırasında, bunun bir anayasal hak olduğunu söyleyen kadınlara ‘Anayasa’dan başka yasalar da var’, ‘Sizin bir araya gelmenize izin vermeyeceğiz’, ‘Basın açıklamasına izin vermiyoruz’, ‘Sadece dilekçe verecekler tek tek girebilir’ gibi sözlerle engel olmaya çalışmıştı. Polisin tüm müdahalelerine rağmen, kadınlar iki farklı yerde toplanıp görüşlerini basınla paylaşmış ve yürütmenin derhal durdurulması gerektiğine dair ek dilekçeler vermişti.”

‘Cumhurbaşkanı’ndan yasal savunma’

Tüm bu sürecin ardından Cumhurbaşkanı’nın, Danıştay 10. Dairesi’ne yazılı cevap dilekçesi vermeye başladığının ifade edildiği açıklamada, “Türkiye İşçi Partisi (TİP) dosyasındaki savunma, Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanmıştı. Bu savunmada, ‘açılan davalar haksız ve hukukî dayanaktan yoksun olup reddi gerekmektedir’ denildi.”

‘Savunma dilekçesinde tehlikeli iddialar’

Cumhurbaşkanlığı’nın cevap/savunma dilekçesinde “tehlikeli iddialara” yer verildiğinin belirtildiği açıklamada, şu ifadeler yer aldı:

“Dilekçede Siyasi Partiler Kanunu’nun 3. maddesi gerekçe gösterilerek İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline ilişkin açılan davaların parti tüzel kişiliğiyle ilgisi olmadığı öne sürüldü. TİP’in dışında CHP, HDP, İyi Parti, Deva Partisi, Gelecek Partisi ve Kadın Partisi gibi birçok parti iptal davası açmıştı.”

‘Çekilmenin eksikliğe yol açmayacağı iddia edilmekte’

Açıklamada, Cumhurbaşkanlığı savunma dilekçesinde yer alan bir diğer iddiaya ilişkin şunlar ifade edildi:

“’Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, temel hak ve özgürlüklere ilişkin tarafı olduğumuz diğer milletlerarası antlaşmalar, kanunlarımız ve ilgili diğer mevzuat(ın), kadınlara yönelik şiddetle mücadele ve şiddeti önleme konusunda, uluslararası kural ve standartlara da uygun, gerekli düzenlemeleri içerdiği; ülkemizin bahse konu Sözleşme’den çekilmesi(nin), kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi hususunda hukukî olarak veya uygulama bakımından bir eksikliğe yol açmayacağı’ iddia edilmektedir.

Ülkemizde kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik anayasal ve yasal düzenlemeler hiçbir biçimde uygulanmadığı gibi, devletin en üst makamı da dahil olmak üzere her kademesinde, sürekli olarak kadınlarla erkeklerin eşit olmadığı propagandası yapılmaktadır. Bu propaganda nedeniyle her gün en az üç kadın öldürülmektedir. Kadın cinayetleri artık cinskırım/kadınkırımı boyutlarına ulaşmıştır.”

‘TCK’nin 96. Maddesi 16 yıldır neden uygulanmamaktadır?’

“1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 96. maddesi uyarınca sistematik şiddet, işkencedir, eziyettir. Cezası da 2-5 yıl, evlilik ya da aile bağı var ise 3-8 yıl hapistir.” hatırlatmasının yapıldığı açıklamada, “Anında tutuklanmayı ve tutuklu yargılamayı gerektirecek bu madde, 16 yıldır neden uygulanmamaktadır?” diye soruldu.

Yasalaştığı anda unutulmaya terk edilen TCK 96. maddenin, kadına şiddet ile ilgili yürürlükteki yasal düzenlemelerin dahi uygulanmadığının somut ve can yakıcı bir örneği olduğunun belirtildiği açıklamada, “Dolayısıyla, ulusal mevzuatımızın yeterli olduğu iddiasının, bu mevzuat uygulanmadığı sürece hiçbir anlamı yoktur.” denildi.

‘Yürütmeyi durdurma kararı önünde hiçbir engel kalmadı’

Açıklamada, Cumhurbaşkanlığı’nın 25 Haziran 2021 tarihli cevabının ardından İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına karşı Danıştay’da açılan tüm davalarda artık yürütmeyi durdurma kararı verilmesinin önünde hiçbir engel kalmadığına işaret edildi.

1 Temmuz’a sayılı günler kaldığı için derhal yürütmeyi durdurma kararı verilmesi çağrısında bulunulan açıklamada, “İstanbul Sözleşmesi, kadınların ve LGBTİ+’ların can güvenliği ve şiddetsiz bir hayat hakkı için kritik önemde bir hukuki belgedir. Danıştay, 1 Temmuz’dan önce yürütmeyi durdurma kararı vermediği takdirde, sonrasında vereceği kararın bir anlamı olmayacaktır.” diye kaydedildi.

‘Savunma dilekçesi bile çıkış için tek mantıklı gerekçe olmadığının kanıtıdır’

Cumhurbaşkanlığı tarafından şu ana dek Sözleşme’den çıkış konusunda resmi bir gerekçe açıklanmadığına vurgu yapılan açıklamada, şöyle denildi:

 “Yasal düzenlemelerin gerekçeleri iletişim ve propaganda birimleri tarafından değil; o düzenlemeyi yapan makam tarafından açıklanır. Danıştay’a gönderilen Cumhurbaşkanlığı savunmasında da, Sözleşme’den çıkış gerekçesi konusunda tek kelime yer almamaktadır. Esasa dair hiçbir konuya girmeyen; usule dair teknik ayrıntılara boğulmuş bir dilekçe ile bir ülkenin geleceği, ülke nüfusunun yarısını oluşturan kadınların hayatları hakkında karar verilemez. Sadece savunma dilekçesi bile, Sözleşme’den çıkış için dayanılacak tek bir mantıklı gerekçe olmadığının kanıtıdır.”

İstanbul Sözleşmesi’ne taraf olma sıfatının 1 Temmuz’da sona ereceği dikkate alındığında, Cumhurbaşkanı’nın söz konusu kararlarının uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararlar doğacağının yinelendiği açıklamada, şöyle devam edildi:

“Bu kararlar açıkça hukuka aykırı olduğu için ivedilikle yürütmeyi durdurma kararı verilmesi zorunludur. Danıştay, tüm bu gerçekler ışığında, Anayasa’nın mahkemelerin bağımsızlığını düzenleyen 138/1 hükmü gereğince, siyasi otoritenin her türlü etkisinden bağımsız olarak ‘Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre’ karar vermelidir.”

Yeni1Mecra