Gazeteci Çelik: Her şey ortadayken biz neden hedef alındık?

MİT haberi davasında savunma yapan gazeteci Ağırel, “Hakkımdaki suçlamalar ne bir somut delile dayanıyor ne de vicdana sığıyor. İddia makamının tarafınıza sunduğu iddianame bana göre bir ‘niyetnamedir’” dedi.

Gazeteci Çelik, haberinin arkasında olduğunu, ifşa kastının bulunmadığını belirterek, “Her şey ortadayken biz neden hedef alındık?” diye sordu.

MİT mensubunun cenazesine ilişkin haberler nedeniyle İstanbul 34’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde 8 gazetecinin yargılandığı dava savunmalarla devam ediyor. Duruşmada ilk olarak gazeteci Erk Acerer’in avukatı Ömer Faruk Eminağaoğlu konuştu. Eminağaoğlu, müvekkilinin kaçak olmadığını, 3 yıldır yurtdışında yaşadığını belirterek, atılı suçun yurtdışında işlendiğini bu nedenle Acarer hakkında duruşma açılamayacağını sadece kanıt toplanabileceğini ifade etti.

Mahkeme Başkanı, Acarer hakkındaki tensip ara kararıyla yakalama kararı çıkartıldığından, yakalama kararının devamına, yakalanıp savunması alındıktan sonra sanık hakkındaki yargılamanın ondan sonra devam etmesine karar verdi. 

Ağırel: İddianame niyetnamedir

Duruşma Yeniçağ yazarı Murat Ağırel’in savunmasıyla devam etti. Mahkemede iddia edildiği gibi bir suçun olmadığını ve nasıl olmadığını savunacağını söyleyen Ağırel, “Zira bu olmayan suçlamalarla tam 120 gündür cezaevinde bir odada tek başıma tutuluyorum. Hakkımdaki suçlamalar ne bir somut delile dayanıyor ne de vicdana sığıyor. İddia makamının tarafınıza sunduğu iddianame bana göre bir ‘niyetnamedir’” dedi.

‘MİT mensubu ile ilgili paylaşımım hesabım ele geçirilerek silindi’

Libya’da ölen MİT mensubu ile ilgili yaptığı paylaşımların sosyal medya hesabından 50 ile 60 dakika kaldığını söyleyen Ağırel, daha sonra hesabının ele geçirilip paylaşımlarının silindiğini ve konuya ilişkin suç duyurusunda bulunduğunu söyledi. Habere ilişkin kendisini çok kişinin aradığını belirten Ağırel, “Sonrasında hesabıma el koyanlar tüm maillerimi ve tüm tweet paylaşımlarımı silerek bir paylaşım yaptılar. Bana da WhatsApp programı ile bir mail ve şifre gönderdiler. Ondan sonra hesabıma girebildim. Savcılığa da bu konuda suç duyurusunda bulundum. O günden sonra konu kapandı.” diye konuştu. 

‘11 gün sonra haberler yayınlandı’

Kendi yaptığı paylaşımın ardından 11 gün sonra Odatv’nin haberi yaptığını ifade eden Ağırel, şöyle devam etti: “OdaTV haberinden Barış Terkoğlu gözaltına alınınca ancak haberim oldu. 6 Mart günü Başsavcılıktan arandım. Savcıya ifademi verdim. Savcının sorduğu her soruya cevap verdim. Tutuklanma istemiyle mahkemeye sevk edildim. 8’inci Sulh Ceza Mahkemesi karşına çıktım. Savcılık ifademi tekrarladım. Belgeleri sundum. Mahkeme adli kontrol şartı ile serbest bıraktı. Serbest kaldıktan sonra Ankara kitap fuarına katılmak üzere Ankara’ya hareket ettim. Dönüşte arandığımı öğrendim. Ankara dönüşünde avukatım ile birlikte gidip teslim oldum. Sonrasında 5’inci Sulh Ceza Mahkemesi’ne çıkarıldım. ‘kaçma şüphesi’ ve ‘delilleri karartma’ gerekçesi ile tutuklandım ve cezaevine gönderildim.”.

“Bugün karşı karşıya olduğum çağdışı hukuk uygulamaları, keyfi soruşturma süreçleri hukuk devletine yakışmamaktadır.” diyen Ağırel, hukukun adli hataların değil barış, düzen ve adaletin aracı olduğunu söyledi. Ağırel, savunmasını bitirdikten sonra mahkeme başkanının sorularını yanıtladı. Ardından mahkeme heyeti duruşmaya kısa bir ara verdi.

Kısa aranın ardından duruşma Yeni Yaşam Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser’in savunmasıyla devam etti.

Keser: Suçlamaların hukuki ve maddi dayanağı yoktur

Keser, şunları söyledi: “İddianamede 23 Şubat’ta yayınlanan haberimizle 24 Şubat’ta yayımlanan haberler nedeniyle cezalandırılmam isteniyor. Bu suçlamaları kabul etmiyorum. Bu haber özel bir kasıtla değil, haber verme saikiyle, çok sayıda haber derlenerek yapılmıştır. Açık kaynaklardan elde edilmiştir bu haberin içeriği. Haberde yaşamını yitiren kişinin MİT mensubu olduğu yazılmamıştır. Haberin içeriği daha önce yayımlanan haberlerden derlenmiştir. Bu suçlamaların hukuki ve maddi dayanağı da yoktur.”

Dört aydır cezaevinde tecritte olduğunu ve bu süre zarfında eşi ile yalnızca bir kere kapalı görüşte görüşebildiğini dile getiren Keser, kalp rahatsızlığı olduğunu tedavisi için hastaneye gitmesi gerektiğini ancak pandemi nedeniyle gidemediğini söyledi. Keser, tahliyesini ve beraatını talep etti. Keser savunmasının ardından hakimin sorularını yanıtladı.  

Çelik: İddianamede bizim haberlerin içeriği yazmıyor

Daha sonra Yeni Yaşam Gazetesi  Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik savunmasına başladı. Çelik, savunmasına “Dört aydır tecrit altında olduğumuz için konuşmayı unuttuk, dilim sürçerse affola.” sözleriyle başladı. Çelik, hakkındaki suçlamalara ilişkin şunları ifade etti:

“Bir ülkede Cumhurbaşkanı; ‘Libya’da birkaç tane şehit var’ diyorsa, gazeteci merak eder. İnsanın aklına yurtdışında bir şehit olduğu için doğrudan asker geliyor. Sosyal medyada yakınları paylaşım yapıyor, fotoğraflar paylaşılıyor. Gazeteci açık kaynaklardan tarama yapar. Bilgiye ulaşınca mantığa oturuyorsa doğrudur dersin, bunu yapmak için talimat almam gerekmez. Eğer Cumhurbaşkanı birkaç tane şehit var diyorsa o kadarla yetinmemen gerek. Bu nasıl bir gazetecilik?” 

Kimi gazetelerin de bu iddiayı haberleştirdiğini belirten Çelik, “Birkaç tane şehidin kim olduğu da o zaman belli değil. Bizim iki haberimiz suçlama konusu. Bir tanesi basılı gazetede, bir tanesi internet sitesinde yayınlandı.” Çelik, iddianamede Odatv’nin haberinin tamamının olduğunu ancak kendi haberlerinin yalnızca başlıklarının verildiğini belirterek, söz konusu haberi okudu ve haberdeki “iddia edildi, öne sürüldü” ifadelerine vurgu yaptı.

‘P24 ve Yeniçağ gazetesindeki bilgileri derledik’

Gazete olarak P24 ve Yeniçağ gazetesindeki bilgileri derlediklerini söyleyen Çelik, “Haberlerimiz iddianamede yer almamış, muğlak ifadelerle suçlama yöneltilmiştir. Bizim suçlamalara karşı yaptığımız savunma da yer almamış” diye belirtti. Çelik, haber dolayısıyla ifade verdikleri İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliği tarafından önce serbest bırakıldıklarını ancak sonrası haklarında yakalama kararı çıkarıldığını öğrendiklerini belirtti.

‘Her şey ortadayken biz neden hedef alındık?’

Çelik, şunları belirtti: “Tutuklanacağımı biliyordum. Haberimin arkasında duruyorum. Haber ortada. İnsan sormadan edemiyor: Her şey ortadayken biz neden hedef alındık? MİT Kanunu gazeteciliğin elini kolunu bağlıyor. Ben önceden bilemem kim MİT mensubu, kim değil. Açık kaynaklardan kopyala-yapıştır şekliyle aldığım haberle nasıl casusluk yapmış olabilirim? Devletin gizli kalması gereken bir bilgiyse bu, savcılık haberden sonra neden 12 gün bekledi bizi ifadeye çağırmak için? Herkes MİT mensubu olabilir. Ben bir haberi yaparken sen MİT’çi misin diye mi sorayım? Biz bu haberi yayınlarken bu insanların kimlik bilgilerinden bihaberiz.”

‘Bir ifşa kastımız yok’

Çelik, ayrıca gizli kalması gereken bilginin ne olduğunun iddianamenin de söylemediğini belirtti. Gazetecilik yaptıklarını kamu görevi yaptıklarını ifade eden Çelik, “Talimat almayız. Bu işe başlarken Musa Anter, Hrant Dink, Metin Göktepe gibi isimlerden feyz aldım. Bir ifşa kastımız yok. Bu haberden sonra Ümit Özdağ, MİT mensubu olduklarını açıklamış. Manisa’daki cenazeye MİT çelenk yollamış. Kimse orada herhangi bir önlem almamış.” şeklinde konuştu.

Vicdanlarda beraat ettiklerini söyleyen Çelik, “Mahkemeye düşen de bunu hukuken tasdiklemek. Bunun haber olduğunu, ifşa kastının olmadığını size sunuyorum” dedi. Çelik daha sonra Mahkeme Başkanının sorularını yanıtladı.

‘Böyle ağır bir suçlama ile ilk kez karşılaştım’

Duruşmaya verilen aranın ardından Odatv Muhabiri Hülya Kılınç’ın savunması ile devam edildi. 20 yıldır gazetecilik yaptığını söyleyen Kılınç, ilk defa böyle ağır bir suçlama ile karşı karşıya kaldığını belirtti. Kılınç, 3 Mart tarihinde imzası ile yayınlanan haberle ilgili kendisine yöneltilen “MİT görev ve faaliyetlerine ilişkin devletin gizli kalması gereken bilgilerini açıklamak, MİT mensuplarının açık kimlik, görev ve unvanlarıyla birlikte ifşa etme” suçlamalarını kabul etmedi. Kılınç, “İddianamede haberi yapmam için; şehidin defnedildiği yere gitmem, yörenin muhtarı, aza, Akhisar Belediyesi Basın Bürosu görevlisi ve şehidin ailesiyle olan görüşmelerim gizli, gizemli ve suç işlemek amaçlı faaliyetler olarak anlatılmaktadır. Bu anlatımın gerçekle ilgisi yoktur. Soruşturma aşamasında gerek savcılık, gerekse sulh ceza hakimliği ifadelerimde; haberi yapmak için şehidin defnedildiği yere gittiğimi, kimlerle görüştüğümü, haberin detaylarını nasıl ve kimlerden öğrendiğimi, şehidin mezarının fotoğrafını çektiğimi açıkladım” dedi.

‘Haberin amacı şehidin hak ettiği resmi törenin yapılmamasıdır’

Gazeteci olduğunu dile getiren Kılınç, gazetecilerin haber kaynaklarını açıklamama hakkına sahip olduğunu, bu yüzden haber kaynağını açıklamadığını ifade etti. Yapılan haberin “MİT görev ve faaliyetlerine ilişkin devletin gizli kalması gereken bilgilerini açıklamak, yayınlamak, yaymak, MİT mensuplarının açık kimlik, görev ve unvanlarıyla birlikte ifşa etmek” amacıyla hazırlandığı iddia etmek makul, mantıklı ve hakkaniyetli olmadığını dile getirdi. Kılınç, “Sonuç olarak; MİT görev ve faaliyetlerine ilişkin devletin gizli kalması gereken bilgilerini açıkladığım, yayınladığım, yaydığım ve MİT mensuplarının açık kimlik, görev ve unvanlarıyla birlikte ifşa ettiğim iddiası doğru değildir. Ben yalnızca gazetecilik yapmak, kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla haberi hazırladım. Haberin amacı şehidimizin Manisa’da defnedilmesi ve şehidimize hak ettiği resmi törenin yapılmamasıdır” diye konuştu.

‘Neyse ki modern hukuk sistemi var’

Kılınç’ın savunmasının ardından Odatv Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan’ın savunmasına geçildi. Pehlivan, “Bundan yüzyıllar önce, dünyanın birçok yerinde mahkumlara azap çektirme törenleri yapılırdı. Kişi önce halkın önünde suçunu itiraf eder, sonra vücudu dört ayrı ata çektirilerek parçalanır, yakılır, kül hale getirilirdi. Neyse ki artık modern hukuk sistemi var, rahat olalım değil mi? Ancak bu davanın soruşturma sürecinde yaşadıklarımızı düşününce benim aklıma hep o sahneler geliyor. Vücut yerine aklın, belleğin ve dolayısıyla gerçeğin nasıl parçalanmaya, nasıl yalan rüzgarında savrulacak kül haline getirilmeye çalışıldığını gördüm” dedi.

Fetullahçılar da şehit cenazesi haberinden yargıladı

George Orwell’ın “Geçmişi denetim altına alan, geleceği de denetim altına alır. Şimdiyi denetim altına alan, geçmişi de denetim altına alır” sözünü hatırlatan Pehlivan, “Bizi bu sanık sandalyesine oturtanların temel motivasyonu da işte bu söz. O halde bana düşen şimdiyi anlamak ve geleceğimizi kurtarmak için geçmişi doğru anlatmaktır. Bunu da yok etmek istedikleri aklımıza, belleğimize ve gerçeğe sahip çıkarak yapacağım. 9 yıl önceki Odatv davasında; Fethullahçılar bilgisayarımıza MİT belgelerinin yanı sıra sahte dokümanlar da yerleştirmişti. Kendi yazdıkları gerçek dışı örgüt talimatları üzerinden, haberlerimiz suç olarak gösterilmişti. Tarihin tekerrürüne bakın ki; o davada ‘Halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ ile suçlanmama delil neydi biliyor musunuz? Odatv’de yaptığımız şehit cenazesi haberleri! Ne acı! Aradan 9 yıl geçti, ben yine şehit cenazesi haberi ile tutukluyum” şeklinde konuştu.

‘MİT’in Libya’da görev yaptığını ilk Erdoğan açıkladı’

Libya’da MİT’in görev yaptığını ilk olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan duyduklarını ifade eden Pehlivan, konuşmasına şu ifadelerle devam etti: 

“Ardından 19 Şubat tarihinde Libya’da şehitlerimiz olduğuna dair haberler sosyal medyaya fotoğraflarıyla birlikte düşmeye başladı. Bir araya hiç gelmediğimiz birçok yerel muhabir, hem çok daha geniş kitlelere hitap ettiği için, hem yerel yayın organlarında haberlerine yer verilmediği için, hem de yandaş değil objektif gazetecilik yapıldığı için Odatv’ye haber gönderir. Biz de o haberlerden uygun gördüklerimizi okurla buluştururuz. Odatv’nin yayımladığı ‘Libya’da şehitlerimiz var’ haberi değil. ‘Libya’da şehit olanlar MİT mensubuydu’ haberi de değil. Sadece bir şehidin cenazesinin haberini yaptık. Şehidin asker ya da istihbaratçı olmasıyla ilgilenmiyorduk biz. Kaldı ki bu haberi verirken özel bir açı bulmam gerekiyordu. Zira şehidin cenazesi 13 gün önce kaldırılmıştı. Haber gazetecilik terimiyle ‘bayat görünsün’ istemedim. O yüzden ‘cenazeden kare bulduk’ açısı vererek, habere ‘güncellik’ katmak istedim. Bu nedenle cenazeden vatandaşların ve çelengin görüldüğü 2 karenin üzerine OdaTv imzası koydum. 3 Mart tarihinde haber yayınlandıktan sonra jet hızıyla haber müdürümüz Barış Terkoğlu ve Hülya Kılınç gözaltına alındı, tutuklandı. Bir gün sonra da geldiğim Çağlayan’dan Silivri’ye ben de gönderildim. Ve şimdi aylar sonra karşınızdayız.”

‘MİT mensuplarını savcılar ifşa etti’

“Suçlayayım derken bocalayan bir iddianame ile karşı karşıyayız” diyen Pehlivan, “Biz diyoruz ki; ‘bu mesele daha önce ifşa edildi.’  Ancak savcılar ‘hayır ifşa edilmedi’ diyor. Hemen Türk Dil Kurumu’na başvuruyoruz ve ‘ifşa nedir’ ona bakıyoruz: İfşanın sözlük anlamı şu: ‘Gizli bir şeyi açığa çıkarmak.’ Güzel. O halde savcılar diyor ki: ‘Ey Odatv! haberindeki bilgiler ve fotoğraflar daha önce açığa çıkmamıştı, ilk sen yayımladın!’ Aslında tam da bu tartışmayı yaparak, burada şunu da demiş oluyor savcılar: ‘Daha önce ifşa edilmiş olsaydı suçsuzdunuz!’ Ama anlattım ya; MİT şehidine dair kimlik ve fotoğraflar dahil her şey bizden çok önce alenileşti. Savcılar başka bir şeye işaret ediyor olmalı. İddianamede kalın harflerle ‘ilk defa’ diye vurgulayarak, ‘bak işte, daha önceden ifşa olmamış bunlar, o yüzden suçlusunuz’ diyorlar. Nasıl olur da, bir küçük kanıt dahi ortaya koymadan ‘tespit edildi’ diye büyük laflar kullanılır. Fotoğrafı çeken kişiye ‘o fotoğrafı nasıl çektin’ sorusunun dahi savcılık tarafından sorulmadığı bu dosyada ben soruyorum nasıl oluyordu da, bu kadar rahat ve bu kadar temelsiz şekilde ‘gizlice çekildiği tespit edildi’ cümlesi iddianameye konuluyor. Savcılar bu fotoğrafta MİT mensuplarının da olduğunu ifşa ediyor. Evet, savcılar ifşa ediyor ve biz ilk onlardan öğreniyoruz bu bilgiyi” diye konuştu.

‘Çocuklar adil yaşasın diye bu yolu seçtik’

MİT mensubunu ifşa etmek gibi bir amaçlarının olmadığını ifade eden Pehlivan, “Neden tutukluyuz çünkü; fiilden ziyade failin hedef alındığı bir dava bu. Öyle ya yoksa haberden haberi dahi olmayan Barış Terkoğlu niye sanık bu davada? MİT kanunu yürürlükteyken başka MİT mensuplarının cenazelerinden onlarca karenin yayımlandığı haberleri size göstereyim İHA, DHA, Sabah ve Milliyet, Kanal D yayınlarından MİT görevlilerinin cenazelerine, düğünlerine ilişkin haberler bunlara örnek. Hal böyleyken bu haberler, videolar, paylaşımlar yıllardır açık açık yapılıyorken, onlara bir soruşturma dahi açmayan Türk yargısı, haberinde MİT Kanunu’na uymak için fevkalade hassasiyet gösteren Odatv’ye neden operasyon yaptı? Evet, neden tutuklandık? Neden ayda 10 milyon kişinin takip ettiği Odatv kapatıldı? Neden 100 yıllık Gazi Meclis’te adımıza özel yasa çıkardılar? Neden tecrit altındayız ve neden sanığız? Madem suç yok, yanlışlıkla mı oldu tüm bunlar. Bize sürekli dava açanlar, ölümle tehdit edenler, hapse atanlar şunu anlamıyor; biz, çocuklar adil bir gelecekte yaşasın diye bu çileli yolu seçtik. Ne kadar başarılı olduk ya da olacağız o gelecek için, ileride tarih kitapları yazar. Ama çocuğum yarın ‘peki, o günlerde sen ne yaptın’ diye sorarsa, başımı eğmeden gözlerinin içine bakıp anlatacağım bir mücadeleyi miras bırakmak istiyorum. Gerisi lafügüzaf” ifadelerini kullandı.

‘Davanın savcısı değil sanığı olmak isterim’

“Bu davanın ille de bir yerinde olacaksam savcısı değil, sanığı olmayı tercih ederim” diyen Terkoğlu “İnsan ancak kafasını kaldırıp ufka baktığı zaman dünyanın yuvarlak olduğunu görebilir. Ben de istikbale baktığımda bu davada verilecek mücadelenin, ülkemin adaletine katkıda bulunacağını ve yargının çürümüş dallarının budanmasına vesile olacağını görüyorum. Emin olun, bu baş aşağı duran fotoğraf düzeldiğinde, bu iddianameleri yazanlar kendilerinden öncekiler gibi işledikleri günahlarla anılacak. Ancak biz bir fikirde, bir kelimede, bir harfte yaşamaya devam edeceğiz” dedi.

‘Bu dava siyasi intikam davasıdır’

Yargılanıp suçlu bulunduklarında mahkum olacaklarını dile getiren Terkoğlu şöyle devam etti:

“Siyasi intikam davaları pek de öyle hukuk davaları gibi işlemiyor. Önce infaz ediliyorsunuz, yargılama ona yetişmeye çalışıyor. Biz, Odatv’nin gazetecileri, bu mahkemede sanık olmadan önce yıllarca böyle yaşadık. İktidar içindeki çetelerden beslenen sürülerin hakaretleriyle, tutuklayın çığlıklarıyla, ölüm tehditleriyle terbiye edilmeye çalışıldık. Sonumuzun El Kaidecilerin Charlie Hebdo dergisini katletmesi gibi olacağını söyleyen kamu görevlileriyle bile karşılaştık. Nihayetinde katillerin yapamadığı işe savcılar talip oldu. Bundan dolayı dert yandığımı sanmayın. 1871’de kendi vatanının yandaş medyasında hain ilan edilen Victor Hugo, ‘insanın kendisine yapılan saldırıları okuması kendi dışkısını koklamasına benzer’ diyor. Ben de içinde benden bir şey de olsa bu kokuyu sevmediğim için okumuyorum.”

‘Haberi yapmak müebbetlik, gazeteci tehdit emek serbest’

Katledilmiş bir kamu görevlisinin cenazesini haber yapmak müebbetlik,  gazeteci katletme propagandası yapmanın ise serbest olduğunu ifade eden Terkoğlu,  “Bu benim adaletim değil. Ben iddianameyi elime alınca önce başına ve sonuna bakarım. Kendim için de öyle yaptım. Ve dedim ki ‘başı da sonu da yalan, yanlış ve tutarsız.’ İddianamenin sonunda, herkesin bildiği soruşturma savcısının yanında İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan’ın ve vekili Hasan Yılmaz’ın imzalarını görünce şaşırmadım. Hatta ‘iddianamenin üzerindeki gölge mürekkebe bulanıp suretini göstermiş’ diyerek üç imzalı bu iddianameye sevindim. Açık söyleyeyim, bizi cezalandırmak için sebep yaratılacağını biliyorduk. Öte yandan bir şey daha var. Bizim duruşmaya çıkana kadarki hukuk serüvenimiz bir dizi olağandışılıklar içeriyor. MİT Kanununa dayanarak tutuklandık. Hem bugüne kadar bu kanunla ilgili uygulamalar, hem de hukukçuların kamuya bildirdiği görüşler aynı şeyi söylüyordu. O da bu kanunun karşılığının hapisliği önemsiz kılacak kadar olduğuydu. Buna rağmen birileri bizim tutuklu yargılanmamızı istiyordu” diye belirtti.

‘Kanunların bir ruhu vardır’

Dolandırıcılara ya da hırsızlara tanınan infaz indiriminden gece yarısı yapılan müdahale ile muaf tutulduklarını dile getiren Terkoğlu, Türkiye’de halihazırda MİT Kanunundan yargılanan kendilerinden başka kimsenin olmadığı için infaz yasasında yapılan değişikliğin kendileri için yapıldığını ifade etti. Kısıtlılık getirilen iddianameden bizzat savcılar tarafından dosyanın Sabah Gazetesine sızdırıldığını dile getiren Terkoğlu, “Belli ki bazı zorunluluklar iddianameyi en azından görüntüde 3 imzalı kolektif bir eyleme dönüştürdü. Mahkemelere eşlik eden kanunlar tarihsiz değildir. Gökten yere düşmemiştir. Sokakta bulunmamıştır. Kahve içerken akla gelmemiştir. Kanunların bir ruhu vardır. Kendilerini doğuran bir eylemler vardır. Ve kanunlar da eylemleri doğurur. Bu dava MİT Kanununun uygulaması gibi görünse de aksine gayrimeşru çocuğudur. Elbette son dönemde her hikaye gibi bu dava da kamuoyunu ikiye böldü. Tutuklanmamızı savunanlar tutarlı bir gerekçe sunmadı. Onlara göre lanetli sayılan görüşlere sahip olan bizler çoktan cezalandırılmalıydık. Yargılanmamız bile gereksizdi” diye konuştu.

‘MİT mensubunun ifşa edildiğinden bahsedilemez’

MİT mensuplarının isimlerinin TBMM’de bir milletvekili tarafından açıklandığını ve kamuoyunun bilgi sahibi yapıldığını dile getiren Terkoğlu şöyle devam etti: “Manisa’da cenaze töreni açık olarak yapılmış, gizlilik kuralı uygulanmamıştır. MİT Başkanı tarafından da çelenk gönderilmiştir. Bu durum, MİT Yasası’nın 27. Maddesinin uygulanamayacağını göstermektedir. Ayrıca, yasal ve idari uygulamalar olarak da önceki benzer cenaze törenleri dikkate alındığında teamül olarak da bir kriterden söz edilemez. Yoksa Meclis’te açıklanmış, cenaze törenine de o yörenin siyasi erklerini çağırmak suretiyle alenileştirilmiş bir törenin buna bağlı olarak da teşkilatın çelenginin haber yapılmış olmasının, bir MİT mensubunun kimliğinin ifşa edilmesinden bahsedilemez.”

‘Bu dava FETÖ davalarının devamıdır’

Davanın geçmişte yapılan “FETÖ kumpas” davalarının bir devamı olduğunu belirten Terkoğlu, “Bu dava MİT Kanununun ruhuna aykırıdır. Demek bu davanın MİT mensuplarını korumakla ilgisi yoktur. Demek hak bizimle, hukuk bizimle, demek alnına kara yazılmış mağdurların ruhu bizimle. Çok daha kritik bir şey var. Asker, polis ya da istihbaratçı kamu görevi yaparken ölür, şehit olur. Vatan toprağının altında eşitlenir. Hepsi vatan şehididir. Sizce öyle değil mi? Size ‘hangisi daha çok şehit’ diye sorsam buna yanıt verebilir misiniz? Veremezsiniz. Öte yandan insan ölü atların peşinden koşabilir mi? Ölü ağacın meyvesini yiyebilir mi? Olmaz. Haliyle ölülerin kanunu yoktur. Varsa da bu dünyaya ait değildir. Cenaze aracı trafik ihlali yapsa cezası ölüye yazılmaz. Şoföre yazılır. Ya da adı dağları da devirse ölüye maaş bağlanmaz. Şehit olmuş bir vatan evladına da MİT Kanunu uygulanamaz” dedi.

‘Ülkemiz için karar vereceksiniz’

İddianame defalarca kez Odatv haberindeki fotoğraflardan birinin ısrarla gizlice çekildiğinin söylendiğini dile getiren Terkoğlu, fotoğrafın gizlice çekildiğine dair tek bir somut delilin ortaya konulmadığını ifade etti. “Cumhuriyet’in maalesef devlet içinde hiç bitmeyen çeteleri, tarikatları, örgütleri var” diyen Terkoğlu, “İçerde ya da dışarıda, ateşte ya da külde olmaya devam edeceğiz. Pirinçte taş, gözün üstünde kaş, eğilmeyen baş olacağız. Ama olacağız. İnsanın kaderi kendi eylemleridir. Biz kaderimize kendi eylemlerimizle karar verdik. Siz bizim için görünse de aslında hem kendiniz hem de ülkemiz için karar vereceksiniz. Bu nedenle sizden sadece adalete uygun, gerçekle barışık, vicdanla örtüşen, tartışmasız sadece ama sadece millet adına bir karar beklediğimi söylemek istiyorum” diye konuştu.

Ekinci suçlamaları reddetti

Terkoğlu’nun savunmasının ardından mahkeme heyeti duruşmaya 15 dakika ara verdi. Aranın ardından tutuksuz yargılanan Akhisar Belediyesi basın çalışanı Eren Ekinci savunmasını yaptı. Suçlamaları kabul etmeyen Ekinci, “Caminin içinde ve dışında fotoğraf çektim. Bu konuda bilgilendirilmemiştik ve fotoğraf çeken ve video çekenler vardı. Hülya hanım aradı buluşmak istedi ama mümkün olamayacağını söyledim. Elimde şehit cenaze fotoğrafları olup olmadığını sordu. O ana kadar şehidin TSK mensubu olduğunu biliyordum. Doğrudan dahil olmadığım bir şeyin içerisindeyim. Üstüme atılan suçlamaları kabul etmiyorum” diye konuştu.

3 gazeteci tahliye edildi

Libya’da ölen MİT mensubunun cenaze törenine ilişkin yapılan haberler gerekçe gösterilerek 8 gazeteci hakkında açılan davanın duruşmasında savunmaların ardından Yeni Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik ile gazetenin Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser, Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu tahliye edildi.

Odatv Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, muhabiri Hülya Kılınç ve Yeniçağ yazarı Murat Ağırel ise tahliye edilmedi.

Mahkeme duruşmayı 9 Eylül tarihine erteledi.

MA – İSTANBUL