Hayat adil değil

Özlem Durmaz

Ülkenin birinde Neslican Tay diye bir güzel kız yaşarmış. Gülüşüne çiçekler yağdırabilen kızlardan hani. Tanıdıkları pek severmiş onu.

Sonra bir gün, bir illet düşmüş pençesine; ama kız dirayetli çıkmış. Yılmamış illete karşı, kimsenin yılmasına da müsaade etmemiş. Kovmuş illeti başından. Fakat illet musibet, gene gene gelip tebelleş olmaya devam etse de kız her seferinde kovmayı başarıyormuş. Gel zaman git zaman tanımayanlar da sever olmuş kızı, gülüşü hepten çiçek bahçesine dönmüş.

Ama gel gör ki, illet de yaman. Almış koparmış çiçekleri bahçesinden, savurmuş atmış rüzgara. Sevenleri pek üzülmüş, nasıl üzülmesinler, böyle mi adaletsiz olur hayat. 

Ama oluyor işte bazen böyle, adil değil hayat her zaman. İlletler musibet, haksızlıklar berbat olabiliyor. 

Hadi illet yaman, illet musibet, illet berbat. Ama ya insanlar. İşte o kısmı, pek yorucu bu işlerin. 

Kız gider olduktan sonra bazıları türlü sözler etmiş arkasından. Türlü üzüntüler katmışlar üzülenlerin yüreklerine. Kızgınlıklar olmuş, o buna, şu diğerine laf yetiştirmeye başlamış. Biri demiş, mekanı cennet, öbürü demiş kolu bacağı çıplak. Kötü söz edenlere kızıldıkça yeni kötü sözler sıraya girmiş. Gitmiş dünyasallaşmalar, gelmiş ikameler… 

Ah ne çok üzülmüş, ne çok kızmış Neslican kızı sevenler. 

Ama olur böyle de değil mi? Kalplerinde kötülükler varsa demek bazılarının.

Hem kendileri gibi olmayanlara pek sempati duymaz bazıları. Duyamaz işte, zaten o bazılarının da bazılarının kalbinde çok kötülük varsa. Yapamaz demek istese de. Kendisi gibi giyinmeyeni, kendisi gibi söylemeyeni, kendisi gibi eylemeyeni sevmez bazıları. 

*** 

Oldum olası aklım almıyor bu düşmanlık söylemlerini. Nasıl da karşılıklı ürediğine aklım şaşıyor. Birileri ayrımcılık, öfke, nefret içerikli sözler söylediğinde fena bir kıskaca çekiliyor insan. İnsanı kapatan bir handikap. Düşmanlık ve nefret söylemlerine kayıtsız kalınamıyor, nefret suçuna kadar yolu uzatabiliyor zira bu kayıtsızlık. Ya da amiyane söylemle karşı tarafa şöyle bir hat açabiliyorsunuz; “Bak nasıl da söyledim, nasıl da haklıydım, nasıl da kimse bir şey diyemedi.”. 

Fakat söylediğinizde de söz ürüyor. Söz sözün mayası ne de olsa. O bir şey der, sen karşı bir şey, o iki şeye çıkarır karşılık olarak, e sen de üçlersin. Yetmez diğerleri de başlar söylemelere. Bitmez ha bitmez. Ta ki meselenin özünden fersah fersah uzaklaşana kadar. Hatta sen kendi dediğine bile şaşar hale gelene kadar. 

Şimdilerde söz yüz yüze ve atmosfere değil, sosyal medya mecralarına kısa kısa yazarak söyleniyor ya. İşte hepten yorucu oluyor bence oralarda söylemelerin büyümesi. Gözler yok birbirine bakan, sesler yok ya birbirini duyan. Uzun ve bütünlüklü metinler de değil düellonun enstrümanları. Kısaldıkça kavgada söylenen, başında ne hissettim, sonunu nasıl söyledim bilmiyor karşıdaki. Bir öfke büyümesidir alıp başını gidiyor. 

Uzun sözün kısası. Söylemezsen olmuyor evet, söyleyenler de haklı haklı olmasına. Ama söylersen de anısı hırpalandıkça hırpalanıyor mu gidenin. İşte ben bu duruma çok üzülüyorum. O giden çiçek bahçesinin o güzelim gülüşünün kalbimde yeri sakin kalsın istiyorum.