İÇİM KAHIR

Özlem Durmaz

Evvel zaman şimdi de, derman insan içinde. 

Bir sabah, güzel mi güzel bir arkadaşımın evinde uyanmışım. Sabah mı mahmurluk biz mi ahbaplık, işte yepyeni bir gün başlayacak.

Açmışız televizyonu öylesine bakıyoruz, birazdan kahvaltı falan hazırlarız. Hayat güzel bir şey çünkü. Tatlar katmalı ona, rengarenk, lezzet lezzet. Hele ne de güzel sofralar hazırlar arkadaşım.

Açmışız televizyonu, öylesine haberlere bakıyoruz. Ne bakılır ki başka, aklı selim sabahlarda.

Hem o gün, özel bir gün. Biz gidememişiz ama, ne de güzel bir eylem yapılacak Ankara’da. Barış barış kokacak başkent, renk renk açacak çiçekler alanlarda. Özeniyoruz gidenlere, orada olanlara. Nasıl da severim ‘oradaydım’ diyebilmeyi mühim olaylarda, şu üç günlük hayatta. Bu sefer ‘orada’ olamamışım ama haberim olsun dakika dakika diye açmışız haberleri televizyonda, bakıyoruz hevesle, imrenerek…

Bir an anlayamadık neler oluyor. Bir an anlayamadık o patlama ne. Yok artık, olmaz öyle bir şey. Tamam; daha dün neredeyse, Diyarkabır’da, Suruç’ta korkunç şeyler geldi başımıza. Ama olamaz, olmamalı…

Katliam dediğin de bir yerde sınırı olan bir şey sanki. Sanki değil mi.

Katledile katledile ilerledik biz bu yollarda.

Olmaz ama oldu. Alışılmaz, ama; zaten alışılamadı.

Gün geliyor yine, yıl dönümüyle ağır ağır üzerimize. Anmalar, unutmamalar… Unutulamaz zaten ama, hayat da bir yerde devam ediyor değil mi.

Ama kimi arkadaşlarımız hala vücudunda taşıyor o şarapnelleri. Geçmedi yani. Geçmesini mi bekledik acaba? Geçer miydi zaten öyle bir katliam.

Ben yazardım, kim yaptı o katliamı, kim ambülansları geçirmedi, kim attı o gaz bombalarını yaralıların üzerine. Politik de bir yazı olurdu bu satır satır.

Ama benim içim kahır kahır… Hep içinde olduğum o çıkmaz, mesele politik ama, mesele öylesine insana dair ki…

Böyle yaşamaya devam etmek çok ağır. Ağır mı ağır, kahır mı kahır… Orada olamamış olmak, hatta yine ve yeniden hayatta kalmış olmak, taşınması ağır bir yük biliyoruz hepimiz.

Fakat, hep inandığım bir gerçeğe sarılıyor yine yüreğim. Biz birlikteyiz, öyle de olsa böyle de olsa. Yaralarımızı sarmak konusunda tek bildiğimiz umuda sarılmak. Fena da değil aslında umut. Zor bazen, hayli zor. Ama başka çare var mı? Mı?…

Diyeceğim o ki, katledile katledile yürüyoruz ya biz bu yollarda, hiç adil değil.

Zor, ayakta kalmaya çalışmak. Hele hele orada olanlarımız için…

Kanser hastaları zaman zaman şöyle paylaşımlar yapıyor “Lütfen bize teselli sözleri söylemeyin.” Diyorlar ki, bizi teselli etmek için söylediğiniz sözler, öyle genel geçer ki. Ve hatta dahası, her satırında bize nasıl ama nasıl bizi anlamadığınızı anlatıyorsunuz ki o sözlerle. Bence böyle diyorlar, çok da haklılar.

O yüzden, bu yazdıklarım sadece benim gibi orada olmayanları, olamayanları bağlar sanırım aslında. Orada olanlara ve o katliama maruz ve tanık olanlara diyebilecek tek sözüm şudur ki ‘İnanın içim kahır, müsaade edersiniz elele tutuşmak isterim’.

Sonuç mu, bilmem. Bir sonuç olabilir mi böylesi yazılarda, bir bilebilsem…