İran teoride cumhuriyettir, pratikte dini bir diktatörlüktür

Mizgin Berti

Halkın seçtiği bir parlamento ve bir cumhurbaşkanı seçimi var, ancak din bilginleri, özellikle de en muhafazakar çevrelerde nihai güce sahipler. Muhalefet hapis, işkence, ceza tehdidi veya infazlarla susturuluyor ama son dönemlerdeki gelişmeler İran’daki rejimi ciddi şekilde zorlayacaktır.

Kadınlar, İran’da rejim karşıtı gösteri yapanların ön saflarında yer alıyor.

Son bir kaç ayki gösterilerde 1500 yakın kişi hayatını kaybetti. Ülke nükleer silah üretme şüphesinden dolayı, dış dünyayla uzun süredir devam eden bir çatışma içerisinde. Hatta bir ara İran özellikle nükleer silahların kontrolü konusunda dış dünyaya daha esnek davranmaya başlamış gibi görünüyordu, ancak ABD Başkanı Donald Trump anlaşmayı bırakmaya karar vermesinden bu yana ABD ile anlaşmazlıklar yeniden gündeme geldi. Ve sonunda dananın kuyruğu koptu.

İran İslam rejiminin en etkin isimlerinden biri olan Süleymani ABD tarafından Irak’ta direk hedef seçilerek öldürüldü, ardında İran Ukrayna’ya gitmekte olan yolcu uçağını yanlışlıkla füze ile vurdu ve 176 kişi hayatını kaybetti.

Bütün bu gelişmeler başta ABD olmak üzere uluslararası güç ve koz dengesinde İran’ın piminin çekildiğinin bir başlangıcı olarak değerlendirilebilir. Aslında Arap Baharı İran’a sıçramadan Suriye’de karmaşa yaratılarak uzatıldı. İran rejimi onun içindir ki karmaşının Suriye’de ve Irak’ta devam etmesinde etkin rol oynadı, ama İran’ın bu ülkelerdeki etkinliği Amerika ve batı dünyasında ciddi bir rahatsızlık yaratıyor.

İran Ortadoğu’da etkin bir aktör

İran’ın Suriye’deki etkinliği ve Irak’ta istikrarsızlıkta payı aşikadir. ABD’nin İran’ın Küdüs Gücü Lideri ve İslami rejimin etkin ismi Süleymani’nin Irak ziyareti sırasında öldürmesi ABD’nin İran’a verdiği bir ikaz olarak nitelendirilebilinir.

Rusya ve Çin’le olan yakın ve iyi ilişkisinden ötürü uluslararası güvenliğe karşı bir tehdit oluşturuyor İran. İran’daki Mollalar bugün Ortadoğu’nun en istikrarsızlaştırıcı gücü. Suriye, Irak, Yemen, İsrail, Suudi Arabistan ve Lübnan, İslam devrimini ihraç etme ideolojisine dayanan Molla yayılmacılığına yüksek bir bedel ödemek zorunda kalan ülkelerdir. İran’ın diğer ülkelere askeri katılımı, rejimin ideolojisinin temel bir parçasıdır.

İran’da çok ciddi bir entelektüel birikim ve baskılara rağmen yüksek öğrenime önem veren bir kesim mevcut. Özellikle kadınların ezildiği ve şeriat kanununa göre tek başına aileden bir erkeğin izni olmadan seyahat dahi edemeyen kadınlar eğitime yöneldiler. Ortadoğunun en birikimli ve kendi özgürlüğüne hasret çok ciddi sessiz bir muhalefet olduğu açıkça söylenebilinir.

İran asıllı Fransız araştırmacı Fariba Abdelkhah İran’da tutuklu.

O yüzdendir ki son dönemlerde rejim akedemisyenleri susturmaya yöneldi, onlarca akademisyen, entellektüel, öğrenci ülkeye sadık olmamakla itham edilerek cezaevine atıldı ve idam edilmekle tehdit ediliyor.

İran’daki sular daha da kaynayacak, er veya geç rejim bir şekilde dize gelecek gibi. Halk korku içinde, onun içindir Süleymani’nin cenaze törenine kitlesel katılımını İran gövde gösterisi olarak yansıtmaya çalıştı, aslında gerçek durum tam tersi. Korku hakim olmazsa aslında halk rejimi bir kaşık suda boğar.

Eğer İslam Cumhuriyeti bir şekilde reforme olursa veya tümden yıkılırsa, modern ve entelektüel birikimi yüksek bir devlet olarak Ortadoğu’da boy gösterecek. Ki bu da demokrasinin ve modern bir devlet yapılanmasının Ortadoğu ve Orta Asya’daki akımın öncülüğü demektir.

Batı dünyasının yanılgısı İran’ı iki kesime bölmek

Muhafazakarlar ve Reformcular. Bir çoğu eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ı eskisinin temsilcisi olarak görürken, mevcut Başkan Ruhani diğerinin temsilcisi olarak görülüyor. Hiç bir şey daha yanlış olamazdı. İran’da, Soğuk Savaş sırasında Sovyetler Birliği’nde olduğu gibi bir güç mücadelesi olmasına rağmen, tüm liderleri İslam Cumhuriyeti’ne, Anayasasına ve tüm siyasi kararlarda nihai söz sahibi olan manevi lideri Hamaney’e sadıktır.

ABD’nin İran’ın nükleer emelleri ile ilgili görüşmelerinin Ahmedinejad’ın cumhurbaşkanlığı sırasında başladığını unutmayalım. Açıkçası Hamaney’in emriyle.

İran’ın insan hakları ihlallerine ilişkin olarak, 1979’dan bu yana İslam Cumhuriyeti, dünyanın en önde gelen ölüm cezası uygulayıcılarından biri olmaya devam ediyor.

İnfazlar ve terörizm, rejimin 1979’dan beri gücü elinde tutan en güçlü araçlarından biri olmuştur. Uluslararası Af Örgütü’ne göre, İran’da 3.000’den fazla kişi Humeyni’nin 1979’da gelişinden Aralık 1981’e kadar idam edildi.

Temmuz 1988 ile yaklaşık altı ay içerisinde İran’da yaklaşık 20.000 siyasi mahkum idam edildi. Bu infazlar Mir Hüseyin Musavi’nin döneminde başladı ki 2009 yılında Batı medyası tarafından “reformist” ve “demokrat” olarak müjdelenen aynı Musavi’dir.

Bir başka “reformist”, eski cumhurbaşkanı Hatemi, İslam Cumhuriyeti’nin muhaliflerini sürgünde öldürmek ve İslami rejimin olumsuz hedeflediği ülkelere karşı terörist saldırılar düzenlemekle görevli terör örgütü “Azaraxhsh”ı yönetti.

Üçüncü tanınmış “reformcu” cumhurbaşkanı İslam Cumhuriyeti’nin kurucularından ve İsrail’in önde gelen muhaliflerinden Rafsancani’dir. Şimdiki dini lider Hasan Ruhani, böylece bugünün reformcuları, hepsi, dünün uygulayıcılarıdır. Bununla birlikte, İran’daki rejim insan haklarını ihlal eden İslami bir diktatörlük olmaya devam ettiğinden, kendi dönemlerinin uygulayıcıları olarak kaldılar.

İlginizi çekebilecek bir yazı.