Korona Günleri’nde (9) Sultanahmet ve havalisi

Adnan Genç

15 yıla yakın Milliyet, Cağaloğlu’nda çalıştım. Aralıklarla; üç kez kovuldum ve geri aldılar… Yazıişlerindeki işler biraz daha öğlene doğru başlar. Erken gider ve gazeteleri kimse okumadan ben okurdum ve çıkar ya Kapalıçarşı’daki Şark Kahvesinde bir kahve yudumlar ve geri dönerdim; ya da Sultanahmet Meydanı’nı solumak için banklardan birine oturur ve etrafı seyrederdim…. Bu bölgede tadına doyulmaz bir yer de (galiba hâlâ duran) Çiğdem Pastanesi’dir. En leziz ürünleri ve kibar servisleriyle her zaman uğrak yerlerimizden biri olmuştu…

Azıcık soluklanayım ve tarihle iç içe olayım diyorsanız tarihi yarım ada bu iş için en uygun bölgemizdir… Pek çok gölgede kalmış ve gizli kafeler; kültür merkezleri ve yeterinde bankıyla yeşil alanları, huzur içinde vakit geçireceğiniz en güzel yerlerdendir… Elbette yaşadığınız veya o an için bulunduğumuz yere ilişkin azıcık da tarih bilgisi edinir de giderseniz; emin olun bazen Jüstinyen’in bazen de 2. Mahmud’un konuşmalarını bile duyarsınız…

Gelin, müzik olarak Bizans müziğine kulak verelim önce: Albümün adı; ‘Hymns to the Most Holy Theotokos’.. Ezgiye kulak verirken de İlber Ortaylı’nın sözlerini aklımıza kazıyalım: 14 Kasım 565’te Dünya tarihinin unutulmaz imparatorlarından ve İstanbul’un en ünlü yöneticilerinden Justinian 82 yaşında öldü. Devrinde Roma İmparatorluğu’nu diriltmek (renovatio imperii) amacı peşinde koşmuştu. Kuzey Afrika’yı vandallardan, İspanya’nın kıyılarını ve güneyini Vizigotlardan kurtardı; İtalya’nın, Sicilya’nın, Roma’nın ve Dalmaçya kıyılarının Doğu Roma’ya ilhakını sağladı. Bütün bu fütuhat onun adına yapılmıştır. Justinian bir general değildir. Belisarius Kuzey Afrika’yı, Liberius İspanya’yı, Belisarius ve Narses İtalya’yı imparatorluk adına fethettiler. Amcasının veliahdı olarak uzun bir süre tahta çıkamadı, 527’de tahta çıktığı vakit 45 yaşındaydı. Lakin amcası Justin’in imparatorluğu boyunca ondan yakınlık görmüş, idareye çok aktif olarak katılmış ve tecrübe edinmişti.

İstanbul’un tarihi yarımadası olarak adlandırılan Fatih ilçesinin hem yerli hem de yabancı turistlerce en gözde ve popüler semtlerinden birisi olan Sultanahmet, tarihi dokusu, mimarisi, kültür ve sanat etkinlikleri, alışveriş ve eğlence merkezleri ve canlı sokakları ile İstanbul’a gelen ziyaretçilerin şüphesiz en çok gittiği ve İstanbul’un en çok gezilen semti konumunda.

Aynı zamanda popüler bir buluşma noktası. Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetim ve yaşam merkezi olan ve adını da Sultan I. Ahmet’ten alan Sultanahmet, aynı zamanda İstanbul’un tarihi kalbi ve merkezi olarak da adlandırılabilir. Sultanamhet, aynı zamanda yedi tepe İstanbul’un birinci tepesi konumunda.

Bizanslılar Zamanı Tarihi Yarımada

Sultanahmet denilince tarihi eserler ve gezip görülecek yerler olarak ilk akla gelenler, Topkapı Sarayı, Ayasofya Müzesi, Sultanahmet Camii, Sultanahmet Meydanı’ndaki piramit, çeşme ve sütunlar, İstanbul Arkeoloji Müzeleri ve Yerebatan Sarnıcı‘dır. Sultanahmet Meydanı ve yakın çevresi araç trafiğine kapalı bir alan olduğundan, aynı zamanda burada bulunan gezilecek yerler birbirlerine çok yakın bir mesafede olduğundan, Sultanahmet’te her yeri yürüyerek rahatlıkla gezebilirsiniz. Eminönü ve Beyazıt tarafına gitmek isterseniz de tramvayı kullanabilirsiniz.

Sultanahmet Meydanı

Hipodrom ve At Meydanı olarak da bilinen Sultanahmet Meydanı, İstanbul’un en çok turist çeken ve yerli yabancı herkesin en çok ziyaret ettiği bir meydan. Meydan içindeki piramit ve sütunlar, meydanı çevreleyen Sultanahmet Camii, Ayasofya Müzesi, Hürrem Sultan Hamamı ve Türk ve İslam Eserleri Müzesi ile Sultanahmet meydanı her daim canlı ve hareketli.

Sultanahmet Camii

Sultanahmet meydanının ve tarihi yarımadanın en görkemli eserlerinden birisi olan, 17.yy da Sultan I. Ahmet tarafından yaptırılan Sultanahmet Camii, tarihi yarımadada muhteşem mimarisi ve 6 minaresi ile şüphesiz İstanbul’un ve dünyanın en güzel mimari yapılarından ve camilerinden birisi konumunda. Camiin önüne konan taburelerde, gece vakti ve birkaç dilde şahane bir ışık ve ses gösterisi yapılır ve gece boyunca yinelenirdi. Şimdilerde var mı bilemiyorum… Sormalıyım birilerine…

Ayasofya Müzesi

Dünyanın sekizinci harikası olarak gösterilen Ayasofya, günümüzde Müze olarak hizmet vermekte ve İstanbul’da mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerden birisi konumunda. 325 yılında Bizans İmparatoru tarafından kilise olarak yaptırılmış, 537 yılında yeniden inşa edilmiş ve İstanbul’un fethi sonrasında Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye çevrilmiş. Binlerce lira harcayarak gelen turistlerin kapılarında saatlerce bekledikleri bir bölgedeyiz ve Ayasofya da böyle bir yerdir ve inanır mısın; anket gibi olmasa da sorduğum her 100 kişiden 80’i gidip gezmemiştir…

Ünlü fotografçı ve AFIAP ünvanlı değerli dostum Tahsin Aydoğmuş da müzede görevliyken, şahane fotoğraflarıyla, müzenin tanıtımı için yüzlerce kare çekim yapmıştır…

Topkapı Sarayı Müzesi

Dünyanın en zengin müzelerinden birisi olan, 15.yy.dan 19.yy.a kadar Osmanlı Padişahlarının yaşadığı Topkapı Sarayı, muhteşem mimarisi ve barındırdığı değerler ile İstanbul’da yerli ve yabancı turistlerin en çok ziyaret ettiği mekânlardan birisi konumunda. Evet, her tanıtım sitesinde yazan cümleler bu kadarcık. Ayrıntısı için, kendiniz çalışmalı ve elinize aldığınız bir çıktı ile adım adım dolaşmalısınız bu koca sarayı. 4 büyük bahçe içindedir yapılar kompleksi… Huzurlu bir iç ortamı vardır ve günün belirli saatlerinde gümbür gümbür bir mehteran gösterisi vardır. Savaşlarda boşuna çaldırmazlarmış bu arkadaşlara… Öyle böyle bir gümbürtü ve ritme benzemez… Paranıza kıyın ve hayatınızı zenginleştirmenin en ucuz ama en değerli yolunu seçerek, yılda en az iki kere saraya girin. Huzur içinde bahçesinde dolanın. Muhtemelen kapatıldı ama olsaydı, bahçenin Sarayburnu yamacındaki Konyalı Lokantasından Boğaz girişini izleyerek, yemeğinizi yiyin… Sonra bölümleri gezin. Cariyeler havuzu da ilginç çağrışımlar getirecektir…

Aya İrini Müzesi

Tarihi 4’üncü yüzyıla uzanan Aya İrini, Topkapı Sarayı’nın birinci avlusunda bulunmakta ve İstanbul’un en eski Bizans kiliselerinden birisi konumunda. Halen müze olarak hizmet veren Aya İrini’de aynı zamanda kültürel aktiviteler, klasik müzik konserleri ve sergiler düzenlenmekte.  Ne çok etkinlik izlemişimdir burada. Biraz da serin oluşu nedeniyle usulcacık girer ve yerinize oturur, etrafı izlersiniz. Sessizce yerlerini arayan insanlar, galiba uçuşan güvercinler ve koskocaman ‘sahne’…

Türk ve İslam Eserleri Müzesi

Sultanahmet Meydanı’nın hemen yanında, Sultanahmet Camii’nin karşısında, 16’ncı yüzyıl Osmanlı mimarisinin önemli yapılarından birisi olan İbrahim Paşa Sarayı’nda yer alan Türk ve İslam Eserleri Müzesi, el yazması Kuran-ı Kerim’ler, minyatürler, antik halılar gibi 40,000 parçanın üzerinde eşsiz Türk ve İslam eserlerine ev sahipliği yapmakta. İbrahim Paşa Sarayı olarak da bilinen şimdiki müze, zamanında bir cezaevi olarak kullanılmıştı ve soykırıma yollanan 200 küsur aydın Ermeni burada tutularak, sonradan Haydarpaşa’dan trenle Çankırı’ya yollanmıştı… Soykırım böyle başlamıştır…

İstanbul Arkeoloji Müzeleri

Önce bahçesine girer girmez, soldaki minnacık kafede oturup havayı soluyun, derim. Hatta, Murat Selim Tokaç’tan bir nihavent makamda bir saz semaisi dinleyin. Dünyanın en zengin arkeoloji müzelerinden birisi olan ve bünyesi 3 farklı binada Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk isimli müzeleri barındıran İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Topkapı Sarayı ile Ayasofya arasında yer almakta. Müze, bünyesinde Paleolitik, Neolitik, Kalkolitik, Erken, orta ve geç bronz dönemi, Helen, Roma ve Bizans dönemine ait bir milyondan fazla eseri barındırmakta. Her saray ve müze için diyebileceklerimizi burası için de diyebiliriz ve bu durum olağan sayılmalı; gezdiğiniz mekânların bazı bölümleri restorasyon ve eser dinlendirme alanları olarak kapalı olabilir…

Yerebatan Sarnıcı

Yazar, Dan Brown’un Cehennem romanının bir kısmı İstanbul‘da geçiyor. En mühim mekân ise Yerebatan Sarnıcı. Kitabın sonlarında epey ayrıntılı bir biçimde anlatılan Gorgon (Medusa) Başı’nı, sarnıcın sonuna doğru görebilirsiniz.

Yeraltındaki İstanbul’un bununla sınırlı olmadığını bilin. Bir halı mağazasının altında kocaman bir dünya bulabilirsiniz. Sultanahmet Nakilbent Sokak’ta yer alan Nakkaş Halı mağazasının altında yeryüzünün en eski sanat galerisi var. 5.yy olarak tarihlenen bu sarnıca girmek için izin almanıza gerek yok. Oldukça yeni keşfedilen bir sarnıç ve tünel de Nuruosmaniye Camii’nin altından çıktı. Caminin restorasyonu sırasında fark edilen bu sarnıçtan  420 kamyon balçık çıkarıldı.12 oda ve 19 bölmeden oluşan sarnıç aynı zamanda caminin temelini oluşturuyor. Bu sarnıç içinde bulunan kuyu Eminönü’ne kadar uzanan bir drenaj sistemine sahip. Rahmetli babamın (DP) partili arkadaşlarının birini ziyarete gittiğimizde hem Uzunçarşı civarında hem de Kapalıçarşı’nın bir yerlerinde; bir dükkânın depo bölümünün kapısıymış gibi duran bir kapıdan da böylesi iki sarnıcı görme olanağımız olmuştu… Kimin haberi vardır, bilemem…

Hemen karşı köşeye geçer ve Turizm Polisi olarak çalışan şahane bir konağın arkasına gidin ve Karikatürcüler Müzesi’nin eski binasında, gene onların işletmesindeki küçük mekânı da gezin. Yeni yerleri Tepebaşı’nda… Rahmet Orhan Koloğlu’na bir Karikatür Tarihi kitabı yapmıştım ve ne uğraşmıştık. Ne zengin bir dünyadır…

Arasta Çarşısı

Sultanahmet Camii’nin arka tarafında bulunan turistik Arasta Çarşısı, Sultanahmet’te gezip görmeniz gereken güzel mekânlardan birisi. Çarşı içerisinde çeşitli halı, kilim, deri, el sanatları ve hediyelik eşya dükkânları bulunmakta. Hangisi olduğunu hadi hatırlamıyorum diyeyim ama gayet akıcı Türkçe konuşabilen Ermenistan Ermenisi gençlerle birinin bodrum katına inip alışveriş edecektik, bir vakitler. Bizi Azeri sanıp gülümsediler ve gençler ‘Hayır bizler Ermeniyiz’ deyince, kovmaya kalkmıştı alçak esnafın biri. Bunu da yazmadan geçmeyeyim… Turizm işiyle uğraşanların daha faydacı olup genellikle tavırlarını gizlediklerini bilirim ama bu herif, densizin tekiydi işte…

Büyük Saray Mozaikleri Müzesi

İstanbul Mozaik Müzesi olarak da bilinen Büyük Saray Mozaikleri Müzesi, Sultanahmet Camii’nin arka tarafında Arasta Çarşısı civarında yer almakta ve Bizans saraylarına ait sayısız mozaiğe ev sahipliği yapmakta ve mutlaka görülmeye değer.

Hürrem Sultan Hamamı

Ayasofya Müzesi ile Sultanahmet Camii’nin arasında yer alan tarihi Hürrem Sultan Hamamı (1556-1557), Kanuni Sultan Süleyman’ın eşi Hürrem Sultan’ın isteği üzerine Mimar Sinan tarafından yapılmış. Kadın ve erkek bölümleri olan hamamda masaj terapileri alabilirsiniz. Aynı zamanda hamamın bahçesinde güzel bir kafe ve restoran bulunmakta. Burayı da Sultanahmet gezinizde dinleme ve yeme içme durağı olarak kullanabilirsiniz. Buraya küçük ama önemli bir not düşmeliyim Elbette anlattığım ve yazdığım yerlere çok kere gezmişimdir ama son bir yıldan korkarım. Çünkü bu kadim kentte yaşamıyorum artık ve güncellemek için dostlarımı arayıp soruyorum. Burası ne âlemdedir bilemiyorum doğrusu.

Sultan III. Ahmet Çeşmesi

Topkapı Sarayı’nın giriş kapısının hemen önünde bulunan Sultan III. Ahmet Çeşmesi, barok tarzı büyüleyici mimarisiyle bölgenin önemli tarihi eserleri arasında yer almakta. Gene en çok fotoğraflanın ‘turistik nesnelerden’ birisi de bu çeşmedir… Çeşmeyi saraya doğru geçince de rahmetli Çelik Gülersoy’un ihya ettiği ve evlerden birini de kendi kitaplarıyla İstanbul Kitaplığı’na dönüştürdüğü Soğukçeşme Sokağı’nı görürsünüz. Hatta eski cumhurbaşkanlarından Fahri Korutürk’ün doğduğu ev de bunlardan biridir ve kapısında belirten bir levha vardır. Mutlaka girin ve öte ucundan Gülhane Parkı’nın girişine inmiş olun…

Alman Çeşmesi

Sultanahmet Meydanı ile Sultanahmet Camii arasında bulunan Alman Çeşmesi, orijinal mimarisi ile bölgenin görülmesi gereken tarihi eserleri arasında yer almakta. Çeşme, Alman İmparatoru II. Wilhelm’in sultana ve İstanbul’a hediyesidir. Almanya’da yapılıp 1901’de İstanbul’daki yerine monte edilmiştir. Neo-Bizanten üslubunda bir çeşmedir; içerden altın mozaikle süslüdür.

Alman Çeşmesi, Türkiye’ye üç kez gelen imparatorun 1898’de İstanbul’a ikinci kez gelişinin anısına ithaf edilmiştir. İlk gelişinde 1889 Osmanlı ordusuna Alman tüfeklerinin satışını sağlayan II. Wilhelm, ikinci İstanbul ziyaretinde İstanbul-Bağdat Demiryolunun Alman firmalarına verilmesi vaadini almıştı. Bu ziyaretin anısına Alman hükümeti tarafından yaptırılan çeşme, imparatorun bir deseninden yola çıkarak düzenlenmiştir. Biliyorsunuz, Osmanlı’nın son günlerinde de zaten Genelkurmay Başkanı olarak tanımlanacak unvanı ile Liman von Sanders ve ordu komutanları dahil pek çok üst düzey komutan. Ayrıca 30 bin Alman askeri de Osmanlı ordularında görevliydi. Boşuna gelmemiş Kral…

Gülhane Parkı

Gülhane Parkı şüphesiz İstanbul’un en meşhur ve en çok ziyaretçi çeken parklarından birisi. Güzel bahçeleri, çiçekleri, havuzları ve dinlence yerleri ile ilgi odağı. Gülhane Parkı içerisinde aynı zamanda İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi isimli dünyanın en özel müzelerinden birisi bulunmakta. Sözü edilen müze binasında iki yıla yakın bire İstanbul turizmi için kafa patlatmıştık. Pek çok sektör temsilcisi, kamu ya da sivil sektörel kurumlar ve benim gibi ‘her derde deva gazeteci’ ve mimarlar ile… Çok verimli çalışmalar yaptığımız bir yerdi ve doğru bir iş için kullanılıyor artık… Gülhane Parkı’nda yürüyüş yapın. Burası eskiden hayvanat bahçesi ve konser alanıydı. Çocukluğumdan hatırlarım; bir komşumuzun oğlunun toplu sünnet için parka gelmiştik ve sahnede kocaman korosuyla Zeki Müren vardı… Park içindeki Tanzimat Müzesi görülesidir. Parkın içindeki Bizans devrine ait Aziz Pavlus Yetimhanesi kalıntıları ilginizi çekecektir. Parkın sonunda Gotlar sütunu kesin tarihlendirilemese bile en eski sütunlardan biri sayılır. Sütunun üzerinde FORTUNAE REDUCI OB DEVICTUS GOTHOS (Gotların yenilgisi sebebi ile geri dönen Fortuna’ya) yazar. Büyük Constantin’e atfedilmiştir.

Parkın Sultanahmet tarafından girer ve Sarayburnu kapısından çıkabilirsiniz…