Korona siyasetin maskesini tehdit ediyor…

Figen Çalıkuşu

Geçenlerde bir din adamının konuşmasında rastladım:
İstediğimiz gibi bir dünyanın önündeki engelin ‘siyasetçiler ve din adamları’ olduğunu söylüyordu…

Her gün çıkıp konuşanlar siyasetçiler ve din adamları.
‘Sürekli çok güzel şeyler söyleyip, tam tersini yapmalarından’ mı söz ediyor diye merak ettim…
 

Türkiye hiçbir zaman gerçek bir demokrasi olmadı…
Devlet yönetimini ele geçiren siyaset, anında tutuculaşıyor adeta devletin geleneksel baskıcı DNA’larına teslim oluyor…

Ya da iktidar olunca muhalefetteyken halkı kandırdıkları özgürlük yanlısı gibi duran maskesini atıveriyor…

Örneğin, üşenmezseniz bir ara şu AKP’nin Parti Programı’na bir göz atın derim.
İngiltere Demokrasisi vaatleriyle iktidara gelip, ‘de facto diktatörlüğe’ gitmek nasıl siyasal bir ahlaktır?
Yahut soruyu şöyle de sorabiliriz, siyaset kurumunun ahlakı var mı?
Yoksa neden yok?

Yok olan bir ahlakı halk tümden neden cezalandırmıyor, o da diğer bir soru…
Buradan ahlakı ne üretir, sorusu da üretebilir, ben oralara kadar uzanmayayım…

Şimdi ‘iktidardan düşmemek’ için çareler arayan koalisyon var ya, ‘siyasi parti kanununu’ gündeme getirdi.
Siyasi Partiler Kanunu’nda ‘reform’ yapacaklarmış…

Neden şimdi? Bu baskıcı rejim yoluna devam etsin diye…
Aslında buruk bir gülümseme mevzuu olacak bir siyasal ilkesizlik için yazı yazmaya bile gerek yok…

Siyasal Partiler Yasası’nı kim yaptı?
12 Eylül 1980 rejimi…
Zulüm adalarının adını ‘Demokrasi ve Özgürlük’ koyarak, ilkeyi ‘nefes alamıyorum’ konumuna sokan bugünkü iktidardaki sivil siyaset bugüne kadar 12 Eylül rejimi için parmağını bile kıpırdatmadı…

Şimdi iktidarı kaybedeceğini anlayınca kendi lehine ‘reform’dan söz etmeye başladı…
Biraz edep denebilir…

40 yıldır utanmadan askeri darbe ürünü bir rejimle sarmaş dolaş ol, rahatsız olma, bir de ona bir tek adamlık ekle, sonra işler sarpa sarınca siyasal parti yasasına ‘reform’ yapmaktan söz et.

Bir zaman önce yazdığım ‘Alice’in hukuk devleti’ başlıklı yazım aklıma geldi..
Mamafih durum Alice kadar sevecen ve sempatik değil, kapkara…
Bir bölümü şöyleydi:

Mevcut yasal düzenlemeler, demokrasi rüzgârıyla temizlenmediği gibi tam tersine 12 Eylül darbesi o yapının üzerine beton dökmüş.

AKP’nin yaptığı bir çalışmada da 600 yasanın 12 Eylül yasası olduğunu vurgulanmıştı. Sade yasa mı, Anayasa var ama öyle bir çukura düşürüldük ki, hükümetten kendi anayasasına saygılı olmasını, anayasayı çiğnememesini talep ediyoruz ama hükümet hiç aldırmıyor.

Anayasa Mahkemesi kararı Anayasanın 153. Maddesine rağmen uygulanmıyor ise 12 Eylül bir güneş ışığı gibi görünür oluyor. Nasıl bir geriye gitme düşününüz.

Düşünün ki bütün temel yasalar, siyasi partiler yasası, seçim yasası hepsi 12 Eylül’den kalma. Siyaseti de sorguluyor insan.

Siyaset Kurumu, yüzde 10 barajına, YÖK’e, daha fazlası ile 12 Eylül kurumuna sahip çıkarak nasıl demokrasiden, söz ediyor, o da pek anlaşılır değil zaten.

Böyle bir garip çelişki olmasa, bugünkü demokrasi ve hukukun yok olduğu duruma bu kadar kolayca düşmezdik.

Şimdilerde şikâyetçi olduğumuz 12 Eylül rejiminden de çok daha geri gittik. Şöyle ki, 20 Temmuz OHÂL rejimi, 12 Eylül’e rahmet okuttu, okutuyor.

Bu karanlık yapı içinde, “ileriye bakan bir yük” olarak AB uyum yasaları söz konusu olmuştu. Umutlu ve ışıklı bir adım olarak sevindirici bir çabaydı. Siyasal iktidar o kazanımları da yok etmeye devam ediyor, kazıyor. 

Örneğin, siyasi rantı ve iktidar siyasetinin “yandaş müteahhitler” tarafından finanse edilmesini engelleyen AB’nin “kamu ihale yasası” 164 kez değiştirildi. Halbuki demokratik bir siyaset için çok hayati bir rol oynayabilirdi.

Siyaset, tek partiye, 12 Eylül’e dokunmuyor ama bir mucize sayılacak ve vergilerimizin talanını engelleyen kamu ihale yasasını 164. kez talan ve rant için değiştiriyor.

Bazı AKP yetkilileri hala ‘siyasal etikten’ söz ediyor ya…
Buna asıl siyasal utanma kavramını eklemek gerek…
Siyaset kurumunun acaba ‘siyasal ahlakı’ var mı ?
 
Var olduğunu iddia edecek olan, o zaman neden askeri darbe hukuku ile hiç rahatsız olmadan ve utanmadan kırk yıldır birada yaşıyorlar diye de sorsun bir zahmet…

Din adamı haklı, siyasetçiler ve din adamları da, çok güzel şeyler söyleyip, tersini yaptıkça, değişimin önündeki büyük engellerden olmaya devam ediyorlar…

Korona sonrası her şey değişecek deniyor, ben de buna yürekten inanıyorum..
Bakalım korona sonrası dönem, değişimin önündeki siyaset kurumunu nasıl değiştirecek ?

Bekleyip görelim…