Koronavirüse karşı mücadelede 10 önemli başlık – Sinan Ok’un analizi…

Sinan Ok

COVİD 19’ın yeni bir virüs olması, insanlara kolayca geçebilmesi ve insandan insana kolay ve sürekli bir şekilde bulaşması nedenleriyle pandemik ilan edilmesi üzerinden yaklaşık 50 gün geçti. Ancak bu süreç sonunda yaşamını yitiren sayısı 216 bini geçmiş durumdadır. Ölüm riski altında olan nüfusa dair de muhtelif senaryolar bulunmaktadır. Koronavirüsün salt tıbbi bir mesele olmadığını 19 Mart 2020’de yeni1mecra’da yazmıştım. Bir ayı aşkın bu sürede iktisat araştırmaları alanından “Covid 19 ekonomisi” adı altında bir özel alan gelişti bile.

Dünyanın bütün sağlık emekçileri ucunda ölmek olan koronavirüse karşı mücadeleyi verirken diğer tüm bilim dallarındaki bilim insanlarının da ana gündemi bu diyebiliriz. Dünya genelinde çok hızlı bir şekilde koronanın ekonomiye etkisi İktisat ve ilgili dallar alanında hızlı bir literatür ortaya çıkıyor. Türkiye’de ise birkaç çalışma dışında henüz “hasar tespiti ve buna uygun senaryo ve çözüm önerileri” çalışmaları başlamış değil diyebiliriz.

Bu yazıda özet bir şekilde sunulmaya çalışılan başlıklar üzerine COVİD 19’la mücadele için hızlı bir reaksiyon ve araştırma alanı; araştırmacılarını ve ilgili alanlarda karar alıcılarını beklemektedir. Burada sadece politik karar alıcıların veya iktidarın değil bir bütün olarak toplumsal dinamiklerin topyekün bir mücadele göstermesi zorunludur. Sadece Türkiye’de değil dünya genelinde açığa çıkan durum; “devletler ve hükümetlerin bu pandemiye karşı öngörüsüz, tedbirsiz ve yetersiz kaldığı” gerçeğidir. Bu nedenle aşağıdaki öneriler sadece iktidardaki partiyi esas alan önermeler değildir. Ekonominin ve siyasetin tüm aktörleri rolünü oynamalı ve “toplum savunulmalıdır”.

1-      Türkiye’de 2020 bütçesi çökmüştür. Derhal revizyon gereklidir

Çin’de COVİD-19’la mücadele edilirken Aralık ayında TBMM’de yasalaşan 2020 bütçesi hem gelirler hem de harcamalar yönüyle çökmüştür. 2020 yılı için planlanan bütçe açığı ve borçlanmanın bugünden sınırları aşacağını söylemek eldeki veriler yeterlidir. Vergiler ve diğer kamu gelirlerinde ortaya çıkan “tahsilin erteleme durumu” bütçe açıklarını erkene çağırmıştır. Nitekim sadece mart ayında yaşanan 43,7 milyar TL’lik açık ortaya çıkmıştır. Bu eğilimin 2020 boyunca devam etme olasılığı yüksektir. Sonuç olarak kamu gelirlerinde sert bir düşüş ve harcamalarda ise sert bir yükseliş yaşanacaktır. Türkiye’nin borçlanma maliyetlerinin yüksekliği bir kere daha servete duyarlı vergileri, emisyon ve benzeri çevre vergilerini ve süper milyonerlerin vergilendirilmesini gündeme getirmelidir.  Aksi takdirde bütçe açıklarının yüzde 3 GSYH oranı katlanarak gelecek 2 yıl içerisinde açığa çıkacaktır.

2-      Türkiye Savaş-Yandaş-İsraf Harcamalarını Reel Ekonomiye Aktarmalıdır

Türkiye bütçesi içerisinde katma değeri olmayan harcamalarda derhal kısıtlamaya gidilmelidir. Başta Suriye-Libya savaşları olmak üzere Türkiye bütçesinde son beş yıldır yıllık yüz milyar ilave yük getiren bu “dış operasyonlar” derhal durdurulmalı ve buraya aktarılan kaynak reel ekonomiyi desteklemeye ayırılmalıdır. Sadece bu kapsamdaki güvenlik harcamaları değil “hazine garantili inşaat destekleme siyaseti” bu vesileyle terk edilmelidir. Pandeminin ortaya çıkardığı zorunlu hal gerekçe gösterilerek bu kapsamdaki güvenceler iptal edilmeli, orta vadede bu kapsamdaki tüm işletmelerin (Şehir Hastaneleri, Hava limanları, Yollar, Köprüler vb. KÖİ’ler) idaresi kamusallaştırılmalıdır. Bunların dışında bütçede COVİD-19 nedeniyle boşa çıkan taşıt alım ihaleleri, kamu binalarının kiraları, örtülü ödenek harcamaları vb. başlıklarda tasarruf sağlanmalı ve ortaya çıkan kaynak reel ekonominin desteklenmesine harcanmalıdır.

3-      Faizler Düşürülmelidir

Türkiye’deki “resmi enflasyon” tartışmaları bir yana bırakılırsa bu süreçte kısa vadede enflasyon düşecektir. Dünyadaki merkez bankalarının çoğu talepteki daralmayı fırsat bilerek enflasyonun düşeceğini öngörerek faizleri sıfıra yaklaştırma eğilimindedir. TCMB’de bu yöndeki politikasını sürdürmelidir. Bu durum reel ekonominin fon kaynaklarına biraz daha kolay ulaşmasına alan açabilir. Ayrıca kısa vadede düşeceği öngörülen talebin sonraki dönemlerde yükselişe geçeceği de göz önünde bulundurulmalı bu dönemde faiz azaltılmalıdır. Sadece “politika faizi” için değil tüketici ve diğer krediler için de faiz oranları düşürülmelidir. Bu kapsamda KYK vb. borçlardaki faiz kısmı da silinerek tahsilat imkanları arttırılmalıdır.

4-      İşsizlik Fonu Amacına Uygun Kullanılmalıdır

Koronavirüs nedeniyle Kısa çalışma ödenekleri ve yakın gelecekte işsizlik ödeneği ödemeleri nedeniyle reel bir azalış yaşayacak olan İşsizlik Fonunun amacına uygun olmayan harcama kalemleri (TYP, Stajyer Programları, Mesleki Eğitimler, İşveren Teşvikleri, Alınmayan Alacakları-GAP ve Diğer Alacaklar- vb.) derhal durdurulmalıdır. İstihdam edilebilirliği arttırmayan bu harcama kalemlerinden ortaya çıkan gelir daha fazla işsize ödenmelidir. Türkiye “istihdam teşviklerinin” istihdamı arttırmayan nadir ülkelerden biridir. “İstihdam seferberliği derhal sonlandırılmalı” ve reel istihdamın koşulları oluşturulmalıdır.

5-      Büyükler Değil KOBİ’ler Desteklenmelidir

Türkiye’de SGK’ye kayıtlı işletmelerin yüzde 99,7’si 250 ve altında çalışanı olan işletmelerdir. İstihdamın yüzde seksenini kapsayan bu işletmelerin çok önemli bir bölümü Koronadan önce de borçlu, iflasın eşiğinde ve krizle yüz yüzeydi. Korona nedeniyle kapalı olan esnaf ve KOBİ işletmeleri artık günü kurtaracak koşullara sahip değildir. Vergi ve primlerinin ödenmesi bu işletmeleri kurtarabilecek bir destek değildir. Birçoğu 2 aydır kira, doğalgaz, elektrik, vb. sabit giderleri için bile herhangi bir ticari faaliyet gösterebilmiş değildir. İstihdamın yüzde 80’ini kapsayan bu işletmelerin nüfusun yüzde 90’nını geçindirdiğini gören bir yerden bu alanlar desteklenmelidir. Bu tarih itibariyle verildiği iddia edilen 200 milyarlık teşvikin ne kadar miktarının KOBİ’lere gittiği açıklanmalı ve bu değer KOBİ’lerin ekonomi içerisindeki değeri ile orantılı olmalıdır.

6-      İşsizlik ve Yoksullukla Gerçekten Mücadele Edilmelidir

Türkiye’de resmi işsiz sayısı 4,5 milyon bandında ve resmi yoksul sayısı da 22 milyon bandında koronakrizinden önce açıklanmıştır. Korona krizinin bu “resmi” sayılara kaç milyon kişiyi dahil edeceğini süreç içerisinde göreceğiz. ABD başta olmak üzere birçok ülkede bu sürecin açığa çıkardığı işsiz sayısını biliyoruz ama Türkiye için bu sayıları net olarak bilmiyoruz. Bunun için İşsizlik Sigortası Bülteni’nin haftalık açıklanması, İŞKUR başvurularının haftalık açıklanması, KÇÖ başvuruları dışında hak eden ve ödemesine başlanan kişi sayısının açıklanması, ücretli/ücretsiz izne ayırılan kişi sayısının açıklanması “kısa ve orta vadede açığa çıkacak işsizlik hakkında” bir fikir verecektir. Bu süreçte işini ve gelirini kaybeden tüm hanelere doğrudan gelir desteği sağlanmalıdır. Doğrudan gelir destekleri dışında şartlı nakit transferlerinin miktarları nitel ve nicel açıdan çoğaltılmalıdır.

7-      Muhtemel Bir Gıda Krizi Olmaması İçin Tedbirler Hızlı Bir Şekilde Alınmalıdır

Her ne kadar birçok kanaldan aksi iddia edilse de birçok kişi 2020 ve 2021 yılı için gıda fiyatlarında yüksek bir artışın yaşanabileceğini ifade etmektedir. Gıda ve tarım alanının birçok boyutuyla toplum sağlığını doğrudan ilgilendirdiği bu süreçte bir kere daha açığa çıkmıştır. Öte yandan kadınlarda daha yoğun olmak üzere tarım Türkiye’nin bir istihdam deposudur hala. Bu kapsamda çiftçi desteklerinde yıllardır uygulanmayan limitler uygulanmalı, mevsimlik tarım işçileri için sağlıklı çalışma koşulları oluşturulmalı, tarımda kayıtiçi çalışma programı geliştirilmelidir. Tarımda başlatılacak seferberlik kapsamında enerji, tohum, teknik bilgi ve gübre desteği sistematik bir şekilde tüm çiftçilere sağlanmalıdır. Öte yandan devletin ve hükümetin ne yaptığına bakmadan imkanı ve fırsatı olan herkesin geçimlik tarım için imkanlarını zorlaması bu yıl muhtemel gıda krizi için bir tedbir olacaktır.

8-       Sağlık Politikası Bir Bütün Olarak Kamusallaştırılmalıdır

Sağlığının bir hak olarak kamunun bütün kesimlerini doğrudan ilgilendirdiğini bu süreçte yaşayarak gördük. Özel hastanelerin işlevsizliği, bu süreçte fırsatçılığa dönüşen uygulamalara yönelebilmeleri, ayrıca birçok sağlık emekçisini bu süreçte işten atmaları vb. birçok başlık bir yana kamu hastanelerinde binlercesi enfekte olmakla yüz yüze kalmasına rağmen mücadeleden geri durmayan kamu emeçleri sağlık politikasında bir rota ortaya koymuştur. Sağlık alanının yerel, ulusal ve uluslararası toplumu esas alan kamusal bir örgütlenmeye gitmesi zorunlu bir hal almıştır. Benzer süreçlerin tekrar etmesi veya bu sürecin uzun sürmesi zaten böyle bir sonuca götürecektir. Sağlık alanı bir bütün olarak rant alanı olmaktan çıkarılmalı, tüm hastaneler kamusallaştırılarak çalışanların güvenceli çalışma hakları sağlanmalıdır.

9-      Eğitim de Sadece Kamusal Bir Haktır

Koronavirüs sürecinde özel okullar, rehabilitasyon merkezleri ve etüt merkezleri Pandemi nedeniyle kapatılmıştır. Söz konusu kurumların çoğunda fiziksel altyapı yetersizlikleri dışında çok ciddi işten çıkarmalar yaşanmaktadır. MEB bünyesindeki EBA’nın yetersizliği ise bölgeler veya aynı ilin farklı kesimleri arasındaki eşitsizlikleri açığa çıkardı. Yoksullara hiçbir kamu hizmeti tam olarak ulaşamamaktadır. Eğitimin toplumsal eşitsizlikleri azaltması, istihdam ve üretime aracı olması ve bilinçli bir yurttaş açığa çıkarması için kamusal olması gerektiği COVİD’le birlikte açığa çıkmıştır. Eğitim bir bütün olarak kamusallaştırılmalı ve eğitim emekçileri güvenceli çalıştırılmalıdır.

10-  Sosyal Yardımlar Şeffaf ve Adil Dağıtılmalıdır

Türkiye’de sosyal yardımların şeffaf ve adil dağıtılmadığına, dağıtımda siyasi saiklerin işlediğine dair yaygın bir görüş mevcuttur. Koronakrizi nedeniyle açlık sınırının altında kalan tek bir yurttaş ve hane kalmayacak şekilde bu yardımlara erişebilmelidir. Özellikle engelli, yaşlı ve kronik hastalığı olan yoksul yurttaşların bürokratik süreçleri aşmakta zorluk yaşadığı ve yardımlara kısmen erişemediği bir yapı mevcuttur. Süreç hızlı işletilmeli ve mağdurlardan başlayarak bu muhtaçlık durumunu azaltacak politikalar uygulanmalıdır.

Koronavirüsün sosyo-ekonomik sonuçları ile mücadele en az tıbbi süreci kadar ciddiye alınmalıdır. Yoksulluk ve açlık en yaygın pandemidir aslında! Sonuçları ölümcül olan ve insan kaynaklı bu pandeminin sınırlandırılması için her kesimin üzerine düşen görev ve yükümlülükler var.