Mıh gibi kazıyalım

Özlem Durmaz

Bir fotoğraf. Bir veda. Bir halk.

Mıh gibi kazınsın aklımıza o görüntü. 4 sene önce, sevgili Tahir Elçi’nin cenazesinde çekilen o 3 çift gözün görüntüsünü, mıh gibi kazıyalım zihinlerimize.

Kazıyalım ki Kürtlerin ne yaşadığını, ne hissettiğini anlamak için okumaya, öğrenmeye ihtiyaç duymayalım. Sadece görmemiz yetecek çünkü.

İnsan bazen buz kesiyor, donuyor ya insan bazen. Damarlarındaki kan çekilmiş gibi oluyor, hayrete kesiyor her hücresi. Oluyor ne yazık ki gerçekten bu, hele bizim memleketimizde. Ama ne acayiptir ki şehirler de donuyor. 4 sene önce Diyarbakır’a olduğu gibi.

Twitter: @AhmetTurkHDP Ahmet Türk, Selahattin Demirtaş, Meral Danış Beştaş, Tahir Elçi’nin cenaze töreninde.

Mardin’deydim. Bir hafta sonu kahvaltısı. Sonra bir haber, ardından mesajlar. Yok canım doğru olamaz bu haber. Tahir, sevgili arkadaşım, yoldaşım, meslektaşım, hem de sokak ortasında, kurşunla. Adam insan hakları savunucusu bir avukat, üstüne an itibariyle bir baro başkanı. Öyle güpegündüz, sokak ortasında, tek kurşunla. İnanılır gibi değil.

İnanamıyorduk bir yandan ama, cenazesinde Tahir Elçi’ye 100 bin kişiyle veda ettiğimiz günün gecesinde Cizre’de bir Kürt daha, hem de Tahir Elçi’nin katledilişini protesto ederken hayatını kaybetmedi mi… Hayat kısa Kürtler ölüyor demiş miydi birisi, demiştir kesin, ben de diyorum. Öyle çünkü.

Sevgili Tahir’in katledildiği haberini alır almaz Mardin’den arabalarla yola çıktık. “Olay yeri kalabalık” olmalıydı çünkü. Apar topar çıkılan yolda 90 km boyunca neredeyse hiç konuşulamadı. Zihinlerimiz donmuş gibiydi. Arada bir sadece aramızdan birileri “Nasıl ya, nasıl şimdi, şimdi olayı anlayan var mı?” diyordu. Ama anlayan yoktu.

4 sene önce bugün, Diyarbakır, ölü bir şehir gibiydi. Bir şehrin sessizliği, bir acının derinliği, bir hayretin donmuşluğu. Morgun etrafına vardığımızda gördüğümüz manzara aklımı hepten başımdan almıştı. Öylesine büyük bir kalabalık, bahçenin üst taraflarındaki bütün tepelerde her santime bir insan, dev bir kahır. Öylesine ağır, öylesine ağır.

İçeride arkadaşları olan bizlerin sarılıp ağlamalarımız. En çok üzüntü ama çoklukla hayret ve yer yer ucunu gösteren öfkeyle olaya dair kısa kısa konuşmalarımız. Dışarı çıktığımızda ve tepelerdeki insanlara tekrar baktığımda Diyarbakır artık etrafımda dönmeye başlamıştı. Ben öyle hazin, ben öyle vakur, ben öyle görmüş geçirmiş bir toplam ömrümde görmedim. Keşke de görmeseydim. Ertesi gün sevgili Tahir’in cenazesindeki o azamet içinde çekildi o üç gözün fotoğrafı.

Diyor ki Tahir Elçi’nin ölüm yıldönümü o fotoğrafı da eklediği mesajında brêz Ahmet Türk “Ne ölümler gördük, ne acılar yaşadık bu topraklarda hiç bitmeyecek gibi”. Haklı. Hem söyleyeni, hem söylendiği coğrafya bakımından öylesine tarih kokan bir haklılığı var ki bu sözlerin. Ama devam ediyor her zamanki gibi, Tahir’in de son nefesini verene dek devam ettirdiği o umutlu söylemle; “Lakin her karanlığın bir aydınlığı vardır. Bundan hiç kuşkum yok sevgili Tahir… Seni özlemle anıyoruz”.

Evet sevgili Tahir, seni özlemle anıyoruz. Em te ji bîr nakin.