Özür dileyecekler o kadar çok ki!

Fotoğraf Birgün gazetesinden alınmıştır.

Metin Gülbay

Birgün yazarı Haydar Ergülen 2010 yılında Erdoğan’ın edebiyatçılarla düzenlediği bir toplantıya katıldığı için çok pişman olduğunu belirtip kendi adına kamuoyundan özür diliyor.

Ergülen yazısında “17 Nisan 2010 günü, yani tam 10 yıl önce, sinema, müzik sanatçılarından sonra, edebiyatçılarla da buluşan o zamanın başbakanı mevcut cumhurbaşkanı beni de davet etti kahvaltıya. Çok eleştirildim sonradan, sultanın sofrasından beslenmekle, iktidara destek olmakla, vb. O zaman da gazetelerde yazıldı, ben de sonradan yazdım, toplantıda temel olarak ‘Aleviler’e yönelik uygulamalar, Madımak’taki otelin utanç müzesi yapılması’ gibi birkaç konuyu gündeme getirdim…de ne oldu? Ne olacak, hiçbir şey. Madımak Utanç Müzesi olmadı ama, ben o kahvaltıya katıldığım için utandığımla kaldım. Özür diliyorum” dedikten sonra sözü başka bir yere getiriyor:

“İkinci Cumhuriyetçi, Yetmez ama evetçi, liberal, özgürlükçü soldan pek çok insanın da özür dilemek istediğini düşünüyorum ve inanıyorum. En azından bunun bazı işaretlerini bazı açıklamalarda, yazılarda, konuşmalarda görüyorum. Orhan Pamuk’un Ayasofya demecindeki gibi… Bilmiyorum belki de birileri tarihi bir metin yazar, ‘özür diliyoruz’ diye ve özür dileme gereksinimi duyan, pişman olan, vicdanı sızlayan kim varsa bu bildiriyi imzalar, imzalarız. Sonrası mı? Sonra da yeniden demokrasi, çağdaşlık, cumhuriyet, laiklik, sosyal hukuk devleti isteyen, şeriat rejimine karşı olan, tam da hilafetin konuşulmaya başlandığı bugünlerde, dinin devlet işlerine karıştırılmasına karşı çıkan, parlamenter sisteme dönülmesini isteyen herkes, her siyasi hareket bunun için bir araya gelir, gelmelidir.”

Haklılık payı oldukça yüksek bir talep bu ama kesinlikle yetersiz.

Çünkü bu ülkenin tarihi özür dilenmesi gereken birçok katliamla malûl.

Özür dilenmeye epey eskiden başlamalı diye düşünüyorum. Örneğin Cumhuriyetin kurulma aşamasından en azından, hatta birkaç yıl daha geriye gidip Ermeni soykırımının yapılma tarihinden başlansa daha iyi olur.

Önce Ermeni soykırımını yapanların ve bu soykırımın yapılmasını destekleyenlerin özür dilemesi gerekiyor hem de okkalı bir özür. Çünkü hala bu soykırımın yapılmasını “iyi oldu” diyerek destekleyen milyonlar var.

Sonra Karadeniz’deki Rumlara katliam uygulayanların özür dilemesi gerekiyor çünkü bugün hâlâ böyle bir katliamın olmadığını savunuyorlar.

Daha sonra Süryanileri katliamlar yaparak bu ülkeden kaçırtanların özür dilemesi gerekiyor.

1937-38’de Dersim’de Kürt köylüleri mağaralara doldurup binlercesini gazla boğanlar özür dileyecekler kervanında baş köşelerde yer tutmalı.

Sonra gayrimüslimlere ki Rumlar ve Ermeniler ve de Musevileri kastediyorum, uygulanan baskı ve zulümler dolayısıyla evlerinden kaçırtılarak evlerine tarlalarına, dükkanlarına el koyanların özür dilemesi gerekiyor.

….

Sonra 1972’de Kızıldere’de öldürülen Mahir Çayan, Ömer Ayna, Cihan Alptekin, Saffet Alp, Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arkan, Ahmet Atasoy, Ertan Saruhan, Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz için özür dilenmesi gerekiyor.

Bu katliamdan birkaç gün sonra idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan için özür dilenmesi gerekiyor. İdamlara mecliste evet diyen 28 CHP milletvekili vardı, 2 vekil çekimser kaldı ve 47 tanesi ise oylamaya bile katılmadı. CHP’nin kurumsal olarak şimdi yine okkalı bir özür dilemesi gerekiyor. Türkiye sağının ise toptan özür dileme kervanına katılması gerekiyor diyeceğim ama onlara göre zaten bu kişiler terörist idi ve hala da öyleler.

1978 Malatya ve Maraş, 1980 Çorum, 1993 Sivas ve 1995 Gazi Mahallesi katliamları dolayısıyla da özür dilenmelidir.

600 bin kişiyi hapishanelerden geçiren, yüzlercesini işkencede öldüren, onlarcasını asan bir darbe yaparak (1980 darbesi) toplumu en az elli yıl geriye götürenlerin ve şimdi bile bu darbeyi destekleyenlerin özür dilemesi gerekmiyor mu acaba?

Peki ya 17 yaşında idam ettikleri Erdal Eren için de bir özür borçlu değiller mi failler?

Ergülen yetmez ama evetçi, özgürlükçü solcu, liberal, ikinci cumhuriyetçilerin özür dilemesinden sonra herkesin biraraya gelerek laiklik, cumhuriyet, sosyal hukuk devleti için mücadele edilmesini öneriyor. Herkesin biraraya gelmesi için yalnızca Ergülen’in saydığı grupların özür dilemesi yeterli midir? Eğer geçmişte bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek ya da istemeyerek yaptığımız hatalardan dolayı özür dileyeceksek işe insanların katledenlerin özür dilemesinden başlamak gerekmez mi?

1980 darbesini yapan TSK’ye alkış tutup Doğu ve Güneydoğu’da helikopterlerden köylere, Kuran sayfaları atılmasına karşı çıkmayanlar özür dilememeli mi sizce?

Solun önünü kesmek için milliyetçi şeriatçıları kullanan cuntayı destekleyip sonra da “Refah Partisi niye bu kadar oy aldı” ya da “AKP nasıl iktidara gelebildi” diye bas bas bağıranlar özür dilememeli mi?

Ya da…

Türkiye’de 1990’lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetlerden dolayı özür dilenmemeli mi?

Peki Cumartesi Anneleri’nden özür dilemek çok mu abesle iştigal olurdu?

Ben ise Anayasa oylamasına hiç katılmamış, ne yetmez ama evetçi ne de hayırcı olmamış, olayın kıyısından bile geçmemiş biri olarak kendimi tertemiz mi görmeliyim?

Türban yasaklarına 1980’li yıllarda karşı çıkanları eleştirdiğim ve “karşılığında onların neyi desteklediğini görmeliyiz” diye sorduğum için “ben olayları taa o zamandan görmüştüm” mü demeliyim?

Birilerini hata yapmakla suçlayanlar ve özür dilemesini isteyenler önce kendilerine bakıp “peki ben çok mu temizim, bugünkü pisliklerden dolayı benim hiç mi suçum yok” diye sormaları gerekmez mi?

Empati denen şey bizde neredeyse hiç olmadı ama yine de biraz empati yapılmasını istemek fazla safdillik mi olur?

Haydar Ergülen, Birgün Gazetesi yazarı.

Bugün yaşanan fecaatin tüm suçunu birkaç kişinin veya grubun üzerine atıp kendini temize çıkarmak mümkün mü? (Bunu Haydar Ergülen için söylemediğim anlaşılıyordur umarım.)

Ergülen’in şu sözlerine tamamen katılıyorum ve yazıyı da böyle bitirmek istiyorum:

“Özür. Kolay kolay dilemediğimiz, dilersek yitireceğimizden korktuğumuz, küçük düşürücü bir şey olarak gördüğümüz, nerdeyse yalancılıkla eşdeğer tuttuğumuz, gururumuz, onurumuz her ne diyorsak onu inciteceğini varsaydığımız, suçumuzu kabul ve itiraf ettiğimiz sanılır diye çekindiğimiz, çok zorlandığımız, çok zorlandığımızda da ‘önce onlar dilesin’ diye son bir çıkış aradığımız, sağa sola bakınıp, kimse yokken şöyle bir yarım ağız dilediğimiz, diler gibi yaptığımız şey.”