Sanat ortamına can suyu olalım…

11 Eylül 2020, dünyanın en eski orkestralarından biri olan Staatskapelle Berlin Orkestrasının 450. yıldönümüydü. Ve özel bir konserle bunu kutladılar…

Adnan Genç / Serbest gazeteci

Bizde galiba bir tek İstanbul Flarmoni Derneği var, böyle işlevsel bir görevle kendi çalışma alan ve konularını tanımlayan… O da zamanında hem dernek yönetiminde hem de çıkarılan dergideki eşsiz katkısıyla Panayot Abacı’nın sayesinde.

Yabancı ülkelerde; örneğin Norveç’te, aralarında bilgisayar mühendisinden kaptana; marangozdan öğretmene kadar çeşitli mesleklerden insanların toplanıp müzik yapmaya çalıştıkları oda orkestralarının bile, destek grupları var. Müzelerin, senfonik topluluklarının ve hatta plastik sanat gruplarının bile.

Çünkü iletişim ve bilişimin bunca ileri olduğu bir evrede; hem sebep hem de sonuç sayılan bu bilgi ortamı, sanatçıları geliştirebildiği kadar geriletebiliyor da…

Korona öncesinde başlayan bir kültür-sanat düşmanlığı var, biliyorsunuz. Okullarda ilgili dersler azaltıldı veya yok edildi. Devlete ait sanat kurumlarının kapatılması ve/veya ödeneklerinin azaltılması, kadrolarının kısıtlanması gibi nedenler; korona süreciyle birlikte aldı başını gidiyor.

Sanat ortamında olamayan sanatçının, yaptığı işi izleyicisiyle buluşturamayan sanatçının sorunu büyük… Konuya ilişkin tonla yazı yazılır. Ben anlatmak istediğim noktaya geleyim…

Bunu da izninizle tiyatrocular üzerinden yapacağım. Diğer sanat dallarında da benzer öneri ve örgütlenmeler yapılabilir. Yapılmalı. Bildiğim pek çok tiyatrocu dostum var; tiyatro işletmesi olan, yönetmen ve oyuncu ile teknik işleri yapan dostlarımız var… Maişet motorunu döndürmek için zaten bin bir çileyle uğraş veriyorlardı. Seyirciniz olmayınca; kiranızı, vergilerinizi, çalışların benzer işleri için ödemelerini vd. maliyet girdilerini karşılamanız mümkün olamayabiliyor. Hazırda olsa bile ne kadar dayanır. Zaten tanıdığım tiyatrocu dostlarımın hazırda bulunduracakları tek şey, kedi maması falan. Kendileri için bir şeyleri olmaz…

Gelin şöyle yapalım ve bunu da sayın Abacı’nın yaptığı gibi yapalım. Çünkü müzik ortamlarına girebilmek için önceden satışa sunulan biletlere bir türlü erişemezdik, iyi hatırlıyorum. Meğer Flarmoni Derneği’ne ayrılmış bir kontenjan olurmuş ve bize de kalan tabureler olurdu. Şimdi gene seyircilerden bir komite yapalım ve seçeceğimiz bir tiyatro grubunun örneğin 3 ayına karşılık gelecek bir miktarı bir hesapta toplayalım… Bir yerlerde para toplamanın da yasal süreçleri var, bunu atlayarak yapmanın yolunu da bulursunuz… 3 gösteriye gitmiş gibi desteklediğiniz tiyatroya 200 lira toplayalım. Sonra bunu üç etkinlik üzerinden geri alalım. Yani illa bize oyun da sunmaları gerekmiyor. Belki sohbetler üzerinden bu bedel geri ödenebilir. Hatta niye geri ödesinler; bu bir destek. Yeni etkinliklerine yine para vererek gideriz. Üç ay soluk alsınlar…

Kendi adıma yakından izlediğim ve Kadıköy KarmaDrama Sahnesi için böyle bir dayanışmayı öneriyorum. Benim gibi başka kentte yaşayan birileri yerine, toplulukla daha yakın ilişkisi olanlar bunu örgütlemeli. Bizler için yaşam suyu olan sanat ortamına can vermeye ne dersiniz?