Yargı reformu bir aldatmacadır

Mustafa Karadağ

Mayıs ayı sonunda şaşalı bir şekilde yargı strateji belgesi açıklandı, arkasından birinci yargı reformu teklifi yasalaştı ve yargıda büyük, anlamlı reform yapıldığı söylendi. O kadar ki strateji belgesinin açıklandığı sıralar AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı hak ve özgürlük alanlarının genişletileceğini halkın da bunlardan yararlanacağını açıkladı.
Peki yasalaşan paket gerçekten yargıda reform mu getiriyor? Demokrasinin gelişmesinde, hak ve özgürlük alanlarının genişletilmesinde nasıl olumlu etki yapıyor ona bakmak gerekiyor ya da bir ülkede yargı reformundan söz edebilmek için öncelikle ülkenin içinde bulunduğu demokratik iklime bakmak icap ediyor.


Yargı reformu ile varılmak istenilen yerin diğer demokratik müesseselerle uyumlu olması önemlidir. Reform öz itibariyle palyatif çözümlerden farklı ve ülkenin genel demokratik yapısında bir iyileştirmeyi, hak ve özgürlükler bağlamında bir yenileşmeyi, bu alanı genişletmeyi amaç edinmelidir. Yargı reformu paketini de bu perspektiften değerlendirmek bir zorunluluktur. Bu bağlamda avukatlara yeşil pasaport verilmesinin, yargıç ve savcıların havaalanlarında VİP hizmetinden yararlandırılmasının, yargıç savcı sayısının çoğaltılmasının reform ile uzaktan yakından ilgisi kurulamaz.


Anayasal bir gereklilik olan mahkeme kararlarının gerekçeli olma zorunluluğunun kaldırıldığı bir hukuk sisteminde düşüncenin ve ifadesinin suç sayılmayacağını, teröre hizmet etmeyen, nefret dili içermeyen, şiddeti övmeyen eleştirilerin soruşturulmayacağını söylemenin hiçbir anlamı yoktur. Gerekçe bildirmeden bir sözün ya da eylemin terörle ilişkilendirilmesinin önünde hiçbir engel bulunmamaktadır. Bu bakımdan anılan garantiyi kapsamayan, hak ve özgürlükleri bu bağlamda güvenceye almayan yasal düzenlemelerin reform niteliği taşımadığı aşikardır. Terörle Mücadele Yasasına “Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz” düzenlemesinin eklenmesi de bu kapsamda değerlendirilmelidir. Nitekim TCK’nın 301. maddesinde yer alan aynı düzenlemenin neredeyse mahkeme kararlarında yer bulamadığını anımsarsak daha doğru bir değerlendirme yapabiliriz.


Anayasada mahkeme kararlarına uymanın bir zorunluluk olduğu belirtildiği ve seyahat özgürlüğü uluslararası sözleşmelerle güvence altına alındığı halde, pasaportu geri alınanlar hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına, beraatine, ceza tayinine yer olmadığına veya davanın reddine karar verilmesi veya cezasını tamamen çekmiş olanlara pasaportlarının geri verilmesi yine kolluk araştırması ve idarenin inisiyatifine bırakılması da reform olarak nitelendirilemez.


Yeni yargılama ve soruşturma usulleri ihdas ederek savcılara yargıçlık yetkisinin verilmesi ne kadar reform sayılmaz ise nitelik konusunda bir yenilik getirilmediği, yargıç, savcı ve avukatların hak ve özgürlüklerin önemi konusunda eğitilmediği sürece hukuk mesleği sınavını getirmenin de tek başına kimseye faydası yoktur ve reform olarak kabul edilemez.
Bir yüksek mahkemenin tahliye kararını yerine getirmeyerek, Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın hiçbir dayanağı olmayan şekilde yeniden tutuklanarak tahliye kararının bypass edilmesinin ardından siyasi iktidar temsilcilerinin “bu kişileri serbest bırakamayız” şeklinde beyanda bulunduğu bir politik iklimde “tutuklama koşullarının ağırlaştırıldığını” iddia etmek suretiyle yargıda reform yapıldığını söylemenin hiçbir inandırıcılığı bulunmamaktadır.
OHAL nedeniyle devletin yaptığı hak ihlallerinin ve faillerinin soruşturulmayacağının kanun hükmü haline getirildiği bir hukuk düzeninde hak ve özgürlüklerin güvencede olduğunu söylemekte bir reform değildir, aldatmacadır.


Mahkeme kararlarının uygulanmayacağının açıkça dillendirildiği değil haykırıldığı bir coğrafyada yargının güçlendirilmek istendiğinin bir reform olarak sunulması ise tamamen safsatadır. Esasen bu tür söylemlerin politik ve hukuken bir değeri yoktur.
Son olarak hukukçular ve mağdurları için söylemek gerekir ki; Seri ve basit yargılama usulü gibi yeni yargılama usullerinin getirilmesi, mevcut yargı pratiği bakımından “Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması” düzenlemesinin yarattığı sonuçtan farklı olmayacak, kolay ve denetimsiz mahkumiyetlerin yeni aracı olarak kullanılacaktır. Netice itibariyle adalet bir kez daha özlenen bir şey olarak kalmaya devam edecektir.