10 Ekim Ankara Katliamı davasının 4’üncü duruşması Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
Hasan Akbaş
Ankara’da 103 kişinin yaşamını yitirdiği 500 kişinin ise yaralandığı 10 Ekim Ankara Katliamı davasına devam edildi. Biri tutuklu 16 firari IŞİD yöneticisinin yargılandığı 4’üncü duruşma Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı.
Duruşma salonuna girişlerde yoğun güvenlik önlemi alınırken, çok sayıda polisin görevlendirildiği duruşma salonu önüne güvenlik bariyerleri kuruldu.Salona girişlerde zorluk yaşayan aileler polise tepki gösterdi.
Avrupa parlamenteri ‘güvenlik’ gerekçesiyle duruşmaya alınmadı
Katliamda hayatını kaybedenlerin ve yaralananların aileleri ile yakınları duruşma salonuna geldi. Duruşmayı takip etmek üzere Adliye’ye gelen Avrupa Parlamentosu Milletvekili Özlem Alev Demirel, “Türkiye Cumhuriyeti (T.C) vatandaşı olmadığı” gerekçesiyle duruşma salonuna alınmadı.
Mahkeme Başkanı Selfet Giray, Avukat İlke Işık’ın, tüm dünya için tehdit olan İŞİD’e ilişkin dünya ölçeğinde bu davanın takip edildiğini, bu durumun yaşanmasının sebebinin anlaşılmaz olduğunu ve nedenini sorması üzerine, Demirel’in duruşma salonuna alınmamasını “Güvenlik” gerekçesi ve daha önceden izin alınmaması nedeniyle yaşandığını söyledi. Mahkeme, Demirel’in duruşmaya alınması talebini reddetti. Duruşma katliamın sanıklarından olan firari IŞİD’li İlhamı Balı’nın eşi Hülya Balı tanık olarak dinlendi. Hülya Balı SEGBİS (Görüntülü bağlantı) ile duruşmaya katıldı.
‘Kaçakçılara 2 bin dolar vererek Türkiye’ye geçiş yaptım’
Eşiyle birlikte IŞİD bölgelerinde kalan ve son olarak Suriye’de yakalanarak tutuklanan ve şu an tutuksuz olan Hülya Balı tanık olarak ifadesinde, çarpıcı ifadeler kullandı. 10 Ekim katliamına dair bir bilgisinin olmadığını söyleyen Balı, IŞİD bölgelerinde gittiği yerlerde de kimseyle tanışmadığını iddia etti. 10 Ekim katliamını olay olarak niteleyen Balı, “Ben o dönemlerde Suriye’deydim. Garaniç bölgesindeydim eşim Balı da oradaydı. Oralar çok bombaladığı için gelmek durumunda kaldım” dedi. Avukatların ve Mahkeme Başkanı Giray’ın sorularına yanıt veren Balı, Azez’den Suriyeli polislere teslim olduğunu daha sonra Türkiye polisine teslim edildiğini iddia etti. Kaçakçılara 2 bin dolar para karşılığında Türkiye’ye gelebildiğini anlatan Balı, kendisinin Suriye’ye eşi İlhamı Balı’nın tehditleri üzerine gittiğini söyledi. Balı, “Eşim sürekli ‘buraya geleceksin, yoksa çocuklarını alırım bir daha onları göremezsin’ diyordu. Ben de gitmek zorunda kaldım” diye anlattı.
‘Sadece çocuklarıma bakmak için oraya gittim’
Avukatların IŞİD’lileri tanıyıp tanımadığını ve bölgede nasıl hareket ettiklerini sormaları üzerine Balı, “Ben kimseyi görmedim. Erkeklerle görüşmediğim için hiçbirini tanımıyorum ben sadece orada çocuklarıma baktım” yanıtını verdi. Bunca zaman boyunca orada IŞİD’le ilgili bir bilgisi olmadığını, eşinin de anlatmadığını savunan Balı, telefon da kullanmadığını söyledi ancak öldürülen IŞİD’lilerin haberlerini aldığını, Deniz Büyükçelebi’nin de orada öldürüldüğünü duyduğunu söyledi. Kod adının Enes olduğunu söyleyen Balı, eşinin kod adının da Ebubekir olduğunu söyledi.
Otelde sorgulandığını iddia etti: Bana çok iyi davrandılar
Yakalandığında ilk olarak emniyete götürüldüğünü oradan bir otele götürülerek orada günlerce sorgulandığını anlatan Balı, “Bir otele götürdüler 3 gün o otelde ifade verdim. Gözlerim kapalı şekilde götürüldüm. Sınırdan yakalanmadım. Suriye’de teslim oldum. 2017 Garaniç bölgesindeydim. Öncesinde Rakka’da kaldık. Çocuklarımdan ayrı kalmamak için gitmek zorunda kaldım” diye konuştu. Eşi İlhamı Balı’nın IŞİD’ten 100 dolar maaş aldığını söyleyen Balı, “Evin ihtiyaçları karşılıyorduk. Orada sürekli bombalardan kaçıyorduk. Orada ben sadece çocuklarıma bakıyordum” dedi.
Avukatların Türkiye’ye getirildiğinde otele götürüldüğü söylemesi üzerine sorduğu sorular üzerine Balı, “Otelde kaldığım süre içerisinde Türk polisiydi beni sorgulayanlar. Kilis emniyetinde bundan bahsettiğimde ‘sen rüya görmüşsün’ dediler” diye anlattı. Kendisine otelde çok iyi davranıldığını, yediğini, içtiğini söyleyen Balı, Emniyetinde itilip, kakıldığını bir polisin kendisini dövmeye kalkıştığını söyledi.
‘Askerleri yakan kişiyi gördüm, adı Hasan Aydın’dı’
IŞİD’lilerden kimseyi teşhis edip edemeyeceği sorusu üzerine kendisiyle ilgili aynı bölgede olan ve daha önce ifadesinde söylediğini beyan ederek, “Abu Ramazan adlı kişi Hasan Aydın’ın görmüştüm. Hasan Aydın askerleri yakan kişiydi. Kendisini tanımıyorum. Bir yerden bir yere giderken görmüştüm yüzünü oradan hatırlıyorum” dedi.
El Kaide’den sadece 6 ay yatıp çıktı
Eşinin daha önce hiç gözaltına alınıp alınmadığı sorusuna Balı, “2002 yılında El Kaide’den gözaltına alındığını, hüküm giyip giymediğini belirterek, “Sadece 6 ay yatıp çıktı” dedi. Avukatların, “Reyhanlı katliamı sonrası evinize baskın oldu mu, İlhamı Balı gözaltına alındı mı?” sorusuna Balı, “Patlama sonrası niye bize gelsinler kimse gelmedi. Gözaltına alınmadı. Zaten o gün eşim evde hasta yatıyordu” dedi.
IŞİD’li Balı’nın babasının duruşma salonuna alınmasına tepki
İfadeleri sırasında bağlantı yapılan salonda “Cevap verme” diye bir ses duyuldu. Salondakiler, “Orada kimse olmaması gerekiyor. Bunu yönlendirenler var kim o” diyerek tespit edilmesini istedi. Mahkeme Başkanı salonda Hülya Balı’nın kayınpederinin olduğunu adının Fevzi Balı olduğu yanıtını aldı. Avukatların tepkisi üzerine Mahkeme Başkanı Giray, “Onun orada ne işi var. Kimse bulunamaz orada, çıkarın onu hemen” diyerek salondan çıkarttırdı.
Duruşmaya öğle arası verildi.
‘Ben IŞİD’e katıldığını oraya gittiğimde öğrendim’
Verilen ardından daha önce yargılanıp itirafçı olan IŞİD bölgelerinde yer alan IŞİD’lilerin eşlerinin ‘tanık’ sıfatıyla ifadelerinin alınmasına devam edildi. Nizip’ten SEGBİS’le bağlanan kırmızı bültenle aranan IŞİD’li terörist Deniz Büyükçelebi’nin eşi Şengül Büyükçelebi de Hülya Balı gibi, kendisinin IŞİD tarafından eğitim almadığını iddia ederek başladığı konuşmasına, “Ben IŞİD’le bağı olduğunu oraya katılmaya gittiğimizi bilmiyordum. Oraya gittiğimizde öğrendim” dedi.
‘Erman Ekici eşlerimizi Hilux’la eğitime götürüyordu; gördüm’
Sınırdan çok rahat bir şekilde geçtiklerini, kimsenin sınırdan geçişlerde zorlanmadığını, hatta bazı kişilerin eşyalarını da yükleyip geçiş yapabildiğini anlatan Büyükçelebi, kendisinin sadece dini derslere katıldığını bölgede olup bitenden haberinin olmadığını savundu. Eşinin de kendisine bir şey anlatmadığını söyleyen Büyükçelebi, “İnsanlığa karşı suç”tan yargılanan Erman Ekici’yi de duruşmada teşhis etti. Kendisinin orada eşlerini eğitime götürdüğünü söyleyen Büyükçelebi, “Kadınlar erkeklerle aynı yerde olmazdı. Yüzlerini görmezdik ama sürekli Erman Ekici geldi deniyordu ve eşlerimizi alıp eğitime götürüyordu. Kendisini camdan da bakarak yüzünü görmüştüm evet orada duran kişi (duruşma salonunda) Erman Ekici’dir” dedi. Sanık Erman Ekici bu duruma itiraz etti kendisini tanımadığını iddia etti. Büyükçelebi, “Ben hiçbir şekilde yalan söylemiyorum hatta Erman Ekici Hilux marka araçla dolaşarak eşlerimiz almaya geliyordu net olarak gördüm” dedi.
‘Türkiye’yle para transferi yapılan ‘Mektep’ler vardı’
Eşinin Erman Ekici’yle silah, askeri eğitime gittiğini söylediğini de aktaran Büyükçelebi, bölgede para akışını sağlayan “Mektep” adı altında döviz bürosuınun bulunduğunu, Türkiye’den bir aracıyla buradan para alışverişi yaptıklarını da anlattı. Bu yerlerin IŞİD’in olduğu her yerde olduğunu söyleyen Büyükçelebi, kendisinin de bu şekilde para ayarlayıp bölgeden kaçtığını ve etkin pişmanlıktan yararlandığını söyledi.
‘Silahlı kişiler bizi Allahu ekber sloganlarıyla karşıladılar bizi’
Daha sonra Mavi Liste ile aranan ve para ödülü konulan IŞİD’li terörist Mehmet Taşar’ın eşi Demet Taşar ile bağlantı kuruldu. Taşar, “Eşimle 8 yıl arkadaşlığın sonrasında evlendik. Benim eşim serseri birisiydi. Namaz bile kılmazdı ama sonra bazı arkadaşları oldu. Dini kitaplar okumaya başladı. Bir süre sonra değişim yaşadı. Hatta benim de tamamen kapanmamı istedi. Dini kitaplar okutmaya başladı. ‘Rahatça dinimizi yaşarız’ diyerek Suriye’ye gitmeye zorladı beni. Eşim İslam Çay Ocağına gidiyordu. Ben hiçbir şekilde cemaatlere katılmadım. Eşim gidelim deyince ben de nereye gittiğimizi bilmeden gittim. Bana ‘Beğenmezsek oraları çıkıp döneriz’ dedi ama gelemedik bir türlü.. Giderken bir bavul aldık sadece çünkü hemen acele yol ayarlandığını söylediler. Oraya girer girmez silahlı adamlar karşıladı bizi ‘Allahu Ekber’ sloganlarıyla uzun namlulu silahlarla bizi karşıladıktan sonra kişilerin IŞİD’li olduğunu öğrendim” dedi. Cerablus’tan TelAbyad’a geçtiklerini anlatan Taşar, orada Makar adı verilen evsiz örgüt mensuplarının birlikte kaldığı bir eve yerleştirildiklerini söyledi. Bu evlerde kadınların toplu şekilde kaldıklarını bazı evli çiftlerin birlikte ayrı yerlerde de kaldıklarını da söyledi.
‘Polis memuru kızıyım ben nasıl canlı bomba olmayı düşünebilirim’
Taşar, “Orada kod ismim olduğunu bilmiyordum ama bana Havva demişlerdi. Arap kaçakçılar aracılığıyla Arapça kimlik çıkartıp ben ve bazı kadınların Türkiye’ye dönmemize izin verildi. İşin sonu yok dediler. Sınıra geldiğimde bekledim sonra teslim oldum. Ben ilk gittiğimde bilmiyordum nereye gittiğimi örgütsel bir faaliyet yürüteceğimi bilmiyordum. Bizim eşlerimiz Mustafa dokumacının emrindeydi. Erman Ekici de eşlerimizi götürüp getiren kişiydi. 10 Ekim katliamı orada planlandı birileri gönderiliyor ama ben bilmiyorum. Her şeyden önce ben polis memuru kızıyım nasıl canlı bomba olmayı düşünebilirim” diye konuştu. İfadesinin ardından ekran aracılığıyla Taşar da Ekici’yi teşhis etti. Ekici itiraz edince de, “yüzünüzü gördüm sizi de eşiniz seslenince de görmüştüm” yanıtını verdi
Diğer tanık sıfatıyla daha dinlenen itirafçı firari sanık Ersel Ocak’ın eşi Ayşenur İnci de Adıyaman’dan SEGBİS’le bağlandı. İnci’nin adı, ‘arananlar listesinde’, “1 milyon 500 bin lira ödülle bulunuyordu. İnci, 15 Aralık 2018’de Habur Sınır Kapısı’nda teslim olduktan sonra götürüldüğü Adıyaman’da mahkemece serbest bırakılmıştı.
İnci, Ersel Ocak’ın dini nikahlı eşi olduğunu ve örgütte yer aldığını uzun namlulu silahı olduğunu bölgede eğitim aldığını sürekli savaşa katıldığını anlattı. Suriye’de savaş bölgelerinde terk edilmiş evlere yerleştiklerini sürekli yer değiştirdiklerini anlatan İnci, “Tel Abyad’ta 6 ay kaldık sonra Tabka’ya geçtik. Eşim 2,5 ay silahlı eğitim aldı. Eşim Araplarla beni yolladı. Kendisinin farklı bir yoldan geleceğini söyledi. Ben esir düştüm. O kampta DEAŞ bölgesinden tanıdığım isimler vardı. Kaçakçı aradım o süreçte, babamla konuştum. Adam beni çıkardı ve Irak’a geçtim. Babam Adıyaman Emniyeti’ne haber vermiş. Fırat Bey bana çok yardımcı oldu.10 Ekim’i haberlerden duydum. Patlamayı hiç konuşmadık eşimle. Erman Ekici’nin oğlu Talha idi, kendisine Ebu Talha deniliyordu” dedi.
Tanıkların dinlenmesinin ardından avukat Murat Kemal Gündüz, “30 klasörlük dosyadan iki klasör yollayarak arar kararı yerine getirdik diyemezler. 6 yıldır dava açmadıkları gibi dosya da yollamıyorlar. Kilis, Nizip, Antep ve Adıyaman’dan IŞİD’lilerin tespitine ilişkin ara karar yazılmasını talep ediyoruz. IŞİD’i terör örgütü kabul ediyorsunuz ki 2013 yılında resmi gazetete’de yayınlanmış ama ne gözaltına alınıyorlar ne de evleri aranıyor. Eylül’e kadar izlenmişler. Bu isimler 10 Ekim Katliamı sanıkları”dedi. Gündüz, “Birileri bu görevini suistimal etmiş, bu çok açık. Ben IŞID’liyim diye bas bas bağırmışlar ama en ufak bir şey yapılmamış. Bunun sorumluları kim? Biz okudukça rahatsız oluyoruz. Artık birileri de rahatsız olsun. Arabasında bomba taşıyan adamı neden gözaltına almıyorsunuz, ayakkabısının rengine kadar bilinen adamlar hakkında neden bir işlem yapılmamış” dedi.
Avukat, Doğukan Tonguç Cankurt da, sanıkların IŞİD’li olduklarının açıkça bilinmesine rağmen gözaltına alınıp bırakılmalarına dikkat çekerek, ” Hülya Balı’nın ifadesi sırasında müdahale eden İlhami Balı’nın babası Fevzi Balı hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istiyoruz. Derya Balı’nın da ise tanık olarak dinlenmesini istiyoruz” dedi.
‘Bu sanıklar nasıl aranıyor’
Avukat Gamze Gökoğlu ise, “Bu sanıklar nasıl aranıyor? Aranan Nusret Yılmaz, Gürcistan’a giderken kırmızı bültenle aranmasına rağmen alınmamış ve polise sevk edilmiş ve herhangi bir işlem yapılmamış. Yine sanıklar hesaplarından bu süre içerisinde para çekmişler. Devletin bu kişileri tüm imkanları ile araması gerekiyor. Firari sanıkların gidip evlerine bakmakla olmaz. Bu katliamın hesabının sorulması isteniyorsa bütün istihbarat kayıtlarının dosyaya gelmesi lazım. Ahmet Güneş’in kafa kesme görüntüleri olmasına rağmen MİT’ten bağlantısının olmadığı haberleri geliyor ve sanık Ahmet Güneş serbest bırakılıyor. Bu karar doğru olmamasına rağmen hızla cevap veren MİT, biz isteyince neden ayak diretiyor” dedi.
Avukat Senem Doğanoğlu, “10 Ekim Ankara Katliamı ‘na ilişkin MİT’in istihbarat notlarını ve bunlara dair neler yapıldığını görmek istiyoruz”dedi. Sanık Yunus Durmaz, Mehmet Emin Cebael ve Erman Ekici’nin evinden ele geçirilen dijital materyallerin dosya kapsamına getirilmesini isteyen Avukat Gülşah Kaya da, “Mahkemenin önünde diğer sanıkların da insanlığa karşı suçtan yargılanması önünde büyük bir görev duruyor” diye konuştu.
‘Savaş bölgesi balayı yapılacak yer değil kimseyi kandırmasınlar’
Avukat İlke Işık, 16 sanığın ortada dolaştığını ifade ederek bu sanıkların yakalanması için bir çaba görmek istediklerini söyledi. Işık, “Yeni Ahmet dedelerin ortaya çıkmasından endişeliyiz. Tanıklar önemli bilgiler verdi. Katliamları örgütlemişler gidip Suriye’de işlerini ilerletmişler bunun sorumlusu Türkiye’de yürütülen pratik değil mi? Adıyaman canlı bombaların yetiştiği bir yer ve görmek istiyoruz bunları. Tanıklar birçok isim saydı ve biz bu isimlerin araştırılmasını varsa dosyaları istiyoruz. Yine tanıklar evlenip Suriye’ye gittiklerini söyledi. Suriye savaş bölgesi ve romantik bir balayı yapılacak yer değil. Kimse kimseyi kandırmasın, bunlar birlikte savaşmaya gitti” diye konuştu.
Sanıklarla ilgili telefon numaralarını da öğrenmek istediklerini söyleyen Işık, “Daha önce Deniz Büyükçelebi tarafından kullanılan bir numaranın ise 10 Ekim Katliamından 30 dakika sonra İncesu civarında 82 saniyelik konuşma yapmış. Bunun hakkında müzekkere yazmıştınız ama ara karar verilmedi. Verilmeyen cevaplar üzerine göre mi devam edeceğiz” dedi.
Sanık Ekici beraatini istedi.
Erman Ekici tanıkların çelişkili konuştuklarını ifade ederek, “Beni tam olarak tanımadılar. Evinden çıkamayan kadınlar bu kadar bilgiyi nerden biliyor? Bu kadınlar düne kadar canlı bomba diye aranıyordu. Birdenbire yakalanıp beraat eden insanlarla siz bugün röportaj mı yapıyorsunuz? Böyle yapılacaksa bana da getirin her istenen ismi imzalayım. 4 yıldır Suriye’de kalan kadınlar neden en başta babalarını arayıp kurtarılmak istememiş. Ben çocuğumun adıyla yargılanıyorum ne yaptım bombayı ben mi patlattım. Adıyamanlılar her şeyi biliyor kendilerine gelince delil karartıyorlar”dedi. Ekici, “İnsanlığa karşı suçu bir ben işledim de örgütün ağa babaları mı işlemedi yani. Neden ben yargılanıyorum çünkü arkamda kimse yok. 4 yıldır küçücük bir şüpheden yargılanıyorum. Hakkımdaki cdlerin bana gelmesini istiyorum. SEGBİS aracılığıyla dinlenmek istiyorum. Buraya gelip oturup son 10 dakika konuşup gidiyorum”diyerek beraatini istedi.
Ara kararın açıklanmasına ilişkin mütalaa veren savcı, Erman Ekici’nin tutukluluk halini, firari sanıkları yakalama kararlarının sonuçlarının beklenmesini istedi.
Dava sanıkların akıbetinin sorulmasına, Demet Taşar dosyasının bir ekinin istenmesi için müzekkere yazılmasına, İlhami Balı ve Deniz Büyükçelebi hakkında tape kayıtlarının tamamını içerecek kayıtların istenmesine, sanık Erman Ekici’nin tutukluluk halinin devamına ve Erman Ekici’nin SEGBİS ile dinlenmesi için Kocaeli’ne müzekkere yazılmasına karar verilerek 8 Mayıs 2020 tarihine ertelendi.
Akşam geç saatlere kadar süren duruşmanın ardından 10 Ekim katliamında yakınlarını kaybeden aileler adliye önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.