“Bu kitapların hepsini okudunuz mu?”

Bu sıralarda sıkça duyduğumuz bir ‘sıkıntı, dert’ var, yakın dostlarımızın başında… İlk gençliğimizden beri, hatta çocukluğumuzdan beri kitap okuyor ve satın alıyoruz. Veya, aslında hayli özgün öyküleriyle her bir kitabı edinmemize ilişkin, bir sahici gerekçemiz var ve kimseciklere okusunlar diye vermiyoruz bile. Çünkü verince geri vermeyi unutuyorlar veya biz kime verdiğimizi hatırlayamıyoruz.

Adnan Genç

‘Sıkıntı, dert’ meselesine gelince, yaşantımızın önemli bölümünde kendimize göre programlar yaparak; hemen her gün kitap okuduk. Ben 50 yıldır sadece sabahları çok erken saatte okurum. Aklım başındayken, yorgun değilken… Zaten mesleğim gereği, gündüzleri de ayda milyon vuruşlar okuduğum için, böyle bir disiplin geliştirdim kendimde. Emekli olayım, ne kitap okuyacağım fikri hiç yakın olmamıştı bana. Peki, toparlayalım…

Gene, 30/50 yıl arasında kitap edinmiş, okumuş dostlarımızın bu aralar bir sıkıntısı var; bunca kitapla ben ne yapacağım? Evdeki odaların tamamında kitaplık var. Durumu uygun olan dubleks evinin bir katını kütüphane çevirmiş; yazlık ve köydeki ev gibi olanakları olanlar da kendince kategorize ederek, oraları da kitaplarla doldurmuş. Bakım istiyor bunlar, tozlanıyor, nemleniyor vb her şey… Çok ilginç ve hayli fena bir şey olarak da, yeni kuşaklar ellerinde bir kitap olması yerine, internet üzerinden indirdikleriyle idare ediyor.

Kitaplarımızın tamamı elbette ki koleksiyoner işi değil. Ciddi okurlarız, o kadar. Üniversiteler istemiyor. Kimi hayır vakıfları var ki, en önce yerimiz yok ve bakacak görevliye paramız yok diyor. Dernekler falan bayılıyorlar ama kendimden biliyorum. Gelirdi kitaplar, bir kısmını üye kitlemizin taşıdığı niteliklere göre ayırır; kalanı eve götürürdük. Ya da zaten bir polis baskınında, hepsi yeri öper ve tekmelerle yırtılırlardı… Tamam, ilgili kişiye sorularıma geçiyorum…

Hayatının tamamında kitapla ve arşivcilikle ömrü geçmiş sevgili dostum; gazeteci ve yazar Adnan Genç de, bu aralar kitaplarıyla başı ‘sıkıntı, dert’ içinde. Kimi başka dostlarımı biliyorum ki; biri, Bologna’da bir üniversiteye, mağaracılık ve jeoloji kitaplarını bağışlamış. Gene ciddi bulduklarına bağışlıyor… Başka bir dostum da 4 bin kadar edebi kitabını İzmir’de bir koleje bağışladı. Gerekçesi de kitaplara iyi bakılacağını biliyor ve gene kitaplığı üzerinden okul içinde kimi etkinliklerle, kitapları sevdirme etkinlikleri olacak. Bir diğer dostum da; Anadolu’da görev yapan bir öğretmen, kitap istediği zaman; verilecek kitapların kaybolmayacağına ilişkin kişisel soruşturması yapıp öyle veriyor… Mimar bir abimiz de 36 bin mesleki periyodik ve 9 bin kitabını ne yapacağını düşünürken, bir kısmı Boğaz kıyısındaki bir koleje verdi.

Adnan hocam, kitapla ilişkiniz ne zaman başladı? Neler okudunuz ve toparladınız?

İlkokul yıllarımda amcamın her akşam evimizde kitap okumasıyla başladı kitapla ilgim. Kendi kitaplarından binlercesini de Taksim’de Koç Kitaplığı’na bağışladı. Doğan Kardeş dergileri ve Varlık Yayınları’nın küçümen boydaki kitaplarıyla tanıştım, amcam sayesinde. Ortaokula başlayalı da düzenli olarak her sabah erken kalkıp, kitap okudum Son 3 yıldır hariç, bunu her sabah düzenli olarak yaptım. Emekliliğimi bekleseydim, muhtemelen kitap okuma alışkanlığımdan vazgeçebilirdim bile.

Yanılmıyorsam bir araştırma vakfında, gönüllü olarak arşiv işiyle de ilgileniyorsunuz? Kitaba ve arşiv yapmaya yeterince önem veriliyor mu? Lütfen biraz da bu çabanızdan söz edin…

Ben Levent Yüce; emekli olduktan sonra onca yıl evimde toplayıp biriktirdiğim kitaplarımın üzerinden büyüyen alışkanlığım ve arkadaşlarımla iş yapmanın hazzı nedeniyle TÜSTAV’da arşiv çalışmalarına başladım. Başka arkadaşlarımla yaptığımız iş planları üzerinden, onlarca ve yüzlerce kitap basımına öncülük ettik. Her kitabın tarih içindeki yeri üzerine yoğun araştırmalar yapıp; hem büyüyen arşivimizi düzenledik hem de kitaplar halinde kitlesel kalabalıklara abonelik üzerinden ulaşması ve yaşamasını sağladık. Bilgi sonsuzdur ve kaybolmuş…

Genç okurlar, nasıl kitap edinmeliler; buna ilişkin bir öngörü söyleyebilir misiniz?

Gençler ne yazık ki kitap edinmeyi bilmiyor. Daha doğrusu aileleri bilmeyince onların da böyle bir alışkanlık edinmeye niyet ve gayretleri olmuyor. Aslında eğitim aldıkları konular ve onlara paralel giden bilgi yığınlarına dalsalar bu bile ömür boyu yeter onlara. Çünkü bilgiye ulaşmanın yollarını öğrenecekler ve başka tür kitapları da edinecekler… Bizler siyaseten hayatımızın ve anılarımızın içinde olan iş ve ilişkilere eğiliyoruz. Böyle olunca da siyaset, reel politika, afiş ve pankartlar ile broşür ve ansiklopediler de ilgimizi çekiyor. Gençlerin kendilerini bir konudan çok, kitaba bağlamalarını öneririm. Her an ellerinin altında kitap ve kitaba ilişkin; bilgi kaynakları; kitapçılar ve yayınevi site bilgileri, dil biliyorlarsa, dünyanın onlarca üniveristesinin arşivlerinden yararlanabilirler. Gereksinim ve karşılanması süreçlerini iyi yönetirlerse, ömür boyu giderek zenginleşeceklerdir.