Cumartesi Anneleri, gözaltına alındıktan sonra işkence görmüş cansız bedeni bulunan Abdullah Canan için adalet istedi.
Cumartesi Anneleri, AİHM’in Türkiye’yi mahkum ettiği Abdullah Canan davasındaki cezasızlığa son verilmesini, fail ve sorumluların yeniden yargılanmasını sağlayacak adımların atılmasını istedi.
Cumartesi Annelerinin adalet arayışı 825’inci haftasında. Her hafta Cumartesi günü saat 12.00’de Galatarasay Meydanı yasak olduğu için İHD İstanbul Şubesi önünde bir araya gelen Cumartesi Anneleri, salgın nedeniyle kayıplarının akıbetlerini sosyal medya üzerinden canlı yayınla soruyor.
Cumartesi Anneleri, bu hafta, 17 Ocak 1996 tarihinde Yüksekova’dan Hakkari’ye gitmek üzere ayrıldıktan sonra Van karayolunda askerlerce gözaltına alındıktan sonra işkence görmüş cansız bedeni bulunan iş insanı Abdullah Canan için adalet istedi. Bu haftaki basın açıklamasını Cumartesi Anneleri adına Abdullah Canan’ın kızı Nuran Canan okudu.
Nuran Canan: Adalete ulaşamıyoruz
Canan, 825 haftadır devletin denetimi altındayken yaşam hakları ellerinden alınan insanlar için adalet istediklerini hatırlatarak, şunları kaydetti:
“Ancak Türkiye’de yaşam hakkı ihlallerinin bağımsız bir biçimde incelenmesi, etkin bir biçimde soruşturulup kovuşturulması, bu konuda kamu görevlilerinden hesap sorulması mümkün olmuyor. Ne biz adalete ulaşabiliyoruz ne yaşam hakkı ihlalleri durdurulabiliyor ne de Türkiye hukuk devletine dönüşebiliyor.”
‘Hak ihlallerine ilişkin yaptığı başvuru üzerine tehdit edildi’
Yüksekova’da iş insanı olan babası Abdullah Canan’ın Yüksekova’daki ağır hak ihlalleri nedeniyle yedi akrabası ile birlikte Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul hakkında suç duyurusunda bulunduğunu aktaran Nuran Canan, bunun üzerine Yurdakul’un babası ve şikâyetçilerden 2 kişiyi taburdaki makamına çağırarak şikayetlerinden vazgeçmeleri için tehdit edildiklerini söyledi.
‘İşkence görmüş cansız bedeni köylüler tarafından bulundu’
17 Ocak 1996 sabahı babası Abdullah Canan’ın Hakkâri’ye gitmek üzere Yüksekova’daki evinden ayrıldığını belirten Canan, “Tanık beyanlarına göre; Van karayolunda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındı. Askeri bir araçla Yüksekova Dağ Komando Taburu’na götürüldü.” dedi.
‘Gözaltına alındığı inkar edildi’
Ailesi olarak yerel ve ulusal tüm makamlara başvurarak babasının bulunmasını istediklerini anlatan Nuran Canan, “Ancak onun gözaltına alındığı inkâr edildi. 21 Şubat 1996 günü Abdullah Canan’ın ağır işkence görmüş cansız bedeni köylüler tarafından bulundu. Canan, yakın mesafeden atılan 7 kurşunla öldürülmüş, elleri, ayakları ve ağzı bağlı olarak Yüksekova-Esendere Karayolundaki bir menfeze bırakılmıştı.” diye kaydetti.
‘Tanıklar savcılığa Canan’ın işkence ile sorgulandığını anlattı’
Nuran Canan, ailesinin Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak, babasının katledilmesinden sorumlu olduğu gerekçesiyle binbaşı Mehmet Emin Yurdakul aleyhine suç duyurusunda bulunduğunu ifade etti. Nuran Canan, şunları aktardı:
“Yüksekova taburunda görev yapan itirafçı Kahraman Bilgiç savcıya verdiği ifadede; Abdullah Canan’ın taburda işkence ile sorgulandığını, tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un talimatı ile bölük komutanı Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından silahla katlettiğini detaylarıyla anlattı. Albay Kamber Oğur da Yüksekova Savcılığına başvurarak gözaltına alındığı inkar edilen Abdullah Canan’ı Şubat 1996’da tabur karargâhındaki revirde, başı sarılı vaziyette gördüğünü anlattı.”
‘Tanık ifadelerine rağmen sanıklar hakkında beraat kararı verildi’
Tabur Komutanı Bilgiç, Binbaşı Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter ve Üsteğmen Bülent Yetüt hakkında Diyarbakır DGM Savcılığı’nca soruşturma açıldığını kaydeden Canan, Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, ailenin ve tanıkların iddiaları yeterli ve inandırıcı bulunmadığı için 12 Kasım 1999 tarihinde sanıklar hakkında beraat kararı verildiğinin altını çizdi.
‘AİHM gözaltında öldürüldüğünü saptadı’
Bu kararın 2 Nisan 2001 tarihinde de Yargıtay 1’inci Ceza Dairesi tarafından onandığına işaret eden Canan, şunları kaydetti:
“Aile 1 Aralık 1997 tarihinde davayı AİHM’e taşıdı. AİHM 3’üncü Dairesi, ‘Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere Abdullah Canan’ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır. Canan öldürülmeden önce ağır işkence görmüştür.’ tespitinde bulundu. Türkiye’nin iç hukuktaki yaklaşımını şaşkınlık verici olarak değerlendirip oy birliği ile mahkumiyet kararı verdi.”
‘Davadaki cezasızlığa son verilsin’
Babası Abdullah Canan’ı gözaltına alanlar ve işkence ile katledenlerin belli olduğuna işaret eden Nuran Canan, bu kişilerin isimlerinin dava dosyalarında da mevcut olduğunu söyledi. Yargı makamlarının başta yaşam hakkı olmak üzere hak ihlallerinin cezasız kalmayacağını göstermek zorunda olduğuna vurgu yapan Nuran Canan, şu çağrıda bulundu:
“AİHM’de oybirliği ile yaşam hakkı ihlali kararı verilmiş olan Abdullah Canan davasındaki cezasızlığa son verecek, fail ve sorumluların yeniden yargılanmasını sağlayacak adımları atın. Adaleti sağlama görevinizi yerine getirin.” Nuran Canan, kaç yıl geçerse geçsin Abdullah Canan için ve tüm kayıpları için adalet istemekten vazgeçmeyeceklerine vurgu yaptı.
‘Bize yapılan zulmü kabul etmiyoruz’
Abdullah Canan’ın eşi Züleyha Canan da, “Bize yapılan zulmü ne biz ne Allah kabul etmez. Katilimiz Mehmet Emin Yurdakul’dur” dedi. Abdullah Canan’ın oğlu Vahap Canan da, köylerinin yakıldığının mahkeme kararıyla belgelendiğini belirterek, şöyle konuştu:
“Bu şunu gösteriyor; adalet arayışında olanlar adaletsizliğe maruz kaldı. Bunun bir örneğiyle Abdullah Canan’dı. Abdullah Canan’ı katleden Mehmet Emin Yurdakul’dur. AİHM yaptığımız başvuru sonucunda Türkiye mahkum edilmiştir. Katilin Yurdakul olduğunu söylemekten çekinmiyoruz”
Avukat Altürk: Terörle mücadele bahaneydi
Yüksekova Çetesi Davası ve Canan ailesinin Avukatı Yaşar Altürk ise dava sürecine değindi. Altürk, dönemin Hakkari ve Van Valiliği tarafından cinayetin örtbas edilmeye çalışıldığını belirterek, “Terörle mücadele” gerekçesiyle Canan cinayeti gibi birçok cinayetin yaşandığını söyledi.
Altürk, “Çok karanlık bir dönemdi. ‘Terör’ ile mücadele bahaneydi. Acımızı içimize aldık. Bu olayların bir daha yaşanmaması için idarinin hukuka bağlı kalmasını diliyorum” dedi.
MA – İSTANBUL