Eylem Yılmaz
Koronavirüs salgını başladığından bu yana en çok kimsesiz çocukların kaldıkları Çocuk ve Sevgi Evleri konuşulmadı. Peki, bu evlerde neler yaşanıyor? Salgın kapsamında ne gibi önlemler alınıyor? Çocuklar karantinada günlerini nasıl geçiriyor?
SARS-Cov-2 adı verilen yeni tip koronavirüsün neden olduğu salgın dünya genelinde yayılmaya devam ederken bir yandan da ülkeler yeni tedbirlerle normalleşmeye çalışıyor.
Türkiye’de de normalleşme çalışmalarına başlayan ülkelerden. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, tedbirlere uyulmaya devam edildiği takdirde ikinci bir dalga beklemediklerini de ifade etti.
İlk vakanın tespit edildiğinin açıklandığı 11 Mart 2020 tarihinden bu yana tedbirler, uygulamalar tartışma konusu oldu, oluyor. Bir alan hariç: Kimsesiz çocuklar.
Türkiye’de 2011 yılı itibariyle koğuş tipi yurtlar yerine ev tipi modele geçilmesiyle yetimhane yerine Çocuk ve Sevgi Evleri adı yürürlüğe kondu. Bu evlerde/yurtlarda 2019 yılı verisine göre 14 bin 75 çocuk kalıyor.
Ülke genelinde toplam 112 Çocuk Evleri Sitesi ve bin 192 Çocuk Evleri bulunuyor. Çocuk Destek Merkezi sayısı ise 65.
Peki, bu evlerde neler yaşanıyor? Bugüne kadar şüpheli vaka oldu mu? Kaç çocuğa test yapıldı?
‘Sayı veremiyoruz, ihtiyaç halinde test yapılıyor’
Koronavirüs salgını sürecinde Çocuk ve Sevgi Evleri’ndeki genel durumu öğrenmek için önce Aile Bakanlığının kapısını çaldım. Görüştüğüm bir yetkili Çocuk Evleri’nde ilk etapta testlerin yapıldığını belirterek, tam sayı veremediklerini ve ihtiyaç halinde test yapıldığını söyledi. Israrla bugüne kadar kaç çocuğa test yapıldığını en azından oranını paylaşmalarını isteyince, “Sağlık Bakanlığı’nın makro verileri üzerinden ilerliyoruz” denildi.
Bunun üzerine ulaştığım Sağlık Bakanlığı kaynakları ise bu konuda yetkinin Aile Bakanlığı’nda olduğunu belirterek, “Sorumluluk onlarda. Bizden yardım isterlerse gerekeni yaparız” yanıtını verdi.
‘Bazı yerlerde 14 gün kuralına uyulmuyor’
Türkiye’de ilk vakanın açıklandığı 11 Mart 2020 tarihinden iki gün sonra 13 Mart’ta ülke genelindeki tüm Çocuk ve Sevgi Evleri’nde karantina uygulamasına geçildi.
Yurtlara giriş ve çıkışlar yasak. Birkaç tane çocuk evini, evlat edinmek istediğimi, gelip çocukları görmek istediğimi belirterek aradım.
Kesinlikle çocukları göremeyeceğim, ziyaretçi yasağı olduğu söylendi.
Çocuk Evleri’nde personel giriş çıkışları ise nöbet usulü vardiyalarla sürüyor. Bu işleyiş ise kimi yerlerde yurt müdürünün inisiyatifine göre değişkenlik gösterebiliyor.
14 gün kuralına uyulmuyor. Bunun bir örneği Diyarbakır’da yaşanıyor.
Adını vermek istemeyen bir personel tarafından edindiğim bilgiye göre, çalıştıkları Çocuk Evi’nde işleyişleri şöyle:
“48 saat çalışıp, ardından altı-yedi gün evde kalıp sonra tekrar gelip 48 saat çalışıyorlar. Beş ila 14 gün arasında değişiyor kuluçka süresi. Hiçbir personele 14 gün izin olamaz. Çünkü nöbeti çevrilmez. Bir personelin 14 gün izinli olabilmesi için en az dört gün üst üste çalışması lazım. Bu da insan haklarına aykırıdır. Bakanlığın kendi binasındaki personel 08.00-17.00 normal vardiya usulü çalışıyor. Bizde çocuklarla birebir yaşayanlar, temizlik personeli iki gün çalışıp yedi gün izinli. Bunun ötesine gidilmiyor. Bu insanların da evi, ailesi, çocukları, yemeyi, çayı var.”
Çocukların dışarı çıkışları ise yasak. Bu kapsamda İstanbul ve Diyarbakır’daki birkaç çocuk evinden edindiğim bilgi aynı:
“Ziyaretçi kabul etmiyoruz. Ailesiyle görüşecek olan çocuklar personelin cep telefonu ile görüntülü ya da normal telefondan görüşmelerini yapıyor.”
Personel: Bir çocuk yüksek ateşle hastaneye götürüldü; test yapılmadı
Personelin giriş-çıkışlarının sürdüğü Çocuk Evleri’nde risk yüksek.
Bakanlıkla yaptığım görüşmede ilk olarak; “Çocuklar daha düşük risk grubunda biliyorsunuz. Biz yine de hemen tedbirlerimizi aldık. 13 Mart’tan bu yana bu tedbirler uygulanıyor” denildi.
Çocuk Evleri’nden görüştüğüm yetkiliye şüpheli vaka olup olmadığını sorduğumda, Diyarbakır’da 14-15 Mart tarihlerinde bir çocuğun yüksek ateş şikâyetiyle hastaneye kaldırıldığını öğrendim.
Uygulanan tedavinin ardından aynı gün içinde ateşi düşürülünce, “Ateşi düşüyorsa zaten korona tehlikesi yoktur” denilerek test yapmadan taburcu edilmiş.
Niçin test yapılmadığını sorduğum personel; “Virüsün Türkiye’ye girişi çok yeniydi. Daha test Türkiye’de bile yoktu herhalde. Çocuk zaten ertesi gün boğaz enfeksiyonu oldu” dedi ve çocuğun durumunun iyi olduğunu söyledi.
Bakanlık: Personel zaten bizim personelimiz, denetimi onlar yapıyor
Peki, denetim mekanizması nasıl işliyor?
Bakanlık yetkililerinin aktardığına göre, kurum içinde çalışanlar zaten denetimin parçası:
“Denetim bizde. Buradaki personel zaten bizim personelimiz. Şu an denetimi yapıyorlar. Bunlar bir iş yerinin denetlenmesi gibi değil. Orada zaten canlı bir denetim mekanizması var. Bundan sorumlu il müdür yardımcıları var. Onların altında başka görevliler var. Sorumluluk hiyerarşisi de var.”
‘Evlat edinme işlemleri sürüyor’
Evlat edinme ve yeni çocuk kabullerine ilişkin salgın sürecinde bir değişim bulunmuyor. Yalnızca mahkemeler de alınan tedbirler kapsamında olduğundan yavaş ilerliyor.
Ancak dondurulmuş ya da tamamen askıya alınmış durumda değil. Yeni çocuk kabulleri de aynı şekilde devam ediyor.
Yasak nasıl uygulanıyor? Yeni gelen çocuk için nasıl bir süreç işletiliyor?
Çocuk Evleri’ne yeni çocuk girişi de önceki gibi sürdüğünden işleyişteki tek değişiklik karantina alanlarının oluşturulması. Kimi yerde başka bir binanın müştemilatında kimi yerde bina içinde ayrı bir alanda oluşturulan karantina alanlarında yeni gelen çocuklar 14 gün süreyle tutuluyor.
14 günün ardından diğer çocukların yanına geçiriliyor. Ancak bugüne kadar çok yoğun bir yeni çocuk girişi yaşanmamış.
Bakanlıktan bu konuda da bir oran paylaşılmadı. Aradığım evlerde ise yeni girişi yapılan çocuk olmadığı ifade edildi.
Otizmli bir çocuk: Konuşmaya çekiniyorum
Peki, çocukların karantina altındaki günleri nasıl geçiyor? Neler yapıyorlar?
Gün içerisinde yalnızca bahçede oynamalarına izin veriliyor. Futbol, voleybol gibi oyunlar oynuyorlar.
Ziyaretçilerde olduğu gibi öğretmenlerin girişi de yasak.
Çocuklara anneler ya da ablalar olarak adlandırdıkları kişiler bakıyor.
Genellikle kaldıkları evin içinde oyun oynuyorlar. Bu da tablet oyunlarından ibaret.
Otizm, down sendromu gibi özel gereksinimleri olan çocuklar için de aynı uygulama söz konusu.
İlk anda dışarı çıkma yasağı bu çocukları da kapsarken daha sonra kaldırıldı.
Görüştüğüm bir öğretmen bu yasağın kaldırılmasında geç kalındığını söyledi:
“Onların ihtiyaçları ve buna bağlı tepkileri daha farklı. Sokağa çıkmak istediğinde çıkmazsa diğer çocuklar gibi tepki vermezler, kıyamet kopar. O nedenle yasak kapsamına alınmış olmaları çok yanlıştı. Sokağa çıkmak istediklerinde çıkabilmeliler.”
İstanbul’daki Çocuk Evleri’nden birinde kalan otizmli bir çocuğa ulaştım. Kesinlikle dışarı çıkmadıklarını teyit etti.
Çocuğun telefona gelmesini beklediğim sırada telefonda olduğunu sandığım bir kadının bağırışlarını duydum. Bu sırada telefona gelen çocuk konuşurken zorlandı. Her şeye kısa yanıtlar veriyor; “Evet”, “Hı hı”, “Yasak” kelimeleri dışında pek bir şey söylemiyordu.
Bahçeye çıkıp çıkmadığını sordum; “Hayır, yasak” dedi. Konuşmakta zorlanıyor musun diye sordum; “Evet” dedi.
Onu daha fazla zorlamamak için yaklaşık 10 dakika süren sohbetimizi sonlandırdım.
‘Akran şiddeti çok yaygın; taciz ve tecavüze uğrayan çocuklar oyun olarak aynı şeyi arkadaşına yapıyor’
Peki, eskiden yetimhane olarak adlandırdığımız ve hafızalarda şiddet ve taciz yerleri olarak yer alan bu evlerde bugün durum nedir?
Buradaki koşullar çocuklar için ne kadar sağlıklı?
Karantinadan önce bu evlerde kalan çocuklara da ders veren bir öğretmenin gözlemlerini aynen aktarıyorum:
“7 yaşından beri ilgilendiğim kimsesiz
bir öğrencim var. Annesi de babası da yok. Onun için sıkça gidiyorum. Daha önce
Bahçelievler Çocuk Evi’ndeydi.
Burası sanırım dünyanın ikinci büyük çocuk esirgeme kurumu. İstanbul’daki ender
yeşil alanlardan biri. Tek tek evlerde kalıyorlardı. Bakım ve temizlik
açısından çok iyi bir yerdi.
Çocukların eğitimi için dışarıdan öğretmenler getirildi. Bu yurtta çocuklarla
gerçekten çok özenle, sevgiyle ilgileniliyordu. Kontrollerin de çok fazla
olduğu bir yerdi.
Yaşları arttıkça yerleri değişiyor. Şimdi Maltepe’ye geçti. Burası eskiye göre
daha küçük, betonarme, yeşilliğin olmadığı daha az evin olduğu bir kurum.
Bu yer değişikliği şöyle bir sıkıntı yaratıyor; çocukların sürekli anne, abla
dedikleri onların bakımını üstlenen insanlar sürekli değişiyor. Bağlanma
duygusunu yaşayamıyorlar. Aynı şekilde arkadaşlarıyla da bağ kuramıyorlar.
Tacizden, tecavüzden gelen çocuk
sayısı çok fazla. Hepsinin annesi, babası yok değil. Bakamadıkları için
bırakanlar da var.
Bazen çocuklar arasında şunlar oluyor; abisinden ya da babasından gördüğü
şiddeti ya da tacizi arkadaşlarına bir oyun gibi uygulayabiliyorlar. Çünkü onu
bir oyun olarak görüyorlar. Bunu kontrol altında tutmaya çalışıyorlar.
Orada kalanlardan tecavüz mağduru olarak doğanlar var. Onların hiç ziyaretçisi
olmuyor. Yaşları arttıkça davranışlarında şiddet ortaya çıkmaya başlıyor.
Fiziksel, zihinsel, güç tahakkümü kurma için akran şiddeti 15-16 yaşlarda
ortaya çıkıyor.
Mesela okulda derse girmek istemeyen olabiliyor. Davranışsal çok fazla
olumsuzluk sergiliyor. Aile sevgisi almadığı için, sürekli yanlarında
arkadaşlarının ve annelerin değişmesinden kaynaklı olarak sevgiye aç
olduklarını görebiliyorsunuz. İlginin kendilerinde olmasını istiyorlar. Akran
şiddetti yaygın, ama belki bakan personelden de vardır. Bunu da duydum.
Sevgi Evleri’nde ise daha dar çocuk
grupları oluyor; dört, beş çocuk. Başlarında gece gündüz kalan ablalar oluyor.
Çok disiplinliler. Bütün yurt ve evlerde çok disiplinli olduklarını
söyleyebilirim.
Davranış sorunu gösteren çocuk sayısı çok fazla olduğu için onu disiplin altına
almaya çalışıyorlar. Ceza veriyorlar. Mesela, bilgisayarla oynayamazsın;
bahçeye çıkamazsın gibi. Buna benzer cezalarla kontrol altına almaya
çalışıyorlar.
Sevgi Evleri’nde daha günlük yaşama uygun ev hayatı olduğu için biraz daha
iyiler. Buralarda da açık söylemek gerekirse; dini eğitimin çok daha öne
çekildiği durumlarla karşılaşıyorsunuz. Bir, iki tane öğrencimin okula
türbansız gelip daha sonra türbanla devam ettiği oldu.”
‘Kendi evlerinden daha güvenli’
Korona önlemleri kapsamında 13 Mart 2020 tarihinden bu yana çocuklar dışarı çıkamıyor, ziyaretçi alınmıyor. Bu süreç bir ihlal yaşanmasına da uygun zemin oluşturuyor.
İstanbul ve Diyarbakır Barosu’ndan Çocuk Hakları Merkez Başkanları avukat Aşkın Topuzoğlu ve Mehmet Emin Çoban’a kendilerine gelen bir şikâyet olup olmadığını, neler yaşandığını sordum.
Her ikisi de, herhangi bir şikâyet gelmediğini, eskisi gibi şiddet ya da taciz veya tecavüz gibi vakaların yaşanmadığını belirtti.
İstanbul Barosu’ndan avukat Aşkın Topuzoğlu, çocukların aile yanında kalan çocuklardan bir farkları olmadan bu evlerde yaşadıklarını, uzaktan eğitimlerini aldıklarını söyledi.
Avukat Topuzoğlu, Çocuk Evleri’nde kalan çocukların aile yanında kalanlardan daha güvende oldukları görüşünde:
“Şu ana kadar bize ulaşan herhangi bir
sorun yok. Yaşam şartları açısından oradaki çocuklar daha güvendeler.
Çocukların ev içinde, aileleri tarafından uğradıkları istismar vakalarını
değerlendirdiğinizde İstanbul için söylüyorum orada kalanların fiziki herhangi
bir sorunla karşılaştıkları yoktur.
Çocuklar inanın başka yerlerde çok daha fazla istismara uğruyor. Çocukların
yeteri kadar korunduklarını düşünüyorum.”
‘Test yapılmıyor’
Diyarbakır Barosu’ndan avukat Mehmet Emin Çoban’la devam ediyoruz:
“Yeni giriş yapan bir kız çocuğu
üzerinden test yapılmadığını biliyoruz. Altı saatte bir ateşini ölçüyorlar ve
14 günlük karantina sürecini uyguluyorlar.
Personel 14 gün çalışıyor. Giriş çıkışlar yasak. Geçen hafta bir aile koruma
kararı olan bir çocukla görüşmek istemişti ama izin verilmedi.
Orada epey sorun yaşandı ama doğru olan yapılmıştı. Tedbirler kapsamında bugüne
kadar bize ulaşan bir şikayet olmadı.”
‘Çocuk şiddet ve istismar gördüğü eve geri gönderiliyor’
Avukat Çoban, koronavirüsten önce durumun ne olduğu, en çok hangi şikâyetlerle karşılaştıklarına dair soruma ise son bir yıl içinde istismar vakasıyla karşılaşmadıkları yanıtını verdi ve aile içi şiddet ve istismar olaylarına ilişkin yaşanan ihmaller olduğunu ekledi:
“Son bir yıl içinde bize yansıyan bir
istismar vakası yok. Fakat orada kalan çocukların daha sonra dışarıda arkadaş
ortamında, okullarda yaşadıkları problemler bize ulaşıyor.
15-18 yaş aralığındaki çocukların birbirlerine uyguladığı şiddet çok yoğun.
Bunun dışında koruma tedbiri uygulanan çocuklarla daha çok ilgileniyoruz.
Bu aşamada çocuğun ailesine geri dönme isteğiyle ilgili sorunlar yaşanıyor.
Özellikle can güvenliği tehlikesi olan veya istismara uğrayacak çocuklar
ailesine teslim ediliyor.
Bu noktada gerekli hassasiyeti göstermediklerine dair sonuçlar çıkıyor. Çocuk
şiddet veya istismar yaşadığı eve tekrar geri gönderiliyor.”