JİTEM tarafından 1992 yılında öldürülen Kürt gazeteci-yazar Musa Anter’in (Apê Musa) oğlu Dicle Anter, cinayetle ilgili dava yargılamasının zaman aşımına uğramasına 18 ay kaldığına dikkat çekti.
Diyarbakır’da 20 Eylül 1992 tarihinde uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürülen Gazeteci-yazar Musa Anter’in (Apê Musa) oğlu Dicle Anter, devam eden dava yargılamasına dikkat çekti.
Dicle Anter sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla Ankara 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın zaman aşımına uğramasına 18 ay kaldığını hatırlattı.
Anter, “Musa Anter davasında zamanaşımına 18 aylık bir süre kaldı” diye yazdı.
Musa Anter, 1992 yılının 20 Eylül günü Kültür ve Sanat Festivaline katılmak üzere geldiği Diyarbakır’da uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirdi. O sırada yanında bulunan ve dava yargılaması sırasında MİT elemanı olup, kod adının “Tayfun” olduğu iddiaları ortaya atılan AKP’li eski milletvekili Orhan Miroğlu ise saldırıdan yaralı kurtuldu.
Anter cinayetiyle ilgili Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesince başlatılan 1992/2598 numaralı soruşturma dosyası “faili gayri muayyen” olarak uzun yıllar raflarda tutuldu.
Musa Anter cinayeti TBMM’nin 12 Ekim 1995 tarihli “Ülkemizin Çeşitli Yörelerinde İşlenmiş Faili Meçhul Siyasal Cinayetler Konusunda Meclis Araştırma Komisyonu Raporu”nun Toplumda İnfial Uyandırarak Toplumsal Çatışmaya Sebep Olabilecek Nitelikteki Faili Meçhul Cinayetler isimli 7. bölümünde kısaca ele alındı ancak komisyonun araştırmaları sonucu cinayetle ilgili iddialara dair sonuç elde edemediği belirtildi.
Fail ‘Yeşil’ çıktı
Aynı raporun “Faili Meçhul Siyasal Cinayetlerle İrtibatlı Cinayetler” başlığı altında Emekli Binbaşı A. Cem Ersever’in öldürülmesi olayının anlatıldığı bölümde ise, A. Cem Ersever hakkında “Binbaşı Ersever’in Hatıraları” isminde bir kitap yazdığını belirten ve komisyonun daveti üzerine açıklamada bulunan dönemin Aydınlık Gazetesi Ankara Haber Müdürü Soner Yalçın, 16 Şubat 1994 tarihli ifadesinde: Musa Anter’in öldürülmesi ile ilgili A. Cem Ersever’in kendisine Musa Anter cinayetini “Yeşil” kod adlı şahsın işlediğini, Jandarma ve Emniyet’in bu şahıstan haber elemanı olarak yararlandığını söylediğini, bu şahsın daha sonra basında isminin Mahmut Yıldırım olarak yer aldığını, özellikle Diyarbakır, Elazığ, Tunceli, Bingöl yöresinde işlenen siyasal cinayetlerin Yeşil kod adlı bu şahısla emrinde çalışan 4-5 kişilik bir itirafçı grubu tarafından işlendiğini, itirafçıların belli sürelerle cezaevinden çıkartılarak kendilerine cinayet işlettirildiğini, Olağanüstü Hal Bölge Valiliğine ait lojmanlarda kaldıklarını anlattığını dile getirdi.
Susurluk raporu
Musa Anter cinayeti ve ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’ın dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’ın talimatıyla hazırladığı ve 22 Ocak 1997’de Başbakana sunduğu “Susurluk Raporu” ile yeniden gündeme geldi.
Bu raporda Anter cinayeti ile ilgili görüşülen yetkililerin beyanlarına dayanılarak, “Nitekim Musa Anter’in öldürülmesinden -tüm olayları tasvip edenlerin dahi- pişman olduğu tespit edilmiştir.
Musa Anter’in silahlı bir eylem içinde olmadığı, daha çok işin filozofisi ile meşgul olduğu, öldürülmesinin yarattığı etkinin, kendisinin gerçek etkisini geçtiği ve öldürülme kararının hatalı olduğu söylenmektedir” değerlendirmeleri yer aldı.
1996 yılında meydana gelen Susurluk kazasından sonra Cumhuriyet Savcılığının soruşturmayı derinleştirmesi için başvuruda bulunan Anter ailesi, raporun kamuoyuna duyurulmasının ardından, rapordaki bu değerlendirmede bahsedilen hatayı kimlerin yaptığının araştırılmasını istedi ve Kutlu Savaş’ı da tanık olarak çağırdı.
Fakat Kutlu Savaş tanıklık yapmadığı gibi rapordaki hatanın kimler tarafından yapıldığı konusunu aydınlatacak bir soruşturma da yapılmadı.
Abdülkadir Aygan’ın itirafları
2004 yılında İsveç’te ortaya çıkan Abdülkadir Aygan, işlenen pek çok faili meçhul cinayete ve JİTEM’in yapısına ilişkin itiraflarda bulundu.
Aygan, Ülkede Özgür Gündem gazetesinde yayımlanan röportajında ve aynı yıl yayınlanan “İtirafçı Bir JİTEM’ci Anlattı” isimli kitabında Musa Anter cinayetini gerçekleştiren JİTEM timinin içerisinde yer aldığını ve cinayetin Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım tarafından planlandığını anlattı.
2005 yılında AİHM, Anter ailesinin yaptığı başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verdi ve davayı esastan incelemeye başladı.
Türkiye hükümeti Anter ailesine 15 bin Euro tazminat ile dostane çözüm önerisinde bulundu.
Aile tazminatı ve dostane çözüm teklifini reddetti. 2006 yılında AİHM, Musa Anter cinayetinin devlet görevlilerince işlendiğini, en azından devlet görevlilerinin bilgisi dâhilinde işlendiğini ortaya koyan ciddi delillerin varlığı ve cinayet devlet tarafından etkili bir biçimde araştırılmadığı için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin yaşam hakkını koruyan 2. maddesinin Türkiye tarafından esastan ve usulden ihlal edildiğine karar verdi.
Ayrıca başvurucuların “mahkemeye etkin başvuru haklarının” da engellendiğini belirten mahkeme, Türkiye’nin AHİS’in ilgili 13. maddesini de ihlal ettiğine kanaat getirdi. Türkiye toplam 28 bin 500 Euro tazminat cezası aldı.
2007 yılında ise Ergenekon Davası süreci başladı ve Anter ailesi 2008 yılında “zarara uğrayan taraf” sıfatıyla İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan Ergenekon Davası’na müdahillik talebinde bulundu ancak bu talepleri reddedildi.
İlk dava 1999’da açıldı
JİTEM’in eylemlerine ilişkin ilk dava, 1999 yılında İbrahim Babat’ın mektubunda ismi geçen ve aralarında Abdülkadir Aygan’ın da yer aldığı PKK itirafçıları ve jandarma istihbarat elemanlarından oluşan 5 sanık hakkında Diyarbakır 3 nolu DGM’de, “JİTEM örgütü içerisinde yer alarak” 765 sayılı TCK’nın 313. Maddesi uyarınca, “cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak” ve 450. maddesi uyarınca “birden fazla kişiyi öldürmek” suçlamalarıyla açıldı. Bu dava aynı mahkemede 6 itirafçı sanık hakkında aynı suçlamalarla 2000 yılında açılan bir diğer davayla birleştirildi.
JİTEM ana davası
Musa Anter cinayeti ile ilgili olarak 2009 yılında Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı Abdülkadir Aygan’ın itiraflarını ihbar kabul ederek cinayetten 17 yıl sonra yani dosyanın zamanaşımına uğramasına 3 yıl kala soruşturmayı yeniden başlattı. Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2 Temmuz 2012 tarihli ve 2012/26 sayılı kararıyla Hamit Yıldırım tutuklandı.
TMK 10. Maddesi ile Görevli ve Yetkili Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca, şüpheliler Mahmut Yıldırım (Yeşil kod), Aziz Turan (Abdülkadir Aygan), Savaş Gevrekçi ve Hamit Yıldırım aleyhine “tasarlayarak insan öldürmek ve bu suça iştirak etmek, halkı silahlı isyana teşvik etmek (765 sayılı TCK 450/4-5 ve 149. maddeleri – 5237 sayılı TCK 82/1.a ve 313. maddeleri) suçlamalarıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis ve 20 yıl hapis cezalarının verilmesi istenen iddianame düzenlendi. Mahkemenin 5 Temmuz 2013 tarihinde iddianameyi kabul etmesi “JİTEM Ana Davası” olarak anılmaya başlandı.
Ankara’ya nakledildi
2014 yılında Musa Anter Davası’nın, JİTEM Ana Davası’yla birleştirilmesi talebi, davanın sürdüğü Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.
2015 yılında Musa Anter Davası “güvenlik gerekçesiyle” Ankara’ya nakledildi. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi birleştirme kararına itiraz etti. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin itirazını değerlendiren Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 29 Ocak 2016 tarihli kararıyla iki davanın birleşmesi kesinleşti
Yeşil yaşıyor!
14 Kasım 2018 tarihli duruşmada tanık olarak dinlenen Pekin; Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın yaşadığını bildiğini, Yıldırım’a tanık koruma prosedürü uygulanıyor olabileceğini belirtince Yıldırım’ın tanık koruma kapsamının araştırılmasına karar verdi.
Ancak 20 Mart 2019 tarihinde görülen duruşmada Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından mahkemeye Yıldırım’a ait koruma kaydı olmadığının bildirildiği belirtildi. Bu duruşmada ayrıca Jandarma İstihbarat Emekli Astsubayı Hüseyin Oğuz tanık olarak dinlendi.
3 Temmuz 2019 tarihli duruşmanın öne çıkan gelişmesi, 1994’te zorla kaybedilen Ayten Öztürk’ün Elazığ 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dosyasının Musa Anter Jitem Ana Davası ile birleştirilmesi oldu.
Katılan avukatları dosyaların birleştirilmesini uygun bulmadıklarını; bu durumun yerel yargı birimlerinin görevlerini yapmaktan kaçınmasından kaynaklandığını ifade ettiler.
Bu duruşmada katılan Orhan Miroğlu’nun talebi üzerine dinlenen tanıkların beyanında dosyanın esasına dair görgüye dayalı bilgiler yer almadı, tanıklar daha çok davaya ilişkin izlenimlerini aktardılar. Anter ailesi avukatı Selim Okçuoğlu son duruşmanın genel seyrini “Birleşen Ana Dava takip edilmiyor, deliller toplanmıyor, şimdi yeni bir dava birleşti, biz kendi delillerimiz toplanınca ayrılmasını talep edeceğiz” diyerek özetledi.
JİTEM sorularına yanıt vermedi
25 Eylül 2019 günü görülen duruşmada, dönemin OHAL Valisi Ünal Erkan tanık olarak dinlendi. Erkan, gazeteci tanık Nedret Ersanel’in Musa Anter’in öldürülmesinden sonra kendisiyle röportaj yaptığı iddialarını reddetti. Kendisine yöneltilen JİTEM’e ilişkin sorulara “Cevap vermiyorum” dedi.
Yeşil’in saç teli
20 Ocak günü görülen son duruşmada ise, tanık olarak gazeteci Latif Şimşek dinlendi. 2011 yılında Serdal isimli bir kişinin yanına gelerek Yeşil kodlu Mahmut Yıldırım’ın akrabası olduğunu ve kendisinin hayatta olduğunu söylediğini anlatan Şimşek, “Serdal isimli kişi sözde Mahmut Yıldırım’a ait olduğunu söylediği bir mektubu bana takdim etti, yine yanından dosya sanıklarından Mahmut Yıldırım’a ait olduğunu iddia ettiği bir tutam saçı da bana verdi. Ben de gazeteci sorumluluğu dahilinde bu konuyu araştırdım.
Temas ettiğim haber kaynaklarıma göre adı geçen Mahmut Yıldırım’ın yaşadığı kanaatine vardım ve buna dayalı olarak o günün akışında yayımlanan Medcezir isimli televizyon programımda Serdal adlı kişinin mektubunu okudum” dedi. Şimşek, Yıldırım’a ait olan bir tutam saçı ise dönemin Emniyet Müdürü Zeki Çatalkaya’ya teslim ettiğini ifade etti.
Duruşmada Anter ailesinin avukatı Selim Okçuoğlu, Musa Anter davasında zamanaşımına 18 aylık gibi kaldığını dile getirdi. Davanın tefrik edilmesini talep eden Av. Okçuoğlu, sanık Abdulkadir Aygan’ın savunmasının alınamadığına işaret ederek, “Adalet Bakanlığı mahkeme ile işbirliği yapmamaktadır. Dolayısıyla sanık Aygan’ın ifadesi alınamamaktadır. Bu da yargılamanın uzamasına sebep vermiştir. Dava zamanaşımı tehlikesi ile karşı karşıyadır” dedi.
Bir sonraki duruşması 7 Nisan 2021 tarihinde görülecek dava yargılamasına dair bilgiler konusunda https://www.failibelli.org/ sayfasından yararlanılmıştır.
MA