Refikler Komünü, ne demektir? Elbette ki, ‘pratik olarak’… (2)

Adnan Genç

Yirmi yılı bulan bir süredir, organik tarımcı sayısı çoğaldı gibi… Gibi diyorum ama; tarımdan çekilme daha da önceden başladı ve topraklarımız verimsiz kılınmaya başlandı. Tamamen kimyasal ve zehir olan gübre ve tohumla… Doğal olarak aklımıza bu tür çiftlikler; neyi, nasıl yapıyor; Organik tarım nedir? Genel ilkeleri; Dünya ve Türkiye’deki gelişimi; Organik tarım kapsamları; Denetim mekanizması; Bir ürünün organik olduğunu nasıl anlarız; Organik ürünleri nerede bulabiliriz; İyi, adil, güvenilir gıda, organik üretimi kapsar mı ve benzeri sorular geliyor.. Gene bu tür çiftliklerden veya benzeri üretimi önceleyen çiftçilerden ürün alıp ‘türeticiye’ ulaştırmaya çalışan gıda toplulukları da geliyor, aklımıza. Sorularımızı bu arkadaşlarımıza yönelttik…

Çocuklarımıza bir zamanlar sahip olduğumuz ve belki de halen sahip olduğumuz gibi verimli topraklar, sağlıklı bitkiler, hayvanlar bırakabilecek miyiz? Yaptığımız tarımla ürettiğimiz ürünler insan sağlığına ne derece uygun? Toprağa kentleşme, sanayileşme, tarım ilaçları ve hormonlar yoluyla geçen zararlı maddelerin yeni hastalıklara sebep olması, bağışıklık kazanmış yeni zararlıların ortaya çıkması, kullanılan ilaçların zararlıların yanında yararlıları da öldürmesi, doğal dengenin bozulmasına neden oluyor. Pestisid adı verilen zararlı maddeler sadece toprağın yapısını bozmakla kalmıyor.

Yukarıdaki genel bağlamın ışığında; acaba, gıda toplulukları nedir; işlevsel karşılıkları var mıdır; organik üretim yapan çiftlikler ne kadar sahici ve denetlenebilir koşullarda? Organik, doğal ayrımı nedir? Türkiye bir tarım ülkesiyken, Avrupa’nın en erken çöl olacak ülkesine haline nasıl geldi?

Bugünün başlığını, Refikler Çitliği’nin iki yerinden; yani, Bayramiç ve Fethiye noktalarından birindeki, doktora çalışmalarını yarım bırakarak ortama katılan Adnan Avcı, önerdi… Başlığı yenilemiş olduk böylece… Sosyal medya üzerinden ilgili hemen herkesin bildiği Refikler Çiftliği’yle dün başladık ve konuyla ilgili olarak kurucularından Eray İnce ile konuşmayı sürdürüyoruz. Bakalım sorularımıza neler diyecek… Lafın arasında konunun gelişim seyri üzerine aklımıza gelen yeni sorularla da konuyu derinleştirebiliriz umarım… 

Kooperatif örgütlenmesini önemsiyoruz…

Mevcut gidişatın gösterdiği gelecek, tarım ve beslenme açısından oldukça kötü bir halin insanlığı beklediğini gösteriyor. Bu gidişata karşı çıkma derdini taşıyanlar henüz küçük bir azınlığı oluşturuyor. Bu azınlığın da hali çok iç açıcı değil maalesef.

Ekolojik yıkıma karşı çıkmayı sadece bir hassasiyetin konusu olarak ele alıp naif yaklaşımlarla değiştirilecek çok bir şey yok. Gıda toplulukları da büyük ölçüde (en azından Türkiye’de) bu naif yaklaşımlar içindeler çoğunlukla. Bugüne kadar yaklaşık 5-6 yıldır 10 kadar gıda topluluğu ile çalıştık, çalışmaya devam ediyoruz. Sadece ürün göndermedik, konuştuk tartıştık, örgütlenmek gerektiğine işaret ettik. Yürümeyen, yürümeyecek yaklaşımları deşifre etmeye çalıştık. Sert ve katı olarak değerlendirildik çokça. Küçük çiftçiden satın alarak onu desteklemek yaklaşımının bir yere varamayacağını, çiftçinin de tüketicinin de hem ayrı ayrı hem de birlikte örgütlenmesi gerektiğine işaret ettik. ‘’Herkes evinin önünü süpürürse dünya temiz olur’’ anlayışının içi boş bir naiflik olarak kalacağını vurguladık. Gıda toplulukları bir süre sonra işlevsiz hale geldiler çoğunlukla, başka bir deyişle işleyişlerini başka bir noktaya taşıyamadıkları için işlevsiz hale geldiler. Biz daima tüketici kooperatiflerinin örgütlenmesini destekledik. Bazı gıda topluluklarından kooperatifler çıktı ve giderek daha iyi işler hale geliyorlar. Yanı sıra üreticilerin de kooperatiflerde örgütlenmesine işaret ettik, küçük çiftçinin tek başına temiz tarım yapamayacağını, kendi varlığını bile sürdüremeyeceklerine işaret ettik. Piyasa koşullarının ve endüstriyel tarımın karşısında durabilmenin yolu örgütlenmekten geçmek zorunda. Bu sadece mali- iktisadi bir konu da değil. Toplumsallığı içeren bir konu. Bir toplumsal adap- usul ancak yaşamların yakınlaştırıldığı alanlarda ortaya çıkabilir. Herkesin sistemin karşısında tek başına kaldığı durumlarda bir çiftçinin temiz tarım yapması için nasıl bir neden olabilir? Hayatın daha iyi yaşanması dediğimiz şeyi sadece parasal açıdan güce bağladığımız yerde temiz tarım yapmak bunun dışına çıkmayı gerektirir. Bu da tek başına yapılacak ve sürdürülecek bir konu değildir.

Maalesef ekoloji konusunda duyarlı çevreler (gıda toplulukları da buna dahil) sorunun küçük çiftçiden ürün satın almak onu desteklemekle mümkün olacağı gibi dar bir bakışla yürüdüler. Bu bir yandan da orta sınıf yaklaşımların bir parçasıydı. İyiliksever olmanın tatmin ediciliğini de içeriyordu. Sol ise bu konulara Fransız kaldı. Yeni yeni bu konulara girmeye başladılar ama mevzuya pek de ısınmadıkları için yancılamak açısından faydacı baktıkları için kafa da yormadılar. Hali hazırdaki orta sınıf uzlaşmacı ekolojizmi hazır önlerinde bulup, onun argümanlarını kendi söylemleri ile çelişmesine rağmen benimsediler. Hâlbuki bu konuda 60’lardan beri yazıp çizen radikal bir yerden öneriler getiren Murrray Bookchin özgürlükçü toplumsal ekolojiye dair epeyce zihin açıcı cümleler kurmuştu. Bundan faydalanmadılar, çünkü adam Marksizmi de eleştiriyordu, bir de Kürtler Bookchin’e sahip çıkmıştı. Bu ikisi bir araya gelince uzak durdular ve önlerindeki Orta sınıf ekolojizmine sarıldılar. İşlerine de geldi, yaşamlarını sürdürme tarzların da uyuyor ve çok da bir şey yapmadan itibar sağlayabiliyordu alan. Biz epeydir bu tartışmaların içindeyiz. Hem fiili tarımsal üretimin hem de bu alanda bir perspektif geliştirmenin derdini taşıyoruz.

Dünyayı hızla tüketiyoruz…

Sorunun biraz dışına çıktım gibi ama bunlara da değinmeden konu eksik kalacak. Aslında sorun bir bütün olarak nasıl yaşayacağız sorusu kapsamında ele alınmak zorunda. Tüketimin eleştirildiği yerde üretimi eleştirmekten uzak durmamak gerekiyor. Orta sınıfın tüketim arzusunun doyurulması anlamında temiz gıda üretimini ele alırsak yine aynı noktaya varırız: Dünyanın tüketilmesi.

Bunu para ile denetlettirdiğinizde kapitalizm koşullarında ne kadar güvenebilirsiniz?

Güven ilişkisi toplumsal bir zeminde kurulabilir. Bu da yeni bir toplumsallığın tarif edilip yaşama geçirilmesi çabasıyla oluşabilir. Devletten temiz gıda üretimini denetlemesini beklediğimiz yer devletin bizi korumakla mükellef olduğu zehabına kapıldığımız yerdir. Devlet bir tek koşulda buna soyunur, sağlık sigortası maliyetlerini düşürmek için, ki burada da başka tercihler yapacaktır, maliyet hesabı diğer tarafta ağır basacaktır sonuçta.

Yemek yemenin, toplumun en alttakilerini dışında kalanlar için artık beslenmenin değil hazzın konusu, tüketme hazzının konusu haline geldiğini görmeliyiz. Bu tüketme kapasitesini doyurmak, temiz tarımla mümkün değildir. Et tüketimi tüketme hazzının en başat alanlarından biri haline gelmiş ve dünyayı tüketmektedir. Dünyadaki tarımsal alanların yüzde 60’ı hayvan beslemek için kullanılmaktadır. Sera gazının önemli bir bölümü bu sektör tarafından üretilmektedir. ABD de et tüketiminin yüzde 90’ı endüstriyel hayvan çiftliklerinde yapılmaktadır. Bütün dünya ortalama bir ABD’li gibi yese 7 tane dünya gerekmektedir. Örnekler çoğaltılabilir. Böyle sürekli artan bir tüketime (tabiî ki üretime) dünya yetmez.

Endüstriyel tarım toprakları çoraklaştırır mecburen, yüksek kapasiteli üretim bunu gerektirir. Kullanılacak gübreler sayesinde ancak bu kapasite yakalanabilir ki bu gübreler toprağı çoraklaştıracak özellikler taşımak zorunda.

Tarım ve hayvancılık sanayi kadar suyu, toprağı havayı kirletmiş durumda ve giderek de kirletme oranı artıyor. Bu kirletilmiş doğada temiz tarım yapacak araziler giderek azalıyor. Zaten epeyce de azalmış durumda. Bu çevre koşullarında tek tek çiftçilerin temiz tarım yapması mümkün olamayacaktır. Hem bir araya gelmek örgütlenmek, yaşamımıza sahip çıkmak hem de bu gidişatta nerede nasıl konumlandığımıza eleştirel bakmak durumundayız. Kendi yaşamlarımızın da bu gidişatın içinde etken olduğunu görmeliyiz.

Bu yönelimle yola çıkmazsak münferit çabalar pek işe yaramayacaktır.

Eskiden işçi sınıfının üretimden gelen gücünü kullanarak dünyayı iyi bir hale getireceği düşünülürdü, bilirsin. O zamanlar üretimin sorunlu bir kategori olduğuna dair bir şüphe yoktu. Bugün artık orta ve alt sınıfların tüketimden gelen güçlerini kullanarak bir şeyleri değiştirmelerinden bahsetmek gerekir sanırım J

Son Not: Refikler Çiftliği; sirkeden bala, her türlü sebzeden kuru meyvaya; çiçeklerden yapılma çok geniş bir ürün yelpazesine sahiptir…