Doç. Dr. Burhanettin Kaya
2020 yılı Ocak ayında Çin’de tanımlanan ve kendini göstere göstere dünyaya yayılan Covid-19 hastalığının bir küresel salgına dönüşmesi hiç öngörmediğimiz, deneyimlemediğimiz yeni bir yaşam biçimini sıradan gerçekliğimiz haline getirdi. Önce bir kayıtsızlık, bunun ucu bana değmez beklentisi, Türkiye’de belirlenen ilk vaka ile başlayan ve genişleyen bir korku. Belirsizliği çözmek ve kesinliğe ulaşma arzusu ile daha da karışan zihinlerle devam etti. Ardından hastalar, ölümler ve başarı hikâyeleri, başarısızlıklar yeni soruları, sorunları ve tartışmaları gündeme getirdi. Son 20 yılda küresel salgınlarla yeniden karşılaşmıştı dünya. Onlardan yeterince ders almış mıydı?
Salgınların yeniden yaşanmaması için ülkeler, siyasal iktidarlar gerekeni yapmışlar mıydı? Halk sağlığının temel ilkelerini benimseyerek yürütülmesi gereken bir salgın yönetiminden, halkını, çalışanlarını koruyan, bunu yaparken temel insan haklarını gözeten bir ülke yönetimine varan; toplumsal, ekonomik, politik kaynaklarını ve ruhsal sonuçlarını ele almamız gereken bir sürecin içindeyiz. Devletin tüm kurumlarının, yerel yönetimlerinin, bilim insanları, üniversiteler, meslek örgütleri, alandaki uzmanlık dernek ve örgütleriyle en üst düzeyde, toplumsal yararı gözeten bir ortak çalışma ve işbirliği gereksinimin olduğu -ama ısrarla hayata geçirilmediği- bir dönemdeyiz. Kamusal ve toplumsal sorumluluğun devreye gireceği ve salgının zararını en aza indirerek sonlandırmak, bu felaketten insanlık adına bir şeyler yaparak çıkmamız gereken… Sadece ülkemiz adına değil tüm dünya, dünyada yaşayan tüm canlılar adına bu sorumluluğu hissederek…
Ama ne yazık ki ülkenin yönetiminin, siyasal iktidarın tepe noktasından en alt yapılanmasına kadar yürüttüğü, tüm üst-evrensel değerleri göz ardı eden bir siyasal rekabet salgına karşı mücadelenin ana ekseni olmaya başladı. Bir yılı aşkın bu sürede baştan beri salgını önlemek için gereken önlemleri almak, bilimin ışığında, halk sağlığının temel ilkelerine uygun bir salgın yönetimini yaşama geçirmek yerine, bunu fırsata çevirerek siyasal egemenliğini daha da perçinleştiren, salgını gerekçe göstererek demokratik özgürlükleri tırpanlayan, iktidarı eleştiren herkesi evlerine, cezaevlerine tıkayan bir siyaset biçimi yürüttü, yürütüyor. Yanlılık, ayrımcılık, kayırmacılık, hukuksuzluk, keyfilik, ötekileştirmeyle. Salgını bir şiddet aracına dönüştürerek. Emekçileri daha çok tüketerek, muhalefet edenleri susturarak…
Yaşamımızın neredeyse tüm dokularına sızan bu salgın süreci tüm bu yaşananlara özellikle ruh sağlığı penceresinden bakma gerekliliğini gösteriyor. Acaba ruh sağlığımızı etkileyen yalnızca salgın mı? Hastalığın yaşamı tehdit edici özellikleri, hastalık yapıcı ya da öldürücü yanı mı ruh sağlığımızı etkileyen? Yalnızca hastalığa karşı alınan önlemlerin, karantinanın, evde kapalı kalmanın, izole olmanın, yaşam alışkanlılarına bir süre ara vermenin sonucu mu? Hastalanırsam beklentisi mi? Oysa yalnızca bu çerçeveden bakmak gerçeklere gözünü kapamak, görünenin altındaki gerçeği görmemek demek.
Salgının ruhsal etkileri nelerdir?
Salgın öncelikle bireylerin yaşamlarını, varlıklarını tehdit eden, bu yanıyla ruh sağlığımızı örseleyen bir ruhsal travma etkeni. Salgının ruhsal etkileri bireyin sınıfsal yapısı, sosyoekonomik durumu, kültürel özellikleri, bireysel özellikleri ve ruhsal altyapısı çerçevesinde gelişiyor ve değişkenlik gösteriyor. Bu örseleyici yaşam deneyimine sürecin farklı dönemlerinde verdikleri ruhsal tepkiler de öncelikle her birey, grup ya da sosyal sınıfta farklı düzeylerde olacaktır.
Başlangıçta hastalanma korkusu, belirsizlik, hastalığın kendisine, ailesine bulaşacağı, yaşadığı yerin güvensiz olduğuna yönelik ve buna benzer değerlendirmeler yoğun bir kaygı kaynağıdır. Özellikle yalıtma ve karantina ile başlayan ruhsal tepkiler giderek ruhsal bozukluklara zemin hazırlar. Hastalık belirtisi gösterenler ile göstermeyenlerin, hastalığı ağır biçimde gösterenlerin tepkileri de farklı olacaktır. Yakınlarından ayrı olma, sosyal destek kaybı, özgürlüğün kaybı, hastalığın seyri ile ilgili belirsizlik ruhsal yapı üzerinde dramatik etkiler gösterme, öfke sorunları, davranış bozuklukları, iletişim güçlükleri yaratma gücüne sahiptir.
Ama tüm bunların süreğenlik kazanması, kalıcılaşması, yaşamı etkilemesinin nedeni hastalığın değil salgının “sınıfsal” karakteri olacaktır. “Neoliberal Patriyarkal Kapitalizm” ruh sağlığımızı etkileyen asıl gerçekliktir. Kapitalizmin beslediği ve büyüttüğü bu küresel salgın ise ruh sağlımızdaki örselenmenin katmerleşmesine ve derinleşmesine yol açmıştır.
Karantina-izolasyon sürecinde ilk günlerde daha çok akut stres tepkileri ortaya çıkar. Depresyon ve anksiyete belirtileri ile seyreden, davranış bozukluklarının eklendiği uyum bozuklukları ilk ve en yaygın görünen ruhsal bozukluklardır. Karantina süresi uzadıkça ve hastalık belirtileri daha da arttıkça, çevrelerinde hastalığı yaygınlaşması ve seyrindeki olumsuzluklar çoğaldıkça Depresyon, Akut Stres Bozukluğu, Travma Sonrası Stres Bozukluğu, Yaygın Anksiyete Bozukluğu, Panik Bozukluk, Somatik Belirti Bozuklukları, Duygudurum Bozuklukları, hatta Psikoz görülebilir.
Ayrıca bireylerin kendini iyileştirme eğilimi olarak alkol, madde ve ilaç kullanımına yönelmeleri olasıdır. Süreç uzadıkça umutsuzluktaki artışla bağlantılı olarak ruhsal belirtilerin süreğen nitelik kazanması, intihar düşünceleri ve girişimleri gözlenebilir. Kapalı ortamda olmak önceden herhangi bir ruhsal bozukluğu olan bireyin belirtilerinin alevlenmesine ya da şiddetlenmesine de yol açabilir. Karantina süresi, uzadıkça ruhsal etkilenme artacak ve süreğenleşme eğilimi gösterecektir.
Peki, neler bu ruhsal etkilenmeyi daha da kötüleştirebilir?
- Yaşanan hayal kırıklıkları, güvendiği kurumların ve kişilerin onu yalnız bırakması, ayrımcılık, temel güvenlik ve yaşam gereksinimlerin sağlanmaması, yetersiz kalması, yetersiz tıbbi ve yaşamsal destek ruhsal durumu olumsuz etkileyecek ve süreğenleşmesine yol açacaktır.
- Bilgi yetersizliği, salgının etkileri ve alınan önlemler ile ilgili eksik, yanlış, yanlı ve çarpıtılmış bilgi, belirsizlik yaratacak ve kaygının artışına yol açacaktır.
- Salgın sürecinde yaşanan ekonomik kayıplar, işini kaybetme, yoksullaşma, özellikle derinleşen yoksulluk ruhsal etkilenmeyi artıran ve oluşan ruhsal belirtilerin şiddetlenmesini, süreğenlik kazanmasını sağlayan çok önemli bir etkendir. Hastalanma pahasına emekçilerin çalışmaya zorlanması, kapanma adı verilen kısıtlamalarda emekçileri ve çalışanların ekonomik açıdan desteklenmemesi, gündelikçilerin, işsizlerin, sokakta çalışarak hayatta kalmaya çalışanların kaderine terk edilmesi, sermayenin, işverenlerin korunması ruhsal etkilenmelerin kat be kat artmasına yol açmıştır.
- Salgının orta yerinde başlayan ve salgın süreci bittikten sonra da devam edecek olan önemli sorunlardan biri de damgalanama ve ayrımcılıktır. Özellikle yaşlı bireylerin uğradığı, ardından bazı iş kollarının ve esnafın maruz kaldığı bir siyasal tutum olarak ayrımcılık ciddi ruhsal etkilenmelere ve derin umutsuzluğa zemin hazırlamış, başta müzisyenler olmak üzere yüzlerce insanın intihar ederek yaşamlarına son vermesine yol açmıştır. Unutulmamalıdır ki, bu damgalama ve ayrımcılık etnik ayrımcılık ve ırkçılığı tetikleme riski taşımaktadır.
- Ruhsal etkilenmeyi artıran önemli bir etken yönetim yetersizliğidir. Sağlık otoritelerinin yetersiz bilgilendirme yapmaları, gerçekleri gizlemeleri, bilgilendirmeyi daha çok siyasal gereksinimlerine göre sınırlamaları ve bilgiye erişimi engellemeleridir. Bilgi kaynaklarının güvenilirliği ise diğer bir sorun alanıdır. Tüm bunlar orta ve uzun vadede travmanın ruhsal etkilerini artıracaktır.
- Bu tür kitlesel salgınlarda riske en açık grup sağlık çalışanlarıdır. Salgına karşı mücadele ederken hem ağır bir virüs yükü ile karşılaşmakta, hem de yoğun çalışma, yüksek risk altına yeterince dinlenemeden ve eksik olanaklarla, güvensiz bir durumda çalışmak ciddi bir ruhsal etkilenme yaşamalarına yol açmaktadır. Sağlık çalışanlarının desteklenmemesi de süreci kötüleştirmiştir. Yüzlerce sağlık çalışanı salgınla mücadele sürecinde yaşamlarını yitirmiştir.
- Yürütülen aşı politikaları, aşılamanın zamanında ve yeterince yapılamaması, söz verilen aşıların zamanında getirilmemesi, aşıların etkileri konusunda belirsizlikler, bu anlamda sağlık bakanlığına duyulan güvensizlik aşı uygulama sürecindeki, örneğin turizm çalışanlarının aşılanması ama işçilerin, öğretmenlerin aşılanmaması gibi eşitsizlikler ruhsal etkilenmenin bir diğer önemli kaynağıdır.
Ruhsal etkilenmeyi azaltmak için neler yapılmalı?
- Bu salgının önlenmesi salt bireysel değil kamusal bir sorumluluk gerektirir. “Maske, Mesafe, Hijyen” sloganı ile sadece bireye indirgenen ve kamusal sorumluğu göz ardı eden yaklaşım ruhsal etkilenmeyi daha da artıran bir etkendir. Öncelikle devletin tüm kurum ve kuruluşlarıyla üzerine düşeni tam olarak yapması beklenir. Bireye ait sorumlulukları anımsatmak ve bunları yaşama geçirmek için gerekenleri yapmak bunun yalnızca bir parçasıdır.
- Karantina-izolasyon uygulaması temel halk sağlığı ilkelerine göre ve temel insan haklarını gözeterek düzenlenmelidir. Karantina sürecinin kendisinin bir travmatik etkene dönüşmesi engellenmeli, bireyin bu süreçte yaşamını iyi bir şekilde sürdürmesini olanaklı kılan koşullar sağlanmalıdır.
- Var olan ekonomik kayıplarının giderilmesi, karantinadan dolayı çalışamayan ve yaşamını sürdürmede güçlük çekenlerin ekonomik durumlarını desteklenmelidir.
- Kamu sağlık sisteminin güçlendirilmesi yanında, özel sağlık siteminin bu süreçte kamucu sağlık anlayışıyla çalıştırılması, test dâhil tüm sağlık hizmetlerinin ücretsiz, eşit ve ulaşılabilir kılınması sağlanmalıdır.
- Adaletsizlik en önemli örseleyici etkenlerden biridir. Her aşamada adil bir çalışma yürütülmelidir.
- Sağlık çalışanlarının korunması, desteklenmesi, gerekli ve güvenli donanımın sağlanması, güvenliğinin sağlanması, ruhsal olarak destekleyecek mekanizmaların oluşturulması salgınla mücadeledeki en önemli ilk adımlardan biridir.
- Medya’dan gelen bilgi kirliliğinin önüne geçilmesinin yolu salgın ile bilgilendirmenin kişisel değil kurumsal olarak yapılmasıdır. Güvenli bilgi kaynaklarının açıklamalarına itibar edilmelidir.
Baştaki soruyu tekrar sorarak yazıyı sonlandırayım.
Ruh sağlığımızı bozan yalnızca salgın mı?