Suruç Katliamı’nda yaralı kurtulan Yasin Can, geç müdahale sonucu çok fazla ölüm yaşandığını hatırlatarak, “Adalet yerine gelene kadar sorumlu devlettir” dedi.
Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) öncülüğünde, Kuzey ve Doğu Suriye’nin Kobanî kentine gitmek için Urfa’nın Suruç ilçesinde bir araya gelen gençlere yönelik yapılan katliamda 33 kişi yaşamını yitirdi, 104 kişi ise yaralandı. Amara Kültür Merkezi bahçesinde yaşanan saldırıyı IŞİD üstlendi. 20 Temmuz 2015 tarihinde yaşanan katliama dair sağlanmayan adalet, acıları taze tutuyor. Katliamda yaralı kurtulan 104 kişiden biri olan Yasin Can, adalet yerini buluncaya kadar mücadelesini sürdüreceğini belirtti.
İnsanlık onurunun kalesi
Suruç’a gitme nedenlerini sanal medya üzerinden ve sokaklarda yaptıkları çağrılarda açıkça dile getirdiklerini söyleyen Can, devlet kurumlarının bu buluşmadan haberdar olduğunu hatırlatarak, “Biz oraya niçin gittik? Orada kirli bir savaş yürütülüyordu. Orada doğru ile yanlış, haklılar ile haksızlar birbirlerine karşı bir savaş yürütüyordu. IŞİD ve onunla birlikte hareket edenler ciddi tahribatlar yaşatmıştı. Binlerce genç, kadın ve çocuk katledilmişti. Ancak orada doğru, haklı olanlar bu her türlü kirli ittifaka rağmen kazanmıştı. İnsanlık, dünya için onurun son kalesi olarak tanımlayabileceğimiz Kobanê zafer kazanmıştı. Bu gözlerimizin önündeydi” dedi.
Kobanê’de yaşananlara Kürt bir genç ve insan olarak sessiz kalamadığı için kente gitmeyi amaçladıklarını dile getiren Can, “Vicdanım, edindiğim ahlak beni bundan uzak kılmadı. Zaferden sonra oraya gitme imkanı doğdu. Oraya kütüphane, fidanlık ve çocuklar için park yapma ve oyuncak götürme imkanı doğdu. Bu amaçla yolla çıktık.”
Polisin engellemesi
Katliamda yaşamını yitiren 33 kişinin olay anında hayatını kaybetmediklerini hatırlatan Can, birçok yaralının patlama ardından da bilinçlerinin yerinde olduğunu en az, 12’sinin iyi olduğunu belirterek, “Bu arkadaşlarımızın yaşamını yitirmesinin nedenleri ise erkenden müdahalenin olmaması, polisin gaz atması, hastanede yeterince doktor olmaması, polislerin yaralıların hastaneye yetiştirilmesine engel olmasıdır. Orada polis halka saldırdı, silahlar sıktı. Eğer müdahale erkenden olsaydı, arkadaşlarımız kan kaybından ölmeyecekti. Belki de 12 arkadaşımız da kurtulacaktı” diye konuştu.
Herkes doktor bekliyordu
Raporlarda 6-7 kişinin kan kaybından yaşamını yitirdiğinin yer aldığı bilgisini paylaşan Can, yaşananları şöyle aktardı: “Bu da yapılan müdahaleye işaret ediyor. Mesela ben kendim bir sivil araba durdurup hastaneye gittim. Durumum iyiydi. Karnım, kolum ve bacağımdan şarapnel parçası yemiştim. Ancak arkadaşlarımın yardımıyla ayakta durabiliyordum. Hastaneye gittiğimde oradaki durumun Amara Kültür Merkezi’ndekinden farksız hatta daha kötü olduğunu fark ettim. Çünkü yeterince doktor yoktu. Herkes doktor bekliyordu” ifadesinde bulundu.
Zafer işaretiyle veda
Bu durumu gördükten sonra kendi kendine “Buraya kadarmış” dediğini aktaran Can, an an nefesinin tükenmeye başladığını, kan kaybı nedeniyle halsizliğinin artığını söyleyen Can, “Çok net hatırlıyorum; Zamanın sonuna geldiğini hissetmiştim. O nedenle zafer işareti yapıyordum. Ancak kan kaybı nedeniyle ellerim havada durmuyordu. Yanımdaki arkadaşlara seslenmeye çalışmama rağmen sesim çıkmıyordu. Ben de onlara işaretlerle kolumu kaldırmalarını istedim. Ne olursa olsun, anın zafer işaretiyle kayıt altına alınmasını istiyordum” diye kaydetti.
5 saat müdahale olmadı
Urfa şehir merkezine götürüldüğü sırada orada da doktor olmadığı için kendilerine müdahale edilmediğini belirten Can, “Bu nedenle yaşamını yitiren arkadaşlarımızın birçoğunun bu şekilde yaşamını yitirdiğini söylüyorum. Bana belki de 5 saat boyunca müdahale edilmedi” dedi.
Polis hesap vermedi
Ayrıca açılan davada bu yaşananlara ilişkin mahkemeye sorular yönelttiklerini belirten Can, “Orada kandan göl oluştu. Buna rağmen ‘hangi vicdanla gaz atılır?’ diye sorduk. Ancak biz bu vicdanı Amed, Antep ve Ankara katliamlarından da biliyoruz. Kendi yasalarına göre gelip bunların hesabını vermeleri için talepte bulunduk ama talebimiz karşılanmadı. En son işte Suruç Emniyet Müdürü görevi ihmalden 7 bin 500 lira gibi bir para cezası aldı. Bu cezada bile taksit yaptılar” diye konuştu.
‘Devlet kabul etmiyor’
Dava sürecinde müdahil olmak isteyen avukatların ve kendilerinin taleplerinin dikkate alınmadığını ifade eden Can, şöyle devam etti: “Davanın sonucu baştan onlar için beliydi. Onlar, ‘bir iki yıl bir tiyatro oynatırız, sonra da tutuklu olan bir kişiye ceza verip kapatırız’ diye düşünüyorlardı. Türkiye’de o tarihlerde birçok katliam oldu. Hiçbir sonuç da çıkmadı. Buna dair umudumuz da yok. Çünkü devlet sorumluluğunu kabul etmiyor, kendinde görmüyor.”
Engellemeyenler sorumlu
Katliamı engellemeyen o dönem orada görev yapan istihbaratçı, polisler ve onları yöneten siyasi iradenin de yargılanması gerektiğini dile getiren Can, o süreçte istihbaratın rapor bildirimlerine rağmen emniyetin önlem almadığını hatırlatarak, “Neden bir tek muhaliflerin eylemlerinde bu tür durumlar yaşanıyor?” diye sordu.
Mücadele kararlılığı
Devletin yurttaşını koruyamadığı için yüzde yüz sorumlu olduğunu vurgulayan Can, “Adalet yerine gelene kadar sorumlu devlettir. Sorumlular ortaya çıkana kadar da her türlü hukuki hakkımızı da kullanacağız” diyerek mücadele kararlılığını dile getirdi.
MA / Mehmet Aslan