Hacer Buyruk
Şunu biliyoruz ki: İnsan insanın ülkesidir; insan insanın kendine benzeyen kokusu, süzülmüş durulmuş suyudur; bahçesi, sesi, resmolduğu yüzeyi ve kaydolduğu derini, geçmişi ve geleceğidir; planı, projesi, amacı, eseri; insan insanın, mürekkebe batırılmış, Biricik parmak izidir. İnsan uçmuşsa ki uçuyor, bir başkasının kanatlarıyla uçuyor. Denizler boyu suda yürümüşse ki yürüyor, bir başkasının gemisiyle adımını atıyor dalgaların üstünden. Ağaçtan zeytin yemişse ki yiyor, bir başkasının diktiğinden yiyor. Yükseklerin de yükseğini, derinlerin de derinini bilmişse ki biliyor, yalnız üstünde yürümek mi, denizlerin dibine inmişse ki iniyor, bir başkasının bilgisiyle biliyor, yapıyor.
Çünkü insan, insanın devam eden fikridir, devam eden fiilidir.
İnsan, “seni seviyorum” dediğinde, bir büyük söz söylemiş oluyorsa, duyanın, topaç kadarcık kalbinde semalar kadar büyük bir sema dönüyorsa, o sözü işitmiş bütün kulaklarla duyduğundandır; söyleyenin dilinin yandığı, ondan önce söyleyenlerin sevda ateşini yüklenip aldığındandır.
Bir başkasında bir şeyin varlığı veya yokluğu, o şeyin bizdeki varlığı veya yokluğudur; insan insanın, kendinden arda kalanıdır. Şarkıların, şiirlerin, düşüncenin, dilin, bizi birbirimize bağladığı gibi, alnımızdaki ateşte, başımızın sarhoşlukta ve aşkta dönmesinde, gözümüzün önünün, bir yıldız ışığını almış vermiş gibi, kararıp aydınlanmasında, hülyalarımızla, hastalığımızla ve sağlığımızla, birbirimiz için, birbirimizin kayıtlarında yaşıyoruz.
Bilmiyorsak şayet, şunu bilelim ki: İnsan, insanın ülkesidir.
./.
Şimdi; kaleleriyle, yer altı yer üstü sularıyla zihnimize kurduğumuz şehrimizi, içimizi, kendimizi şöyle bir gezelim. Bakalım bir, kaderine terk ettiğimiz saksı çiçekleri, saçaklara uzatmıştır da dalını, yağmurdan pay almıştır belki, yemyeşil olmuştur, onları belki bir kedi bulmuştur. Yol üzerinden alıp kenara koyduğumuz çiçeğin tohumu, başını duvara yaslamış nazlı bir çocuk olmuş, adına da hatmi demişlerdir; vaktiyle bir eğildiğin, uzanıp aldığın, ayakaltından uzaklaştırdığın şifadır şimdi.
Şifadır şimdi, vaktiyle birine sevda duyduğun, ağırlaşan alnın, başını eğişin; şifadır şimdi, uyuyup uyanıp, bir insanı böylesi kederle arzuladığın, böylesi umutsuz, böylesi hayretle, giderilmemiş bir hasretle, bir orman gibi yakıldığın yandığın. Gözyaşları içinde (ki öyleydi), affetmemek adına yeminler ederken, kendini sabahın ilk vapurunda bulduğun; bütün bunlar, hem kendine, hem anlatacaklarını dinleyene, hem hiç görmeyeceğin kim bilir kimlere şifadır şimdi. Ve söylemesem de bilirim ki, bütün “seni seviyorum” demelerde yaşıyor, yaşayacak, bu büyük şifa, hepimiz içindir; insan, insanın ülkesidir.