İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, son dönemlerde Kürtlere yönelik artan ırkçı saldırılara karşı yargının bir tutum alması gerektiğini belirtirken, HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede, cezasızlık politikasının saldırganları cesaretlendirdiğini vurguladı.
Kürtlere karşı son bir haftada Afyon, Konya ve Ankara’da yapılan saldırılar, nefret suçunu ve cezasızlık politikasını bir kez daha gündeme getirdi. Saldırıların AKP ve MHP’nin iç siyasete malzeme yaptığı tehditlerin ardından gelmesi, bir organizasyona işaret ediyor. HDP İzmir İl Örgütü’ne silahlı saldırıda partili Deniz Poyraz’ın öldürülmesi ve ardından parti il ve ilçe binalarına yönelik saldırılar, organizasyonun yaygın ve sistemli olduğu yönünde yorumlanıyor.
Haziran ayından bu yana Kürtlere yönelik ırkçı saldırıların bazıları şöyle:
17 Haziran: HDP İzmir İl Örgütü’ne yönelik silahlı saldırıda bulunan Onur Gencer partili çalışan Deniz Poyraz’ı katletti. Parti binasına zarar vererek, yakmaya çalıştı.
10 Temmuz: Konya’nın Meram ilçesinde bulunan Bahçeşehir Mahallesi’nde oturan Karslı Dedeoğulları ailesine 60 kişilik ırkçı grup saldırdı. Saldırı da 4’ü kadın 7 kişi yaralandı. Saldırganlardan onunun tahliye edilmesi ardından koruma verildiği ortaya çıktı.
14 Temmuz: HDP Marmaris ilçe binasına A.D.T. isimli bir kişi 2’nci kez saldırısına bulundu. Binaya kurşun yağdırdı. Saldırganın 2018 yılında da HDP’ye saldırdığı ve “mala zarar verme” suçundan işlem yapıldığı ortaya çıktı.
HDP Avcılar İlçe Eşbaşkanı Şemsettin Duman, evine silahlı saldırı düzenlendi. Duman, saldırıyı 15 Temmuz’da camda gördüğü mermi çekirdeği ile fark etti. Duman, 1 Haziran’da da polisler tarafından tehdit edilmişti.
15 Temmuz: HDP Esenyurt ilçe örgütüne bağlı Örnek Mahalle Temsilciliğinde görevli Sezer Öztürk’ün evinin duvarına ırkçı yazılama yapıldı. Öztürk’ün duvarına büyük harflerle “Alevi defol Kürt” yazıldı. Karakola şikayetçi olmaya giden Öztürk, yazıyı sanal medya hesabından paylaştığı gerekçesiyle “halkı kin ve nefrete teşvikten” işlem başlatmakla tehdit edildi.
19 Temmuz: Afyon’un Sultandağı Dereçine Beldesi’nde, berbere giden mevsimlik tarım işçileri “Kürtçe” konuştukları gerekçesiyle ırkçı saldırıya uğradı. Saldırıda dışarıda bekleyen 2’si kadın 7 kişinin kafalarından ve farklı yerlerinden yaralandı. Çalışmak için gelen Kürt aile Jandarma tarafından saldırı gecesi alelacele Diyarbakır’a gönderilmeye, yaralı Kürtler de tedavi edilmeden ifadeleri alınmaya zorlandı.
21 Temmuz: Ankara’nın Altındağ ilçesinde bulunan hayvan kesim alanında çıkan kavgada Kürt aile saldırıya uğradı. Aileden 4 kişi silahla yaralandı. Yaralılarını hastaneye kaldıran aile yakınları hastanede bekçi ve polis şiddetine maruz kaldı. Ailenin, polis ve bekçilerden şikayetçi olmamaları için tehdit edildi.
22 Temmuz: Konya’nın Meram ilçesine bağlı Çarıklıköy mahallesinde yaşayan Diyarbakırlı Dal ailesi Karahüyük Mahallesi’nde bulunan 60 kişilik ırkçı bir grup tarafından saldırıya uğradı. Jandarmanın gözleri önünde “terörist” denilerek saldırıya uğrayan aileden Hakim Dal yaşamını yitirdi. Valilik saldırıyı “husumet” olarak duyurdu.
3’ü çocuk 7 kişi öldürüldü
Irkçı saldırılar insan hakları kurumlarının raporlarına da yansıyor. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) 2020 yılına dair yayımladığı rapora göre, son 10 yılda 280 ırkçı saldırı yaşandı. 2020 yılında sadece İHD’nin tespitlerine göre 14 ırkçı saldırı olayında 3’ü Suriyeli çocuk olmak üzere 7 kişi öldürüldü. Söz konusu vakalarda en az 32 kişi de yaralandı. 2010 yılından bu yana 280 ırkçı saldırıda 15 kişinin öldürüldüğünü ve bin 97 kişinin de yaralandığı kaydedildi.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) verilerine göre ise, 2020 yılında 13 ırkçı saldırı yaşandı ve 3’ü çocuk toplam7 kişi yaşamını yitirdiği rapor edildi. Yaşanan saldırıda biri çocuk 8 kişi ise yaralandığı vurgulanırken, söz konusu ırkçı saldırıların 8’i mültecilere geri kalanın ise Kürtlere yönelik olduğu vurgulandı.
Adli vaka olarak yansıyan bu saldırılara dair ise yargı ve soruşturma mercileri tarafından Türk Ceza Kanunu’nda yer alan “nefret ve ayrımcılık” suçları kapsamında işlem yapılmadığı gibi saldırganların serbest bırakılması ve haklarında işlem yapılmaması ödüllendirme ve cesaretlendirme olarak yorumlanıyor.
Artan ırkçı saldırıları ve cezasızlık konusunu İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin ile HDP Hukuk ve İnsan Haklarından Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede değerlendirdi.
Siyaset dilinin yansımaları
Aynı zamanda İHD Irkçılık ve Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu’nda da çalışmalar yürüten Keskin, ırkçı saiklerle işlenen cinayet ve saldırıları yakından takip ettiklerini belirtti. Yapılan birçok saldırı ve yaşanan ölümlü vakalarda mahkemelerin ve savcıların ırkçı saik konusunu tartışmadığının altını çizen Keskin, yaşananların “adli vakalar” haline getirildiğini söyledi. Son günlerde saldırıların korkutucu boyuta ulaştığını hatırlatan Keskin, “Bu çok tehlikeli bir şey. Siyaset dilinin ayrıştırıcı ve ötekileştirici olması bu saldırıların artmasına neden oluyor. Bu kadar ayrıştırıcı dil kullandığında insanlar bu tür saldırıları kendilerine hak olarak görüyorlar” dedi.
‘Irkçı saik esas alınmalı’
Irkçı saiklerle işlenen saldırılara karşı yargının artık bir tutum alması gerektiğini vurgulayan Keskin, “Bu tür saldırılardaki ırkçı nitelik yargı tarafından ciddiye alınıp, araştırılmadıkça bu tür saldırılar devam eder. Deniz Poyraz’ın katledilmesi gibi. Onu da adli bir vaka gibi gösteriyorlar. Irkçılığın cinayet ve saldırı nedeni olarak ele alınması gerekiyor. Bu Türkiye’nin iç hukukunda da altına imza attığı uluslararası sözleşmelerde de var. Ama asla uygulanmıyor. Bu konuda savcılara esas görev düşüyor. Bu tür soruşturmalar gerçek nedenleri ve hukuka bağlı kalınarak, ele alınmalı. Maalesef yargı bağımlı olduğu için yargıdan beklentimiz yok. Biz İHD olarak, bu konuda duyarlılık çağrısı yapmaya çalışıyoruz” diye belirtti.
Cezasızlık cesaretlendiriyor
Irkçı saldırıların temelinde iki neden olduğuna dikkati çeken HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede de birincil sebebin iktidar ve onu destekleyen siyasi partilerin, ırkçı, tekçi, ayrımcı nefret söylemleri olduğunu belirtti. İkinci olarak da yargıdaki cezasızlık politikasının, bu saldırıları gerçekleştiren kişilere cesaret verdiğini ve adeta teşvik ettiğini dile getiren Dede, “Hem soruşturmaların etkin bir şekilde yürütülmemesi hem de yargılamaların adil olmaması, saldırganların hem kolluk hem de yargı mensupları tarafından korunması, kayırılması nefret suçu kapsamındaki saldırıları gerçekleştiren faillere cesaret veriyor” dedi.
Failler korunuyor
Irkçı saldırılara parti olarak da maruz kaldıklarını vurgulayan Dede, İzmir ve Marmaris saldırılarını anımsattı. Dede, “Saldırıların kesinlikle nefret suçu kapsamında değerlendirilmesi ve etkin bir şekilde kınanması gerekirken, saldırıların hemen akabinde iktidar partisinin sözcüleri ve bürokratlar, olayın adli bir vaka olduğu yönünde algı yaratmaya ve böylece daha ilk andan itibaren failleri koruma çabası içerisinde oluyor. Öte taraftan, caydırıcı ve önleyici tedbirler alması gereken kolluk, soruşturmayı yürüten savcı ve kovuşturma aşamasında yargı da bu tür saldırıları adli vakalar olarak görerek, önleyici ve caydırıcı bir süreç işletmek bir tarafa, faili koruyan kollayan, faillere cesaret veren bir yargı süreci işletiyorlar” diye konuştu.
Ayrımcılığa karşı mücadele
Dede, bu tür saldırılara karşı siyasetçilerin çok daha yapıcı ve toplumda ayrıştırmayı ve kutuplaştırmayı önleyecek bir dil kullanması gerektiğinin altını çizdi. Sürecin hem hukuken hem de siyaseten takipçisi olacaklarını da dile getiren Dede, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bu mesele aynı zamanda toplumsal bir mesele. Ayrımcılıkla mücadele ancak toplumda bir arada yaşama bilincinin arttırılmasıyla sağlanabilir. Siyasi iktidar ve ortakları toplumda; ayrımcılığı, kutuplaştırmayı körüklemeye çalışırken bizlerde demokrasi, özgürlük ve hak savunucuları olarak bizler, tüm farklılıklarımızla bir arada, birlikte yaşamı inşa etmenin dilini ve eylemini ısrarla savunacak ve geliştirecek, tekçi, ayrımcı, kutuplaştırıcı zihniyetin bu topraklardan silinmesi için mücadelemizi ısrarla sürdüreceğiz.”
MA / Berivan Altan