Hüseyin Aykol: Bugüne çıkardığımız 52 gazetede de ‘yayın anlayışımız, ülkemizdeki tüm devrimci-demokrat güçlerin ortak mücadelesine hizmet etmeli’ ilkesini uygulamaya çalıştık.
Adnan Genç
Dizimizin bu bölümünde; başından bugüne, muhabirlikten yayın yönetmenliğine değin her görevde başarıyla bulunan Hüseyin Aykol’la konuşacağız. Kendisine yaşanan zorlu oluşum ve var olma süreçleriyle birlikte gazetenin her saniyesini sorduk.
Çalıştığınız dönemi, bilebiliyorsanız öncesi ve bugüne kadar olan süreci; gözlemleyebildiğiniz kadarıyla, sizden dinleyelim. Böyle yeni ve bir tür muhalefet misyonu ile ‘piyasa koşullarına’ karşı mücadele eden gazeteler ve yayın organları, aynı zamanda birer okul gibidirler de. Özgür Gündem, böyle bir işlevi yerine getirebildi mi acaba? Çok sayıda genç, neredeyse bir lira telif – maaş almadan çalıştılar çünkü… Emek karşılığı nasıl ödendi; ödenebildi mi; ödenmemesi de anlaşılabilir bir dayanışma çabası mı sayılmalı?
Özgür Gündem gazetemiz, 30 Mayıs 1992 günü yayına başladı ama gerek muhabir ağı örgütlenmesi gerekse de editoryal olarak sıfırdan başlamadı. Önce haftalık Halk Gerçeği ile bugünkü HDK’nin ilk çabası-örneği sayılan Anti-faşist Cephe’yi oluşturan örgütlerin birlikteliğinde İstanbul’da bir gazete çıkarmanın zorluklarını tattık. Katılımcı tarafların yeterince sahip çıkmadığı Halk Gerçeği projesi tıkanınca yerine Yeni Ülke gazetesi, Kürt halkının ‘patron’luğunda çıkarıldı. Haftalık Yeni Ülke gazetemiz, daha ilk sayıda profesyonel olarak çalışmak üzere davet edilen gazeteci arkadaşlarımızın çoğunu işten çıkarmak zorunda kaldı. Çünkü ilk haftanın tirajı 1500 idi ve bu gelirle bırakın maaş ödemeyi, gazeteyi çıkaracak kâğıt bile alamazdık.
Yeni Ülke, Kürt illerinin neredeyse tüm köylerine ulaşan çoğu gönüllü, küçük bir kısmı profesyonel muhabir ağı ve Musa Anter, Yalçın Küçük gibi ismi çok iyi bilinen köşe yazarlarıyla tirajını 50 binlere kadar çıkardı. Kürt illerinde yaşanan gelişmeleri ve Batı’da gelişen Bahar eylemlerini vermekte haftalık gazete yetersiz kalınca, bu kez günlük gazeteyi örgütleme kararı aldık. Gazetenin basımı için bir-iki matbaadan söz aldık. Ancak gazetenin hazırlanacağı gazete merkezini sıfırdan oluşturmak için çok büyük paralar gerekiyordu. Söz konusu paranın Avrupa’da yapılan gecelerdeki bağışlarla toplanması pek kolay olmadı ve epeyce zamanımızı aldı.
Gazetemizin merkezini tefriş ettikten ve Yeni Ülke’nin muhabir ağını devraldıktan sonra, günlük gazeteyi her gün hat kaçırmadan çıkarabilecek bir yazıişleri kadrosuna ihtiyaç vardı. Yeni Ülke’den Özgür Gündem’e aktarabileceğimiz editörlerden -ben dahil- hiç kimsenin günlük gazetede çalışmışlığı yoktu. Bu nedenle, yapmamız gerekeni yaptık ve önce günlük gazetede çalışmış bir Genel Yayın Yönetmeni bulduk: Ahmet Kahraman. Gazetenin yazı işleri kadrosunu, o günlerde yeni kapanmış olan Güneş gazetesinden Ahmet Kahraman oluşturdu. Gazete yayınlanmaya başlamadan kısa süre önce Ahmet Kahraman, yayın yönetiminden ve hatta gazeteden ayrıldı ama gazetenin yayın kadrosu onun seçimiyle oluşmuştur. Daha sonra Genel Yayın Yönetmenliği’ne Ragıp Duran getirildi. Ragıp Duran da, bu işi gazetenin ikinci, bilemediniz üçüncü haftasında bıraktı. Çünkü bugün çok normal karşılanabilecek bir manşeti, o günlerde yapmak ‘gafletinde’ bulunmuştu: Bir gerilla annesiyle, bir asker annesi acısını paylaştırmak…
Gazetenin patronajında bulunan bizler, daha sonra birkaç değişik yayın yönetimi kurmaya çalıştık; ancak yönetim karmaşasını çözemediğimiz için yayına 15 Ocak 1993 günü ara verdik. Özgür Gündem, yeniden yayınlanmaya başladığında ve sonraki tüm gazetelerimizde yayın yönetimini dışarıdan gelen profesyonel gazetecilerin inisiyatifine bırakmaktan vazgeçtik. Yayın Yönetmeni’ne ve onun yazıişleri kadrosuna inisiyatif verildi, yönetimine karışılmadı; ancak çalışanlara para bulunması da yayın yönetiminin sorunu oldu. 2000 yılındaki “2000’de Yeni Gündem” gazetemiz haricinde köşe yazarlarına telif ödememe kararını hep uyguladık. Editoryaldaki gazeteci arkadaşlara, -para varsa- mümkün olduğunca eşit ücretler-harçlıklar verdik. Öğrenci iken bizde çalışan gençler, bizim gazetelerde mesleği en demokratik ortamda -ama çok çetin siyasi baskılar altında- öğrendi. Bizde mesleği öğrenip de, merkez medyada mesleğe devam eden, orada da başarılı olan epeyce gazeteci oldu. Orada önce vicdanlı gazeteci olmayı temsil ettiler. Sonra kimileri oraya uyum gösterip, insani anlamda savrulup gitti.
Meslek mensubu çalışanlarla işe başlayarak, göz dolduran bir çıkış yapmıştı gazete… Maliyet girdileriyle boğuşmak zorunda kaldılar. Matbaaları olmayınca, belirlenen saatlerde ve muhtemelen yeterince gazete gibi gazete olamadan, baskıya gitmek zorunda kalındı. Kent içi ve kent dışı hatlar kaçtı ve paralar çok çabuk bitti. Özgür Gündem için bugün; tamamıyla kendine özgü saysak da bir kurumsal yapı ve işleyişe kavuşulabildi mi? Ne diyorsunuz?
Özgür Gündem gazetesi çok kısa bir sürede 50 bin tiraja ulaştı. Bu başarıda gazetenin yayın yönetiminde bulunan profesyonel gazeteci arkadaşlarımızın rolünü görmezden gelemeyiz; ancak daha önce de belirttiğim gibi Yeni Ülke’de ulaştığımız 50 bin tirajlı haftalık gazetenin attığı temelleri unutmamak gerek. Dahası ülkemiz, Bahar Eylemleri’yle 12 Eylül Faşist Diktatörlüğü’nden çıkış dönemindeydi. Bu çıkışta, yeni dergiler yayına başlıyor, yeni partiler kuruluyordu. Daha sonra Evrensel’i ve ardından da Birgün’ü kuracak olan kadroların sözcüleri, gazetemizde yazmaya başlamış durumdaydı. Yani Özgür Gündem, o dönemdeki tüm devrimci-demokrat güçler için bir nevi kürsü haline gelmişti. Profesyonel kadro, elinde bu denli bol malzeme -haber ve köşe yazısı yani- varken, başarısız olsaydı, şaşırtıcı olurdu. Yani başarılı oldular; çünkü profesyonel gazetecilerdi demek yanlış olur.
Gazetemizin idari yönetiminin de Yeni Ülke deneyimi haricinde başka gazete yönetimi tecrübesi yoktu. Ancak olmayan paranın yönetiminde başarısız olundu denemez. Gazetenin sahipliğinde 10 civarında ortaktık. Ortakların çoğunun maaş dışında geliri yoktu. Parası olan birkaç ortak da, gazetenin kasasına para koymuş falan değillerdi. Söz konusu kişiler, en fazla MKM ya da Kürt Enstitüsü gibi kurumlar için kiralanan yerlerin tefrişinde falan yardımcı oldular. Bize dışarıdan bol miktarda para yardımında bulunan kimse hiç olmadı. Kazanılan belediye başkanlıklarının bize verdiği bayram benzeri özel günlere ait ilanlara ulaşıncaya kadar bizim tek gelirimiz gazete satışı oldu. Ticari ilan almaya kalktığımızda da biraz tuhaf kaçıyordu işin doğrusu. Promosyonlarla gelir yaratma, gelir bulma konusunda Özgür Gündem idari yapısı başarılı olamadı ama bu sonuç da onların kabahati değildi. Gazete için sadece haber toplarken değil, gazeteyi bayide ve elden satılması konusunda da önümüzde hep ölümcül engeller oldu. Gazeteyi ne kadar ‘profesyonel’ çıkarırsak çıkaralım; tirajını birkaç yüz bine yükseltemezdik yani.
Acaba Özgür Gündem’de bir tür ‘patron katı’ olabilir mi? Yani, bir gölge yönetmen ve başka müdahiller, var mıydı? Bunların etkisi ne oldu, neye mal oldu? Kadro yenilenmeleri daima heyecan yaratır ve okura da yansıtılabildiği ölçülerde; verimli sonuçlar sağlar. Acaba Özgür Gündem gazetesi, yenilenmelerden yorgun düştüğü de olmuş mudur? Çünkü pek çok kayıp, faili meçhul ve başka kayıplarınız oldu. Ne dersiniz bu gelişmelere?
Yeni Ülke, benim çok kısıtlı bir yayın kadrosuyla yönettiğim haftalık bir gazete idi. Gazetedeki yönetim anlayışım, işine karışılmamasını isteyen bir teknik direktör gibiydi. Nitekim bana şöyle bir gazete çıkarmanı istiyoruz, denmiş ve ayrıntılarda bana kimse -gazeteyi çıkaran şirket ortakları- karışamamıştı. “Şu köşe yazarı gazetede mutlaka yazmalı, şu karikatürist bundan sonra gazetemizde çizecek,” denilemedi. Böylesi isim önerileri geldiğinde, ben uygun görürsem işe aldım. Yani çizgimize uyup-uyamayacağını benimle birlikte şirketin ortağı durumundaki kişiler değil -ki imtiyaz sahibi onlardan biriydi- nihayetinde ben karar verdim. Yeni Ülke’yi çıkaran şirketin ortakları, en fazla senin çizgin artık bize uymuyor, deyip beni görevden alabilirlerdi ama bu yaşanmadı.
Ancak yedi ay süren ilk Özgür Gündem gazetesindeki yönetiminde oluşan aksaklıklar-eksiklikler, sadece gazete ‘patronajının’ değil, (nitekim DEP’liler meclise girme sürecindelerdi) gazeteye bir şekilde omuz veren her çevrenin gazeteden beklentisinin büyük olmasından kaynaklandı. Düşünün günümüzde neredeyse tüm derdi bizden ayrı bir kulvarda olduğunu gösterme çabasında olan Birgün ve o kadar olmasa da ayrı kulvarda olmanın kendisi için daha yararlı olacağını düşünen Evrensel’in yönetici kadroları bizde köşe yazısı yazıyor ve haberlerinin bizde daha iyi görülmesinin mücadelesi veriyordu.
O günden bugüne çıkardığımız 52 gazetede de “yayın anlayışımız, ülkemizdeki tüm devrimci-demokrat güçlerin ortak mücadelesine hizmet etmeli” ilkesini uygulamaya çalıştık. Faili meçhul cinayetler, gazete yönetiminin moralini etkiledi; ancak yönetimden kaçışa neden olmadı. Editör ya da muhabir arkadaşlarımızdan da korkarak bizden ayrılan neredeyse hiç düzeyindedir. Ancak milletvekilliği ve belediye başkanlığı için gazetelerimizden ayrılan arkadaşlarımızın yerini de doldurmayı bildik.
Özgür Gündem’in aslında bunca öznel ve nesnel zorluklara karşın bir gazete olarak var olması gerekiyor bence… Yeterince gazetecilik yapıyorlar mı? Bugün arzulanan noktada bir gazete mi? Ne dersin?
Yeni Ülke’de temelleri atılan ve Özgür Gündem ile ülkenin diğer devrimci-demokratik güçlerinin dinamikleriyle ortaklaştırılmaya çalışılan gazetecilik anlayışımız -belki daha da yüksek yerlerde olması arzulanabilir ama- son derece başarılı olmuştur. Bugün Türkiye, Suriye, Irak ve Avrupa’da 500 civarında ‘kadrolu’ çalışanla gazetecilik yapıyoruz. Beşten fazla ajans ile haber-içerik topluyor ve bunları günlük gazeteler ve televizyon kanallarımızda okurlarımıza-izleyicilerimize sunuyoruz. Dünyanın dört bir yanına ulaşan televizyon kanallarımızın sayısı 10’u geçti. Özellikle televizyon yayıncılığında açtığımız çığırda “Irak Kürt Federe Devleti’nde KDP ve YNK televizyonlarının kuruluşunda sadece yol göstermedik; aynı zamanda ilk kadrolarının çoğunu da biz verdik.
Bugün Türkiye’de AKP’nin resmi havuz medyasından sonra ikinci büyük medya grubu, bizimkidir. Tıpkı AKP-MHP hükümetinin gerçek alternatifinin HDP oluşu gibi. Bizi bu denli başarılı kılan husus, ücretlerinin ödenmesi aksamayan profesyonel gazeteciler ve maliyesi sağlam idari kadro değil, kendi içeriğini-haberini kendi toplayan ve bunu ajanslar kurarak kurumsallaştıran gazetecilik anlayışımızdır. Dahası yaptığımız gazeteyi sadece resmi dağıtım şirketlerinin insafına bırakmayan yaklaşımımızdır. Öncelikle hep kendi dağıtım ağımıza güvendik. Kendi muhabir ve dağıtım ağımız bizi okurumuzdan koparmadı. Aynı yaklaşımı televizyon kanallarımız için de söyleyebiliriz. TV kanallarımız Türksat’a ve RTÜK kurallarına mahkum olsaydı, daha da fazla engellenebilir ve izleyicimize ulaşmakta epeyce zorluk çekerdik. Bu arada, HEP-DEP geleneğinin halkta karşılığı olmasa, gazetelerimiz ve televizyon kanallarımızda da bugünkü başarıyı yakalayamazdık.