Ankara Barosu, “Ankara Barosu tarihinde hiçbir zaman dini değerleri aşağılamadığı gibi, görevi gereği Anayasa ile güvence altına alınan din ve vicdan hürriyetinin her zaman savunucusu olmuştur” dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın LGBTİ+ bireylere yönelik sözlerine tepki gösteren Ankara Barosu, ‘halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri aşağılama’ suçu iddiasıyla başlatılan soruşturmanın ardından yeni bir açıklama yaptı.
Diyanet İşleri Başkanı’nın sözlerine dair yapılan açıklamayı, “Avukatlık Kanunu’nun barolara yüklediği insan haklarını koruma görevi gereği sorumluluğumuz olduğu gibi Anayasanın ikinci maddesinde vücut bulan laik ve sosyal bir hukuk devletinde yaşamanın gereğidir” ifadeleriyle savunan baro, ifadelerin suç unsuru taşımadığını belirtti.
‘Cinsel kimlik temelli ayrımcılık yasak’
Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’nin üçüncü maddesinin, cinsel yönelim ve cinsel kimlik temelli ayrımcılığı yasakladığını hatırlatan Ankara Barosu, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesi de ayrımcılık yasağını açık olarak düzenlemiş olup, yerel mevzuatımızda ise nefret söylemi TCK 216. maddesinde açıkça yasal yaptırıma tabi tutulmuştur” dedi. Baronun açıklaması şu şekilde sürdürdü:
Kitleleri hedef göstermek suç
“Laik devlette yönetim din kurallarına göre değil, toplumun ihtiyaçları doğrultusunda akılcı ve bilimsel verileri esas alan beşeri iradeye dayanır. Kurumları temsil edenlerin yaptıkları açıklamalarda da yasalara, Anayasa’ya ve tarafı olduğumuz uluslararası anlaşmalara uygunluk aranır ve beklenir. Yasa önünde eşit insanların bir kısmını ötekileştirilerek aşağılamak ve kitlelere hedef göstermek açıkça suç olup hiçbir kurum veya kuruluşun temsilcisi yasal düzenlemelerin üstünde imtiyazlara sahip değildir.”
Çarpıtılma çabası var
Görevi gereği yaptıkları 26.04.2020 tarihli açıklamanın bir cümlesinin alınarak sosyal medyada organize bir şekilde çarpıtılma çabasına dikkat çeken Baro, açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Laik devlet sisteminden uzaklaşılma arzusuna ve uzun zamandır her fırsatta saldırılan İstanbul Sözleşmesi’nin feshine dönük olması hiç de şaşırtıcı değildir. İnsanlık tarihi; zamandan ve coğrafyadan bağımsız bir şekilde çağlar boyunca kanla, nefretle, bir kesimin diğer kesimi ötekileştirip maddi ve manevi dünyada yok etme çabalarıyla geçmiştir. Bu çerçevede, anılan yazı içeriğindeki ‘çağlar öncesine ait’ söylemi, İslam temelinde dini değerleri değil coğrafyadan ve tüm dinlerden bağımsız olarak dünya tarihinde çağlar boyunca yaşanan trajedilere vücut veren ayrımcı ve ötekileştirici zihniyeti ifade etmektedir. Zira yaşadığımız dönemde insan onuru, uluslararası sözleşmeler ve iç hukukla güvence altına alınmıştır.”
Ayrımcı ve ötekileştirici zihniyetin tam karşısındayız
“Uluslararası ve ulusal düzenlemelerle yasal güvence altına alınmış bulunan en temel insan haklarını savunmaya dönük ve hiçbir suç unsuru içermeyen bu açıklamamız nedeniyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkımızda soruşturma başlatıldığını öğrenmiş bulunuyoruz. Ankara Barosu tarihinde hiçbir zaman dini değerleri aşağılamadığı gibi, görevi gereği Anayasa ile güvence altına alınan din ve vicdan hürriyetinin her zaman savunucusu olmuştur. Bizler laik, demokratik ve aydınlık Türkiye Cumhuriyeti’nde bir hukuk devleti güvencesinde yaşamak için bedel ödemek gerekiyorsa insan haklarının ve insan sevgisinin yanında; karanlığın, ayrımcı ve ötekileştirici zihniyetin ise tam da karşısında durduğumuzu tarih önünde bir kez daha tüm kamuoyuna saygı ile arz ederiz.”