Prof. Dr. Mustafa Durmuş
Dünya işçilerinin “dayanışma ve mücadele günü” olarak tarihe geçen 1 Mayıs, bu yıl Koronavirüs salgını nedeniyle sokaklarda, yığınsal katılımlarla, mitinglerle kutlanamıyor. Ancak bu durum 1 Mayıs’ın işçiler ve emekçiler için en önemli günlerden biri olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor.
Bu sefer evlerimizin balkonlarında, pencerelerimizde saat 21.00’de hep birlikte alkışlarla, 1 Mayıs marşını söyleyerek kutlayacak ve belki de şu ana kadar gerçekleşen en büyük katılımlı sanal mitingi yapacağız.
1 Mayıs’ı kutladığımız günde dâhil, yaşamakta olduğumuz Korona salgını şu ana kadar milyonlarca insanın hastalanmasına, yüz binlercesinin ölümüne, evlerde mahsur kalmasına, on milyonlarca işçinin işsiz ve gelirsiz kalmasına, kısaca çok sayıda sosyal ve ekonomik soruna neden oldu, olmaya devam ediyor.
Dayanışma: 1 Mayıs’ın da korona salgını ile mücadelenin de ortak noktası
Diğer yandan bu salgın, sosyal dayanışma, halkların kendi aralarındaki dayanışma gibi bazı insani ve toplumsal görevlerimizi ve işçi sınıfına ait bir önemli gerçeği de bizlere bir kez daha hatırlattı:
İşçi sınıfı olmadan yaşam da olmuyor, dünya dönmüyor. Bu gerçeği salgın sırasında, özellikle de tüm sağlık emekçileri, gıda üreten işçiler, hijyen-temizlik işçileri, süpermarket çalışanları, fırın işçileri, tarım işçileri, kamyon ve otobüs şoförleri, eczane çalışanları, evlerimize fedakarca gıda vs. getiren kuryeler ve dağıtım işçileri bizlere gösterdiler.
Sosyal yeniden üretim işçilerinin açığa çıkan önemi
Çok büyük bir kısmı kapitalist iş bölümüne uygun olarak toplumsal hiyerarşinin en altlarında kendilerine yer bulabilen, düşük ücretlerle, sağlıksız ortamlarda, güvencesiz çalıştırıldıkları gibi, aşağılanan, fiziki ve sözlü saldırılara uğrayan bu emekçiler salgın günlerinde canları pahasına halkın sağlığını korumak ve evlerinde mahsur kalanların ihtiyaçlarını karşılayabilmek için büyük bir özveriyle çalıştılar.
Böyle işlerde çalıştırılanların çok büyük bir kısmının kadın işçilerden oluşması ise feminizmin sosyal yeniden üretimle ilgili tezlerini de doğruluyor. (1)
Bizatihi artı değer yaratan sanayi proletaryasının önemli bir kısmı da salgın yüzünden işlerinden çıkartıldı, ücretsiz izine tabi tutuldu, kısaca mevcut işsizler ordusuna katıldı.
Açlık ücretinin yarısına mahkûm edilen işçi sınıfı
Türkiye’de işçilerden aylık 1.177 lira gibi asgari ücretin yarısı kadar bir ücretle bu zor dönemi geçirmeleri istendi. Çalıştırılmaya devam edenlerse, kalabalık işyerlerinde, yeterince maske ya da dezenfektan imkânı olmadan üretim yapmaya zorlandılar.
Kapitalizmin en gelişkin olduğu ABD’de bile sadece son 6 hafta içinde 30,3 milyon işçi işsiz kalırken (bazı eyaletlerde resmi işsizlik oranı yüzde 20’yi aştı), (2) bunların çoğunluğu işsizlik yardımlarını içeren çeklerini hala alamadılar. Bu nedenle de kredi kartlarına yüklenerek ihtiyaçlarını karşılamak yani daha da borçlanmak zorunda kaldılar.
Türkiye’de Korona öncesinde resmi işsizlik oranı yüzde 14’e yaklaşmış ve işsiz sayısı 4,5 milyonu bulmuştu. Geniş tanımlı işsiz sayısının ise 7,5 milyon civarında olduğu biliniyordu.
Türkiye’de 6,5 milyon, dünyada 305 milyon korona işsizi
Bir çalışmaya göre, Koronavirüs salgının ardından tarım-dışı iş gücü talebinin yüzde 19 – 29 oranında azalması bekleniyor. İş gücü talebindeki azalmanın (beklendiği gibi) istihdam kaybına yol açması durumunda, işsizler ordusuna 4,2 – 6,5 milyon kişinin daha katılması hayli muhtemel. (3) Böylece 10 milyon civarındaki resmi işsiz ile işsizlikte gerçek anlamda bir patlama yaşanmış olacak.
Uluslar arası Çalışma Örgütü’nün (ILO) son raporu ise işsizlik felaketinin boyutlarını gözler önüne seriyor. (4) Korona salgını nedeniyle küresel olarak ekonomilerin kapanmalarından ötürü, bu yılın ilk 3 ayındaki iş kaybı toplam çalışılan saat miktarının yüzde 10,5’ine yükseldi. Bu oran 305 milyon tam zamanlı işçiye denk düşüyor (bu veriler örgütün bir önceki raporunda yüzde 6,7 ve 195 milyon olarak tahmin ediliyordu). Kabaca, Korona salgını küresel çapta 305 milyon işçiyi işsiz bıraktı.
Rapora göre, Koronavirüs yüzünden her 5 işçiden 3’ü kısmi ya da tam kapanmadan etkilendi. En çok etkilenen sektörler imalat, konaklama, gıda, perakende, idari faaliyetler olurken, bu sektörlerde küresel çapta toplamda 1,3 milyar işçi çalışıyor.
Bunlar toplu işçi çıkarımına maruz kaldılar, ücretleri fiilen düşürüldü, çalışma saatleri azaltıldı. Sayıları küresel çapta 1,6 milyarı bulan kayıt dışı çalışan işçilerse bu durumdan çok daha ağır bir şekilde etkilendiler.
Göçmen işçilerin aileleri zorda
Korona ayrıca son 40 yıllık neo-liberal dönemde oluşturulan küresel tedarik zincirini de tahrip etti. Bu zincirin halkalarının çok büyük bir kısmını Güney ülkelerinin proletaryası oluşturuyor. Böylece bu kriz Kuzey’in gelişkin kapitalist ekonomilerinin kârlarını azaltırken, Güney’in yoksul ülkelerinde devasa işsizliğe ve Kuzeyde çalışan göçmen işçilerin de geride bıraktığı ailelerine para gönderememelerine neden oldu. Bu gelirlerle yaşamlarını sürdüren Bangladeş, Hindistan, Sri Lanka gibi ülkelerin yoksul halkları bu kez açlık tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar.
Göçmen işçilerin ülkelerine gönderdiği paraların; 1 milyardan fazla insanın hayatta kalmasını sağlayan, yoksul ve korunmasız haneler için adeta bir sığınak işlevi gördüğü ileri sürülüyor.
Öyle ki 2019 yılında, 200 milyon göçmen işçi evlerine tahminen 715 milyar dolar gönderdi. Korona salgını sonrasında bu işçilerin önemli bir kısmı işsiz kaldıklarından ve devlet yardımlarından da yararlanamadıklarından dolayı, hem kendileri sıkıntıya girdi, hem de evlerine gönderdikleri bu paralar ciddi ölçüde azalmaya başladı. Bunun sonucunda, göçmen işçilerin daha düşük ücretli işlerde, kötü çalışma koşullarında ve virüs kapma riski altında çalışmaya devam etmekten ya da evlerine dönmekten başka çareleri yok gibi görünüyor. (5)
Açlık kapıda
Yani artık salgın, hastalık ve ölüm endişesinin yanı sıra, giderek artan bir biçimde işsiz ve aç kalma endişesi hâkim olmaya başladı.
Nitekim Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı’nca yayınlanan bir rapor; (6) eğer acil olarak önlem alınmaz ve yeterli finansman bulunmazsa Korona salgınının günde 300.000 insanın açlıktan ölümüne neden olacağını ve birkaç ay içinde 130 milyon insanın daha açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya kalacağını açıkladı.
İşe geri dönüşler yeni ölümlere davetiye çıkartıyor
Salgın dünyada can almaya devam ediyor. Bilim insanlarının raporlarında işe geri dönüşlerin, ikinci bir salgın dalgasına neden olabileceğini vurgulayarak, çok riskli olacağını belirtmelerine rağmen (7), başta ABD ve diğer Merkez ekonomiler üzere neredeyse tüm hükümetler Mayıs ayının ortalarından itibaren işçileri işlerine geri döndürerek, kapitalist sınıfın bu dönemde kaybettiği kârı yeniden yaratmaya çalışıyorlar.
Gerek kapitalist sınıf, gerekse de devletler bu davranışlarıyla, kapitalizmin işçi sınıfı ve onun emeğinin sömürüsünden elde edilen artı değer olmadan ayakta kalamayacağı gerçeğini (farkında olmadan) gözler önüne sergiliyorlar. Aksi halde işçileri fabrikalara işyerlerine geri çağırmaya gerek kalmaz, verdikleri asgari ücretlerle aşağıladıkları, önemsizleştirdikleri, açlığa mahkûm ettikleri işçilerinin yerine kendileri işbaşı yapabilir ya da çok övündükleri robotları işe çağırabilirlerdi.
Marx bir kez daha haklı çıktı
Ayrıca salgının henüz ortasında iken (günlük vaka sayısı hala 76.000 civarında ve günlük ölen sayısı 6.400 civarındayken) işçileri işe geri döndürmek için bu kadar acele etmeleri, başta Emek-Değer Yasası ve Sermaye Birikimi Yasası olmak üzere Marksist Ekonomi Politik Yasalarının (bir kısım Marksist sol içinde dahi artık modası geçtiği iddiasıyla reddedilen) hala geçerli olduğunun da bir kanıtı.
Bu yasalar, kapitalist sistemde üretimin, doğrudan insan ihtiyaçlarını karşılamak yerine, (asıl olarak) sermaye birikimi ve kâr yaratılması için yapıldığını, sermaye birikiminin kaynağında ise kârın olduğunu ve onun da kaynağında artı değer sömürüsünün olduğunu ileri sürüyor.
Böylece ortaya çıkan değer, onun için harcanan toplumsal emek tarafından belirlenir. Bu yüzden de bu emeğin sahibi olan işçi sınıfı bu toplumun en temel unsuru ve dönüştürücü öznesidir.
Kısaca bu salgın (reddedilemez bir biçimde) değerli olan her üretimde insan emeğinin merkezi öneme sahip olduğunu gösterdi. Federici’nin dediği gibi: “İnsan bedeni ve onun sahip olduğu emek gücü kapitalizm tarafından şu ana kadar yaratılmış en önemli makinedir”. (8)
Kârın kaynağı: Artı değer sömürüsü
Kâr-artı değer ilişkisi ve ekonomik kriz olgusunu anlayabilmek için “sermaye çevrimlerine” yakından bakmak gerekiyor. Bu çevrimler şöyle gerçekleşiyor:
(Para—–Meta)——-(Üretim)——(Daha fazla Meta—–Daha fazla Para).
Böylece para, sermayeye (önemli bir kısmı da sabit sermaye biçiminde
yatırımlara) dönüşüyor. Ancak para, üretim sürecinde kullanılmazsa, yani
ücretli emek sömürüsü gerçekleşmezse, sermayeye (ve servete) dönüşmüyor. Yani
tek başına para sahibi olmak yeni değer yaratmak için yeterli değil. Böylece
dolaşıma sokulan ilk paranın değerindeki artış ‘artık değer sömürüsü’ ile gerçekleşmiş oluyor.
Kapitalizmin yaşadığı ekonomik krizlerde ise; bu döngüde sistemin iç çatışmalarından doğan bir tıkanma görülürken, Koronavirüs salgını ile birlikte farklı bir şey gerçekleşti ve salgının yayılmasını önlemek için alınan tedbirler nedeniyle fabrikalar kapatıldı, istihdam azaltıldı, kısaca üretim ve ticaret durduruldu.
Bir başka anlatımla salgınla birlikte, Çin’den başlayarak dünyaya yayılan karantinalar ve tam ve kısmi kapanmalar sonucunda üretim fiilen durma noktasına geldi. Öyle ki dünya işçi sınıfının yüzde 81’inin bu kapanmalardan etkilendiği tahmin ediliyor.
Emek sömürülemediğinde ne olur?
Böylece hem üretim yapılamadığı, hem de emek sömürüsü gerçekleştirilemediği için yeterince artı değer sömürüsü yapılamaz, kâr çıkartılamaz oldu. İşte kapitalizmin işleyişi açısından sürdürülemez bir durum olan bu duruma bir son verebilmek için salgın nedeniyle evlerine gönderilen işçilerin en azından bir kısmı (çalışmaya devam edenlerin yanı sıra) tekrar geri çağrılmaya başlandı. İşe dönüş ile ilgili olarak yapılan tüm hazırlıkların arkasındaki düşünce tam da bu.
Marx 152 yıl önce bu durumu şu sözlerle ifade etmişti:
“Bırakın bir yılı, birkaç hafta süresince çalışmayan bir ulusun yok olacağını çocuklar dahi bilirler. Yine her çocuk farklı ihtiyaçları karşılamak üzere üretilmiş bulunan ürünlerin farklı miktarda toplumsal emeği gerektirdiğini bilir.
Bilim ise değer yasasının tam olarak geçerliliğini sergiler”. (9)
Sonuç olarak, bu salgın ücretli, ücretsiz, kayıtlı, kayıt dışı, hastanelerde, alt yapı işlerinde, evlerde, AVM’lerde, bankalarda, tarımda ya da muhtelif sanayi üretiminde, fabrikalarda, kısaca hayatın her alanında çalışan işçilerin ne denli önemli olduğunu bir kez daha gösterdi.
Böyle bir dayanışma ve mücadele gününde, dünya işçi sınıfının, sahip olduğu bu sosyal gücü kapitalizm sonrası sınıfsız ve sömürüsüz bir toplum ve dünya yaratma mücadelesinde kullanması gerektiğinin bilincinde olması gerekir. Çünkü o durduğunda dünya durur. Ya da o yürüdüğünde, hayat da yürür.
Bu bilinç ve örgütlülükle dünyayı doğa ile uyumlu olarak sürdürülebilir ve herkes için huzur ve barış içinde yaşanabilir bir hale ancak o getirebilir.
Yaşasın 1 Mayıs!
DİP NOTLAR:
- “Milyonlarca Kadın Nasıl En Temel İşleri Yapan İşçiler Haline Geldi”, (How Millions of Women Became the Most Essential Workers in America, Campbell Robertson & Robert Gebeloff, NYT, Çeviri: Gülnur Elçik), http://disk.org.tr (23 Nisan 2020).
- https://wolfstreet.com/2020/04/30/week-6-of-the-collapse-of-the-u-s-labor-market (30 April 2020).
(3) Erol Taymaz, “Covid-19’la istihdam kaybı görülmemiş düzeye çıktı”, https://yetkinreport.com/2020/04/30/turkiyede-covid-19-ve-istihdam-kayiplari (30 Nisan 2020).
(4) ILO: “As job losses escalate, nearly half of global workforce at risk of losing livelihoods”, https://www.ilo.org/global/about-the-ilo/newsroom/news/WCMS_743036/lang–en/index.htm (29 April 2020)
(5) Vincent Guermond, Kavita Datta, “Coronavirus pandemic could hit the billions migrant workers send home in cash”, https://theconversation.com/coronavirus-pandemic-could-hit-the-billions-migrant-workers-send-home-in-cash (18 April 2020).
(6) World Food Programme warns: COVID-19 pandemic will cause “famines of biblical proportions”, https://www.wsws.org (23 April 2020).
(8) “A crisis like no other: social reproduction and the regeneration of capitalist life during the COVID19 pandemic”, https://mronline.org (23 April 2020).
(9) Marx-Engels Correspondence 1868, “Marx To Ludwig Kugelmann In Hanover” (London, 11July1868, https://marxists.architexturez.net/archive/marx/works (30 Nisan 2020).