Adnan Genç
Ulusal nitelikli gazetelerden sayılacak ama hem satış/pazarlama olanakları kısıtlı; hem de siyasal baskılar karşısında daima zor durumda bırakılan, görece ‘küçük’ gazetelerimiz var… Bunlardan birinin kurucu kadrosunda olan değerli dostum ve yazar Aydın Çubukçu ile konuşup; gazetenin kendi döneminde ve gözlemleyebildiği kadarıyla bugüne değin, yaşadığı süreçleri dinlemek istiyoruz. Çünkü başlarda olduğu kadar şimdilerde de hep zorluk çeken yayın organlarından olan Evnensel’in macerası çok ciddi bir doktora konusu olabilir. İlk günlerinde ortalama 100 kişiyle çalışan gazete; bu kadronun çoğu ‘sarı basın kartı’ sahibi ve/veya deneyimli gazetecilerden oluşan bir kadroyu istihdam etti. Ama çok kısa bir sürede hemen tüm gazeteciler ya istifa ettiler, ya da ayrılmak zorunda kaldılar…
Başlıktaki ‘gizemli E’ üzerine yazayım biraz; gazetenin adı belli olmuştu ama bir logosu yoktu ve tabii henüz sayfa düzenini de oluşturmamıştık… Çok önemli bir grafikere gittik. Teşvikiye’de koca bir binası, yüz kadar çalışanı ve her merdiven boşluğundaki nişlere koyduğu pek çok ödül arasından büyücek odasına girdik. Konuştuk ve mümkünse bize logo ve sayfa tasarımını hemen yapmasını istiyoruz… Adam iki saate yakın sordu, dinledi, not aldı ve sonra yaparım bu işi, dedi. 6 ay sonra gelin ilk örneklere bakalım, dedi. Bize iki hafta sonra gerekliydi. Neyse ki, şahane öğrencisi; o tarihte bile evinden ve kendi odasından büyük otomobil firmalarına reklam yapabilen Yetkin Başarır’a işi havale etti. Yeni çalışma arkadaşımız hem yetkin hem de başarılı biriydi doğrusu. Ters E onun fikridir; ‘Başkan bir dünyayı temsil eden bir terslik olsun’ dedik birlikte ve yaptık. Sayfaları da hazırlayıp, arkadaşlarımızın beğenisine sunduk. Durum budur…
Çalıştığınız dönemi, bilebiliyorsanız öncesi ve bugüne kadar olan süreci; gözlemleyebildiğiniz kadarıyla, sizden dinleyelim. Böyle yeni ve bir tür muhalefet misyonu ile ‘piyasa koşullarına’ karşı mücadele eden gazeteler ve yayın organları, aynı zamanda birer okul gibidirler de. Evrensel, böyle bir işlevi yerine getirebildi mi acaba? Çok sayıda genç, neredeyse bir lira telif – maaş almadan çalıştılar çünkü… Emek karşılığı nasıl ödendi; ödenebildi mi; ödenmemesi de anlaşılabilir bir dayanışma çabası mı sayılmalı?
– Senin de tanık olduğun gibi Evrensel, kuruluşundan bugüne kadar birkaç evreden geçti. Önce, ülkede ciddi ve dirençli bir muhalif gazete ihtiyacını karşılamaya yönelik bir kurucu kadrosuyla yola çıktı. Genç ama deneyimli bir kadroydu bu. Yalnız gazeteciler değil, akademisyenler, edebiyatçılar, geçmişte yalnızca dergi-kitap deneyimi bulunan yayıncılar, her işten anlayan aydınlar (ironi olsun diye söylemiyorum bunu; bizim solumuzda böyle ilgi alanı geniş, birikimli insanlar çoktur) bu kadroda yer alıyordu. Ayrıca, eli kalem tutan, yaygın ilişkileri olan işçiler ve öğrenciler de gazete kadrosundaydı. Böylece bilgisini yalnızca gazeteyi çıkarmak için değil, birbirini geliştirmek için de kullanıp paylaşan, birbirini eğiten bir topluluk ortaya çıktı. Kimileri için rahatsızlık nedeni olabilir ama her kafadan pek çok güzel ve farklı ses çıkıyordu ve bu gazetenin sonraki evrelerinde de süren bir gelenek kaynağı oldu. 25 sene içinde yüzlerce insan geçti gazetenin mücadele sürecinde. Pek çoğu daha iyi ücret veren büyük gazetelerde, televizyonlarda iş buldu, kimileri inatla Evrensel’in içinde kalarak gelişmelerini sürdürdü. Bu anlamıyla evet, Evrensel güzel bir okul oldu. İlk çıktığı yıllarda ilkokul öğrencisi olan çocuklar yönetiyor, çıkarıyor gazeteyi şimdi.
Ama bunun kadar önemli bir başka okul olma özelliği var. Yaşamının bir noktasına Evrensel “işçi basını” kavramını geliştirmeye yöneldi. “Günlük işçi basını” süreci başlı başına farklı bir okul, hatta o geniş anlamıyla bir ekol oldu. Dediğin gibi, belki asıl bu yanıyla bir doktora konusu olabilir.
Sorunun ikinci bölümüne kısaca şöyle cevap verilebilir: Gazetenin çalışanları, hemen hemen boğaz tokluğuna, zaman zaman da üste para vererek çalıştı.
Meslek mensubu çalışanlarla işe başlayarak, göz dolduran bir çıkış yapmıştı gazete… Maliyet girdileriyle boğuşmak zorunda kaldılar. Matbaaları olmayınca, belirlenen saatlerde ve muhtemelen yeterince gazete gibi gazete olamadan, baskıya gitmek zorunda kalındı. Kent içi ve kent dışı hatlar kaçtı ve paralar çok çabuk bitti. Evrensel için bugün; tamamıyla kendine özgü saysak da bir kurumsal yapı ve işleyişe kavuşulabildi mi? Ne diyorsunuz?
– Evet, “kendine özgü” bir kurumsal yapısı var. Buna, siyasi ve ideolojik çizgi diyebiliriz. Bunu Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, bir söyleşisinde çok özlü anlatmıştı. Gazetenin temel ilkesi, “5N1K+11. Tez!” Dolayısıyla gücünü ve maddi kaynağını hareket halindeki, değişim isteyen kitlelerden alma ilkesine dayanmaktadır. Binlerce işçi ve emekçinin özverisine, demokrasi mücadelesinin içinde kazandığı bir dayanışma ve destek gücüne sahip olabilmiştir. Başlangıçta, “milyonerlerin değil, milyonların sesi” demiştik, milyonlarca insanın değilse de kesinlikle binlerce insanın kendi gazetesi olarak benimsediği bir gazete olabilmiştir.
Acaba Evrensel’de bir tür ‘patron katı’ olabilir mi? Yani, bir gölge yönetmen ve başka müdahiller, var mıydı? Bunların etkisi ne oldu, neye mal oldu? Kadro yenilenmeleri daima heyecan yaratır ve okura da yansıtılabildiği ölçülerde; verimli sonuçlar sağlar. Acaba Evrensel gazetesi, yenilenmelerden yorgun düştüğü de olmuş mudur?
– Kuşkusuz gazetenin özgün siyasi ve ideolojik çizgisi gazetenin karakterini belirler. Bunun dışında bir “patron” yoktur. Ama bu katı yasakçı bir kurum değildir. Son Anayasa oylaması sırasında, köşe yazarlarımız arasında “yetmez ama evet” diyenler vardı. Yazıları hiçbir zaman müdahaleye uğramamıştır, kesinlikle sansürlenmemiştir. Manşet HAYIR derken, içeride “ama biraz da evet” diyenler olmuştur. Böyle bir nedenden ötürü kimse kovulmamış, ama yazar ya da gazetecilerden bazıları, “ben burada olmasam sizin için daha iyi olacak” deyip ayrılmıştır; “daha iyi” olmayacağına ikna edilmeye çalışılmıştır, kimileri ikna olmuştur, kimileri kendi kararını uygulamıştır. Evet, bu ayrılmalar can sıkıntısına, yorgunluğa, üzüntüye sebep olmuştur.
Evrensel’in aslında bunca öznel ve nesnel zorluklara karşın bir gazete olarak var olması gerekiyor bence… Yeterince gazetecilik yapıyorlar mı? Bugün arzulanan noktada bir gazete mi, Evrensel? Ne dersin?
– “Yeterince gazetecilik” kavramını “günlük işçi basını” bağlamında değerlendirirsek, cevap evet olacaktır. Bu, hayatın diğer alanlarına ilgisiz, yalnızca işçi sınıfının ve emekçilerin dünyasına ait bir gazete anlamına gelmiyor. Maddi olanakların elverdiği zamanlarda, periyodik kadın, gençlik, mizah ekleri de yaptı gazete. Kültür, sanat, spor, dış politika hiç ihmal edilmedi. Nasıl bir gazetecilik yaptı sorusunun cevabını, kitlesel mücadele dönemlerindeki tirajına bakarak cevaplandırabiliriz. Gezi döneminde altın çağını yaşadı, metal işçilerinin “fırtınası” eserken de öyle. Yerel, kısmi işçi eylemlerinde hep “bizden bahseden gazete” denerek okundu. İnadının da, mutluluğunun da, umudunun da kaynağı budur.
Teşekkürler, Aydın hocam; doğrusu, birileri bana bir gazete kuruluşu için böyle ümit dolu; böyle gelecek vaat eden bir gazete ilkelerinden söz etse, gene koşar giderim… Kolay gelsin….