HABER MERKEZİ – HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Dilan Dirayet Taşdemir, kayyum atamalarının bir yönetme biçimi olduğunu ifade ederek, “Türkiye’deki muhalefetin ve demokrasi güçlerinin şunu çok iyi bilmesi gerekiyor. Bu gasp ve talan etme yaklaşımı sadece HDP ile sınırlı kalmayacağın dünkü Urla örneğinde gördük” dedi.
HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Dilan Dirayet Taşdemir, partisinin genel merkezinde bir basın toplantısı düzenledi.
2015 yılında başlayan ve Kürt illerinde hala devam eden kayyum atamalarının yıl dönümü olduğunu ifade eden Taşdemir, “16 Ağustos 2015’te Muş Varto’da Ekin Wan’in infaz edilmesiyle başlayan, 4 yıldır kesintisiz bir şekilde süren sokağa çıkma yasaklarının yıl dönümü. Birçok il ilçe ablukaya alındı, ağır silahlarla tam bir vahşet ve hukuksuzluk yaşandı. 3 aylık bebekten 80 yaşındaki insana kadar ayrım gözetmeksizin yüzlerce insan katledildi. Siviller keskin nişancılar tarafından hedef alınarak öldürüldü. Yüzbinlerce insan evini, sokağını, kentini terk etmek zorunda kaldı. Aileler halen hayatını kaybeden yakınlarının cenazelerini arıyorlar. Nasıl ki Guernica, Srebrenitsa ve Darfur katliamları insanlık hafızasında lanetlenmiş ve üzerinden uzun zaman geçse de failleri yargılanmaktan kurtulamamışsa, Şırnak, Sur, Cizre, Gever, Nisêbîn’de yaşanan insanlığa karşı suçlarda er veya geç yargılanacaktır” diye konuştu.
‘2015’ten bugüne 2 bin 425 kişi yaşamını yitirdi’
7 Haziran 2015 seçimleri ile başlayan süreci hatırlatan Taşdemir, iktidardan düşen AKP’nin, savaş, şiddet ve baskı ile iktidarda tutunmaya çalıştığını söyledi.
Kürt düşmanlığı ile milliyetçi histerileri büyüterek tek adam rejiminin inşasısının gerçekleştirildiğini belirten Taşdemir, şöyle devam etti:
“Gazeteciler, emekçiler, aydınlar, kadınlar ve demokratik siyasete bu vesile ile darbe yapıldı. Halkın iradesi gasp edildi. Bu süreci bir vahşet ve insanlığa karşı işlenen suçlar dönemi olarak görüyoruz. 16 Ağustos 2015 ile günümüze kadar toplam 11 şehir ve 51 ilçede resmi olarak tespit edilebilen en az 351 sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliğinin hazırladığı raporlarda da teyit ettiği gibi, 108‟i çocuk, 107‟si kadın olmak üzere toplamda 2 bin 425 kişi yaşamını yitirmiştir. Bu yurttaşlarımızdan 177’si Cizre’deki vahşet bodrumlarında katledilmiştir. Yine 2 bin 583 kişi de yaralanmıştır. Bunların yanı sıra her anlamda ciddi insan hakları ihlali yaşanmış, öldürülen sivillerin cenazelerinin alınması engellenmiş, cenazeler sokakta, evlerde çürümeye bırakılmış ve kadim hak olan gömülme hakkı dahi yerle bir edilmiştir.”
Bu dönem boyunca işkence ve kötü muamele iddiasıyla 807 kişinin TİHV’e başvuruda bulunduğunu, İHD’nin tespit ettiği işkence ve kötü muamele sayısının ise 6 bin 167 olduğunu ifade etti. 2 milyonu aşkın kişinin sokağa çıkma yasaklarından doğrudan etkilendiğini belirten Taşdemir, 1 milyonu aşkın kişinin de yaşam alanlarını terk etmek zorunda kaldığını söyledi.
‘Yeni sömürgeciliğin adı kayyım rejimidir’
Bu sürecin adının “Kayyum rejimi” olduğunu dile getiren Taşdemir, “Yeni sömürgeciliğin adı Kayyım Rejimidir. İkinci kayyım darbesinden sonra bugüne kadar – dün 28 diye not aldım ama bu sabah bu sayı 31 oldu- 31 belediyemiz gasp edildi. Dün de Varto, Bulanık ve Erentepe belediyelerimiz gasp edildi. Belediye Eşbaşkanlarımız gözaltına alındı ve belediyelerimize kayyım atandı. Daha önce onlarca defa dile getirdiğimiz gibi kayyım bir yok etme siyasetidir. Kürt halkının seçme ve seçilme hakkını inkar siyasetidir. Yeni bir sömürge siyasetinin AKP tarafından yürütülme adıdır.
Bu siyaset elbette sadece Kürtlerle ve HDP ile sınırlı değil. Bugün ülkenin tümü bir kayyım rejimi tarafından yönetiliyor. Rant, kayırmacılık, yolsuzluk, talan almış başını gidiyor. Bu siyaset merkezde olduğu gibi yerelde de hayata geçirilmiş durumda. Bu rant alanlarını yandaşlarla paylaşmak için bu kadar yönelim geliştiriliyor. Türkiye’deki muhalefetin ve demokrasi güçlerinin şunu çok iyi bilmesi gerekiyor. Bu gasp ve talan etme yaklaşımı sadece HDP ile sınırlı kalmayacağın dünkü Urla örneğinde gördük. Kayyım bir yönetme biçimidir. AKP demokratik yollarla, seçimle, sandıkla gerçekleştiremediğini; baskıyla yalanla, ele geçirdiği hukuk ile tamamlamak istiyor. Talimatlı yargı ile bu süreci bitirmek istiyor. Bugün asıl büyük tehlike AKP’nin yaratmak istediği kayyım rejimidir. Bu kayyımcı siyaset toplumun temel dinamiklerini aşındırıyor, devlet olma gerçekliğini bozuyor. Dolayısıyla bu ülkenin en büyük belası AKP iktidarının kendisidir. AKP iktidarının uygulamaları son bulmadığı sürece ülkenin gelişmesi, demokratikleşmesi mümkün değildir. Bütün demokratik muhalefetin rol alarak buna dur demesi gerektiğini ifade etmek istiyorum” diye konuştu.