Görevlerinden alınarak yerlerine memur atanan 4 belediye başkanı ile birlikte, görevlerinden alınan HDP’li belediye başkanlarının sayısı 19 oldu. Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçimlerden kısa bir süre önce 10 Şubat 2019 günü İstanbul’da sandık başkanlarına hitaben yaptığı konuşmada “Sandıktan çıkan irade ne olursa olsun, bizim için değerlidir” diyordu. Bu konuşmanın yapılmasından sadece 165 gün sonra Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediye başkanları görevlerinden alınarak, yerlerine memurlar atandı. Böylece belediye başkanlarına oy veren halkın iradesi yok sayıldı. Oysa İngiliz tarihçi Lord Acton’un söylediği gibi, “Gerçek demokratik ilke, hiç kimsenin halkın üzerinde bir güce sahip olmamasıdır.”
HDP’li belediye başkanları hakkında önce soruşturmalar açılıp, sonra görevlerinden alınması artık rutin bir uygulamaya dönüştü. AKP’nin fiilen yürütme ve yasama gücünü elinde bulundurması, yargının bağımsız ve tarafsızlığından söz edilememesi işleri daha kolaylaştırmış durumda.
Bilinçli, planlı ve kasıtlı olarak yürütülen bu uygulamanın bir sebebi olsa gerek. Bu sebebin iddia edildiği gibi görevden alınan belediye başkanlarının teröre destek vermeleri hiç değil. Esas sebep, bugünkü iktidar dâhil, ülkeyi yönetenlerin kâbusu olan Kürt yasal ve demokratik siyasi hareketinin meşru yollarla engellenemeyecek denli güçlenmesidir. Geçmişte Kürt aydınlarının ve siyasetçilerinin cezaevlerinde süründürülmesinin, Kürtlerin desteklediği HEP-ÖZDEP-DEP-HADEP-DEHAP-ÖZGÜR PARTİ ve DTP olmak üzere 7 siyasi partinin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasının ardındaki neden budur.
2019 verilerine göre NATO içerisindeki en büyük dördüncü askeri güce sahip bir devlet için, silahlı güçlerle mücadele etmesinin zor olmadığı açık. Üstelik terörle mücadele söylemi, hak ve özgürlüklerin kolaylıkla kısıtlanması, muhalif kesimlerin baskı altında tutulması imkânı yaratıyor. Fakat güçlü legal ve demokratik bir Kürt Siyasi Hareketinin engellenmesi, baskılanması, o denli kolay değil. İnsan haklarına saygılı demokratik bir devlet iddiası; tamamen yasal ve demokratik bir siyasi hareketi hukuk dışına çıkmadan, iç ve dış kamuoyunun tepkisin çekmeden tasfiye etmeye engel. Bu yüzden HDP hakkında bugüne kadar kapatma davası açılmayarak, bunun yerine etkisizleştirme, yıldırma ve baskı altında tutma yöntemlerine başvuruluyor. Partinin eş başkanları dâhil pek çok parti yöneticisi, milletvekili, belediye başkanı ve üyeleri hakkında terör bahanesi ile davalar açılması, cezalandırılmaları hep bu sebepten.
Geçmişten beri gelen bu uygulamalar bir anlamda devlet politikası olduğu için, muhalefet partilerinin de, bazı göstermelik açıklamalar dışında, herhangi ciddi bir tepkisi ile karşılaşmıyor. İktidarın kutuplaştırma ve gerilimi tırmandırma politikası giderek dozunu arttırıyor.
Demokrasinin ve özgürlüklerin korunması adına yerel seçimlerde Kürtlerin destek verdiği Ana Muhalefet Partisi’nin (CHP) tutumu ibret vericidir. Belki hatırlatmak gerekir: “Susma, sustukça sıra sana gelecek”.
Lord Acton’un ikinci bir sözü de muktedirlere: “İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır.”