KADEM, İstanbul Sözleşmesine yönelik eleştirilere ilişkin yaptığı açıklamada, “Kadın cinayetlerini önlemek üzere getirilmiş bir düzenlemenin günah keçisi ilan edilmesini anlamak pek mümkün gözükmemektedir.” dedi.
KADEM, cinayetlerin sözleşmenin doğru bir şekilde uygulanmadığından kaynaklandığı ve iptali durumunda şiddet ve cinayet vakalarının birkaç kat artacağı gibi bir hipotezi öne sürmenin mümkün olduğuna vurgu yaptı.
AK Parti iktidarının İstanbul Sözleşmesi’nden imzanın çekilmesine yönelik girişimlerine karşı, kadın aktivistler ve kadın örgütleri günlerdir ara vermeden gerek sokakta gerekse de sosyal medyada çeşitli eylem ve etkinliklerle sözleşmeye sahip çıkıyor.
En son 310 kadın örgütünün yer aldığı Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), sözleşmeden “geri çekilme” beyanları son bulana kadar nöbette olacağını bildirmişti. Platform, 5 Ağustos günü Sözleşmeden çekilme konusunun görüşüleceği AK Parti MYK üyelerine seslenerek, şunları ifade etmişti:
“Her gün en az 3 kadının öldürüldüğü bir ülkede kadınları şiddetten koruyan bir sözleşmeden geri çekilme yönünde karar verirlerse ortaya çıkacak sonuçlardan sorumlu olacaklardır. Bir kez daha hatırlatmak isteriz; Kadınlar kazanılmış haklarından ve şiddetsiz bir hayat mücadelesinden asla vazgeçmeyecekler.”
KADEM sessizliğini bozdu
Uzun süredir bu konuya ilişkin sessizliğini koruyan Kadın ve Demokrasi Derneği de (KADEM) sessizliğini bozdu. Saliha Okur Gümrükçüoğlu’nun başkanlığını yaptığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’ın ise başkan yardımcılığını yaptığı KADEM, internet sayfasında İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin açıklama yaptı.
İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik eleştirilere, sözleşmenin ne olduğu, amacı ve kimleri kapsadığına ilişkin 16 soruda cevap verdi. Açıklamada, 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanununa yönelik sıkça dillendirilen “yanlış” bilgilere de yer verildi.
‘Sözleşme koruma sağlayan ilk uluslararası belge’
İstanbul Sözleşmesi’nin tam adının “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olduğunun belirtildiği açıklamada, sözleşmenin 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girdiği hatırlatıldı.
Açıklamada, İstanbul Sözleşmesi “kadınlara yönelik her tür şiddete karşı hukuki çerçevede detaylı bir koruma sağlayan ilk uluslararası belge” olarak tanımlandı. Sözleşmenin özel olarak kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti hedef alan ilk Avrupa Sözleşmesi olma niteliğini taşıdığının belirtildiği açıklamada, bugüne kadar Türkiye dâhil 34 ülke tarafından onaylandığı hatırlatıldı.
‘Sözleşme hükümetlerin şiddete karşı tedbir almasını istiyor’
İstanbul Sözleşmesi’nde, sözleşmeyi parlamentolarından geçirmiş hükümetlerin kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin her türüyle mücadele etmek için bir dizi kapsamlı tedbir almasının istendiğine vurgu yapılan açıklamada, şöyle denildi:
“Sözleşmenin her bir maddesinde şiddet eylemlerinin meydana gelmesinin önlenmesi, mağdurlara yardım edilmesi ve faillerin adalet önüne çıkartılması amaçlanmaktadır. Sözleşme, örneğin aile içi şiddet, ısrarlı takip, cinsel taciz ve psikolojik şiddet gibi, kadına yönelik farklı şiddet türlerinin suç olarak kabul edilmesini ve bunlara karşı yasal yaptırımlar getirilmesini gerekli kılmaktadır.”
‘Düzenlemeden faydalanabilecek kadın ya da erkek fark etmeksizin mağdurlardır’
“İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Kanunu ile kadınların kanunları kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilecekleri yönündeki iddialar gerçeği yansıtıyor mu?” sorusuna yer verilen açıklamada, “Düzenlemelerden faydalanabilecek olanlar kadınlar değil, kadın ya da erkek fark etmeksizin ‘mağdur’lardır.” yanıtı verildi.
İstanbul Sözleşmesi’nin sadece kadınları kapsamadığının belirtildiği açıklamada, sözleşmeye taraf olan devletlerin sözleşme hükümlerini erkekler, çocuklar ve yaşlılar dâhil olmak üzere, aile içi şiddetin tüm mağdurlarına uygulamaya teşvik edildiği kaydedildi.
‘LGBT eğilimlerini teşvik etmeye yönelik hüküm taşımamaktadır’
“İstanbul Sözleşmesinde LGBT gibi yönelimlere kapı aralayan maddeler var mı?” sorusuna da yer verilen açıklamada, “Hayır. Sözleşme, üçüncü bir tür oluşturmaya ya da LGBT eğilimlerini hukuk normu olarak belirlemeye veya teşvik etmeye yönelik herhangi bir hüküm taşımamaktadır.” denildi.
‘Herhangi bir insanın şiddetten korunma şemsiyesinin dışında tutulması düşünülemez’
“Cinsel yönelim” kavramının sadece Sözleşme’nin 4. Maddesinde geçtiğine işaret edilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
“Maddede şiddet ile mücadelede hiç kimseye ayrımcılık yapılmaması; din, dil, ırk, vb. pek çok unsurla birlikte, toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelime dayalı şiddetin de kabul görmemesi gereği vurgulanmıştır. Madde kesinlikle bir dayatma içermemektedir. Maddenin kapsamına bütün insanlar girmektedir. Zaten herhangi bir insanın şiddetten korunma şemsiyesinin dışında tutulması düşünülemez.”
‘İptali durumunda şiddet ve cinayet vakalarının artacağı hipotezi öne sürmek mümkün olabilir’
“İstanbul Sözleşmesi yürürlüğe girdikten sonra artan kadın cinayetleri ile İstanbul Sözleşmesi arasında bir ilişki var mı?” sorusuna ise şöyle yanıt verildi:
“…söz konusu cinayetlerin Sözleşmenin doğru bir şekilde uygulanmadığından kaynaklandığı ve iptali durumunda şiddet ve cinayet vakalarının birkaç kat artacağı gibi bir hipotez de öne sürmek mümkün olabilir. İstanbul Sözleşmesi ve kadın cinayetlerinin artması arasında doğrusal hiçbir bağlantı yok iken, kadın cinayetlerini önlemek üzere getirilmiş bir düzenlemenin günah keçisi ilan edilmesini anlamak pek mümkün gözükmemektedir.”
‘Şiddet aile birliğine en çok zarar veren durumdur’
Açıklamada, “6284 Kanunu aileyi yıkan bir kanun mu?” sorusuna ise, “Hayır. Kanun, evlerinde risk altında olan – ne yazık ki en sık rastlanan şiddet türü olan – aile yakınları veya eşleri tarafından tehdit edilen mağdurların güvenliğini sağlamalarını gerekli kılmaktadır. Şiddet insanlık dışı bir olgu olup aile birliğine en çok zararı veren durumdur.” denildi.
‘Cinsel istismar TCK’da suç olarak düzenlendi’
“İstanbul Sözleşmesinden sonra 18 yaş altında evlenen erkekler cinsel istismar suçu ile yargılanarak tecavüzcülerle aynı cezaları mı alıyorlar?” sorusuna verilen yanıtta, bahsedilen durumun İstanbul Sözleşmesi ya da 6284 sayılı kanunla bir ilişkisi bulunmadığı belirtildi. Cinsel istismarın, Türk Ceza Kanunu uyarınca suç olarak düzenlediğinin kaydedildiği açıklamada, “Buna göre 15 yaşını doldurmamış çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış suçun kapsamına girmekte olup 8 yıldan 15 yıla kadar cezası bulunmaktadır.” denildi.
‘Cinsel istismar suçundan hüküm giyenlere ilişkin değişiklik yapılacağı açıklaması yapıldı’
Açıklamada, cinsel istismar suçu sebebiyle hüküm giymiş kişiler olmakla beraber, erken yaşta gerçekleştirdikleri evlilikler sebebiyle mağdur durumda olan insanların söz konusu olduğunun savunulması dikkat çekti. Açıklamada, “Nitekim konuyla ilgili bir değişiklik yapılacağına dair yetkililer tarafından bir açıklama yapılmıştır. Bu değişikliği sağlayacak düzenlemenin takip edilmesi ve çözümün teşvik edilmesi bizim kadar, mağduriyetlerden haberdar herkesin görevidir.” denildi.