Kasım Süleymani, Trump ve Obama… Ne İş?

Dilşa Deniz

Kasım Süleymani, İran İslam Cumhuriyetinin ideolojik yayılımı için en önemli aktörlerden biri.

Bu nedenle öldürülme biçimi ve zamanlaması tüm dünyada bir şok dalgası yaratmış oldu.

Sanırım en büyük şoku Amerikan kamuoyu, Demokratlar ve hatta Cumhuriyetçi temsilciler ve senatörler yaşadı. Belli ki kimsenin bundan haberi yoktu ve yine belli ki Trump bir sürpriz yapmak istemişti. Cumhuriyetçiler şoku atlatana kadar sessiz kalmayı seçerken, Demokratlar zamanlamasını ve yöntemini sorgulamaya yönelerek, neden şimdi ve neden bu tür bir kararı alma merci olan Temsilciler Meclisinin haberi yok? Sorularını sıralamaya başladılar.

Gerçekten de neden şimdi? Süleymani’nin öldürülmesi neden gerekliydi ve neden acildi?

Elbette bu soruyu soranlar aynı zamanda bir cevaba da işaret ediyorlardı. Çünkü Trump’ın yetkisini kendi iç çıkarları nedeniyle kötüye kullandığı ve Anayasa’yı ihlal ettiği suçlamasının yer aldığı fezlekenin Senato’da ve kamuya açık bir biçimde yargılamanın yapılacağı bir devrenin başlangıcıydı. Demokratlar bu soruyla bu ikisi arasında bir bağ olduğuna işaret ediyorlardı. Fezlekenin yollanacağı zamana yönelik olarak alelacele alınmış ve uygulanmış bir sürpriz karar olma potansiyeline işaret ediyorlardı. Gerçekten tüm Amerikan medyası olaya kilitlendi.

Peki neden İran?

Bunun cevabı Trump’ın söylemlerinden çıkarılabilir. Aslında İran takıntısı yaklaşan seçimler için kıyaslandığı ve kıyaslanmadan hoşlanmadığı ya da zararlı çıktığı Obama’yla ilgili. Trump’ın Obama takıntısı ilk olarak sağlık sigortası ile karşımıza çıkmaktadır. Herkes sağlık sigortası sağlama planı olarak -büyük oranda sigorta şirketleri tarafından budansa da- Obamacare olarak sunulan ve yoksul kesimin faydalandığı bu sigorta planına karşı, seçilir seçilmez Trumpcare olarak yeni bir planlama ile ortaya çıkılması Trump’un Obama takıntısının en net örneğidir.

İran takıntısı da bana göre yine Obama takıntısı ile ilişkili. Çünkü İran demek Obama’nın Nükleer anlaşma yaptığı bir “düşman” demekti… “Düşmanla anlaşma” Amerikan çıkarlarına aykırı idi. Süleymani’yi “terörist” olarak vurmak, İran devletini terörist olarak suçlamak ve dolayısıyla da “teröristlerle anlaşma yapan Obama” demek olacaktı. Dolayısıyla da Demokratlar. Bu söylemin hayli zor durumda olduğu 2020 seçimlerde kullanışlı bir argüman olacağı belli ki düşünülmüş.  

Obama karşıtlığının birden fazla sebebi var elbette. Ancak en önemli yanı Obama’nın ilk siyahi başkan olarak Amerika’nın tarihinde yer almasıdır. Bu durum genellikle olumlu olarak algılansa da Amerika’da gizli olarak varlıklarını ve güçlerini sürdüren, bu anlamda mümkünse siyahi bir Amerikan başkanının olduğu bu dönemi kayıtlardan silmek isteyen önemli bir kesim var. İşte seçimlerde Trump’ın en büyük destekçilerinden biri bu kesim olacağından, -Trump’ın kendisinin bu politik angajmanla ilişkisini tam olarak bilmesek de- bununla bu politik kesime seslendiği açıktır. Bunun ırkçılık ve ırkçılık karşıtlığının yeni bir biçimle yani Trump ve Obama isimleri üzerinden karşı karşıya gelmesi olarak okunması da mümkündür.

Trump’ın bu hamlesinin azil sürecinde Amerikan halkının etkileme amacının bağlandığı başka bir katmanı daha var: Hiçbir Amerikalının can kaybına uğramadan teröristlerin imha edilmesi…

Amerika’nın özellikle Vietnam gibi küçük bir ülkede uğradığı askeri kayıplar ve dolayısıyla bu kompleksle şekillenen bir Amerikan dış politikası var. Bu nedenle dış müdahalelerin, yani resmi söylemle “war on terror”da can kaybı olmaması politikacılara şart koşulmaktadır. Bu nedenle Süleymani’nin vurulması ile iki temel argüman eş zamanlı olarak bilinçaltına sızdırılmaktadır. Birincisi “Amerika is the great”, Trump’ın seçim sloganı olan “making Amerika great again” yani Amerika’yı yeniden yüce/müthiş/büyük yapma taahhüdünün tutulmuş olduğu iddiası dillendirilmektedir. Meali, Trump’ın seçim taaddüdünü tutarak, en azılı bir teröristi bile bir tuş dokunuşu ile yok edecek düzeye çıkardığı “büyük” Amerika tarifi yapılmaktadır.

Trump’ın 2020 seçimleri için kullandığı slogan ise “Keep Amerika Great!” yani Amerika’nın büyük/yüce/müthiş kalmasını sağlamak. İşte bu saldırının kendi seçmenine, Amerika’yı yücelten Trump’ın seçilmesi gerektiği argümanı sızdırılmaktadır. İşte Süleymani saldırısı böyle bir iç mesele önem kazanmaktadır.

Peki buna reaksiyon ne oldu içeride. İlki, Demokratların Trump’ın yargılanması süreci, Senatonun Cumhuriyetçi çoğunluğu ile zora girdiği bir süreçte, fezlekeyi senatoya yollamak için oyalanan Nancy Pelosi’yi harekete geçirmeye yaradı.

Dün itibari ile fezlekenin bir an önce yollanacağı belirtilirken, Demokratlar, başkanların yetkilerini kötüye kullanma riskinin ne kadar yüksek olduğu argümanıyla, azil sürecinin ne kadar haklı olduğunu dillendirdiler. Akabinde de başkanın yetkilerinin kısılması için Temsilciler Meclisi’nde bunu önleyici bir yasa çıkarılmasını sağladılar.

Bunun da ötesine bir başkanın yetkilerini kötüye kullanarak hem ülkesini hem de tüm Dünyayı tehlikeye attığı, bu saldırıyla İran halkının başlatmış olduğu rejim karşıtlığını çökerterek İran yönetimine can simidi olduğu da en önemli tartışma başlıklarından biri oldu. Yani “düşmanla anlaşma retoriği,” “düşmana can simidi olma”ya evrilmiş gibi görünüyor. Ortadoğu’daki konumu ise başka bir yazıyı hakketmektedir.

Dolayısıyla bu hamle sonuçları çok hesaplanmadan yapıldığı için Trump’a yarardan çok zarar getirme potansiyeli taşımaktadır. Zaman içerisinde bunun yansımalarını göreceğiz.