Mehter adımlarıyla CHP iktidarına…

Kılıçdaroğlu’nun muhafazakârlarla teması sürüyor… “Necip Fazıl, Parti Meclisi üyesiydi” diyen CHP lideri: Son 10 yılda en büyük değişimi yaşayan parti CHP’dir 

Kemal Kılıçdaroğlu, Necip Fazıl’ın CHP üyesi olduğunu söyledi

Adnan Genç

Independent Turk muhabiri Cihat Arpacık’ın haberine göre; “Sık sık muhafazakar camiadan isimlerle bir araya gelen CHP lideri, geçen gün Ahmet Hoca Enstitüsü adı altında toplanan bir grupla çevrimiçi bir şekilde bir araya geldi. 2 saate yakın süren toplantıda birçok konu başlığı tartışıldı.” 

Hadi buradan sürdürelim… Söz konusu toplantıya ciddi etkileri olabilecek kişiler seçilmiş anlaşılan: “Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ahmet Hoca Enstitüsü adı altında bir araya gelen muhafazakâr aydınlarla buluştu. Zoom kullanılarak yapılan toplantıya, AK Parti kurucularından Fatma Bostan Ünsal, Prof. Dr. İhsan Karaman, Prof. Dr. Harun Cansız, Hak-İş Konfederasyonu Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Şahin, Osman Bostan, Mehmet Yılmaz, Altay Ünaltay, Göktürk İnan, İzzet Akyol, İlyas Buzgan gibi isimler katıldı.” 

Demokratik parlamenter rejimde bir siyasi partinin lideri elbette değişik kesimlerle buluşmaya; onların fikirlerini almaya burun kıvıramaz. Hatta zorunludur da… Ama bir çevçeve görüşme bağlamında görüşmenin önceliği bu toplam üzerinde odaklanmış olabilir mi? Mümkün ve gerekli mi? Olmuş bir kere, görüyorsunuz. Bir siyasi çevre ile buluşmanın en temel önceli; herhangi bir öznel sürecin ittifak olma çabası, birleşme ve birlikte yürüme çabası ve bunlara ilişkin yolların açılması çabasıdır. AKPli eski kuruculardan Fatma Bostan Ünsal’a bakındım. Çünkü eski günlerinden zerre kadar hatırlamıyorum. İyi eğitim almış biri. Mazlum Der gibi kimi işlerine olumlu gönderme yapabileceğim bir kurumla da doğrudan ilişkileri var. 

Ama bu siyasi çehre, hangi çevreyi ‘sosyal demokrat’ nitelikleriyle bilinen CHP’ye taşıyacak? 

Şahsen ben böyle bir buluşma için önce kendime bakarım. Bu politik çevre ile ne zamanlar, ne kadar ve niye ilişkim oldu, diye? Öyle ya bir ilişkinin temel öncülü, o siyasi grup ve/veya kanaat önderine taban tabana örtüşen görüşlere sahip olmasam bile, yakınlığımı sorgularım. Danışmanlarımın da bu konudaki öngörülerini dikkat alır; “Bunca eleştiri aldığımız bir dönemde, bu görüşme önceliğimiz olmasın arkadaşlar” derim. Ama, Kılıçdaroğlu her fırsatta sağcı, millici, muhafazakâr çevrelerle fiilen olmasa bile fikren işbirliği yapabilecek bir kafa yapısında. Çok doğal ki başını İstanbullu ‘solcu sosyal demokrat’ dostlarımızın çektiği kesim buna itiraz ediyor olsa bile, genel çoğunluk buna evet demeyecek olsa, bu buluşma olmazdı. Olamazdı… 

Giriş cümlemizdeki alıntı çok özgün bir temellendirmeyle başlıyor. Gazeteci dostumuz en can alıcı noktayı bulup, girişe taşımış: “ Necip Fazıl PM üyemizdi”. İktidar yandaşlığıyla maruf ‘şair’ hem geçim derdine düştüm diyerek kredi istemiştir hükümetten; hem de bu koşullarına rağmen kumarhanelerde basılmıştır. Övünülecek kişiliğe bakın hele… 

Hadi çok sahici bir bilinmezi daha söyleyelim. Elbette dönemin siyasileri ve siyasi tarihçilerimiz bunu biliyordur ama ben Hitler ile olan gönül ilişkisinin somut kanıtını gördüm. Kimse demesin “Adam kendince ilişki kuruyor, bizi suçlama”… Çünkü Hitler, örneğin SSCB Komünist Partisi Genel Merkezi’ne imzalı Kavgam kitabını yollamamıştır. Ama ben Kadıköy’de bir sahaf dostumuzun dükkânında bunu gördüm; CHP Genel Merkezi için imzalı bir ‘Mein Kampf’ kitabı vardı kitapçıda ve on yıl kadar önce 300 liraya satıyordu. Param çıkışmadı. Zaten önüne gelene gösterdiği için tezgâhından çalındı… 

Köklü bir ana muhalefet partisi olan CHP’nin daha binbir türlü A, B, C planları yaptığı stratejik çalışmaları, dosya ve raporları olabilir. 

Kamuoyu görünene bakar: Kılıçdaroğlu’nun bitmek bilmeyen iktidarı sürecinde en sahici işlerinden biri ‘Adalet Yürüyüşü’ oldu. Onu da en önde ve tek başıma yürüyeceğim diye, enteresan biçimde sembolleştirmeye çalıştı. Bir diğeri cumhurbaşkanlığı seçimlerinde İnce’yi aday gösterisi oldu. İyi bir seçim süreci yaşandı ama sonuçların açıklanmasıyla birlikte; bütün umutlar yerle yeksan oldu. Şimdi hatırlayan bile yok; bunu siyasi avantaja dönüştüremediler. Sonuncu da doğru ittifak girişimiyle kazanılan belediye başkanlıkları. Bunca yılda 3 (üç) iş… İktidar böyle gelmez, alır başını gider.