Aysu Uraz
İş kazaları ve meslek hastalıklarının eğitim ve alınan önlemlerle önlenebileceğine olan inanç, birçok bilim insanının katkılarıyla ve çeşitli aşamalardan geçerek günümüzde “İŞ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ” adı altında yeni, çok bilimli bir alanın doğmasına sebep oldu.
Peki; nedir bu sıkça adını duyduğumuz, bir maden kazası ya da patlama gibi durumlarda gündeme aniden oturan iş sağlığı ve güvenliği ve neden bu kadar önemli? Neden ülkemizde ve dünyada iş sağlığı ve güvenliği kültürünün oluşturulmasına ihtiyaç duyuluyor? Avrupa Birliği, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Dünya Sağlık Örgütü (WHO) gibi pek çok uluslararası kuruluş ve örgüt neden bu konu ile ilgileniyor? Bu örgütler, çeşitli sorumluluk projelerine neden maddi katkılar sağlayarak destek veriyor?
İnsanoğlu varoluşundan beri yaşamını sürdürmek için doğa ile mücadele etmek, barınmak, yiyecek bulmak gibi temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor. Bunun içindir ki; tarihin ilk zamanlarındaki tarihi aletlerden günümüz teknolojisine uzanan aletleri kapsayan üretim araçları ve çalışma ortamı ile iç içeyiz. Gelişen teknoloji ile birlikte kullanılan üretim araçları ve gereçleri çeşitlenerek arttı ve bu durum tehlikeleri de beraberinde getirdi. Hammaddeler ve kimyasallar insan sağlığına tehdit olmaya başladı. Çoğu hastalığın temelinde bu tehditin doğrudan rol oynadığı kanıtlandı.
ILO verilerine göre her yıl işle ilgili kaza ve hastalıklar sonucunda 3 milyon 200 binden fazla kişi hayatını kaybediyor. Her yıl 160 milyon yeni meslek hastalığı vakası yaşanıyor, ölümcül olmasa da 300 milyon iş kazası meydana geliyor.
Türkiye’de ölümle sonuçlanan iş kazaları Avrupa ülkelerine kıyasla daha sık görülüyor.
İş sağlığı ve güvenliği uygulamalarının yetersizliği sebebiyle oluşan meslek hastalıkları ve iş kazası sonucu yaşanan can kayıplarının ekonomik maliyeti ise her yıl dünya gayri safi hasılasının yüzde dördüne denk geliyor.
İşte; can kayıpları, hastalıklar ve maddi kayıplar olarak karşımıza çıkan bu bedelleri ödemek yerine önlemeye çalışmak, bu yolda düzenlemeler yapmak daha medeni bir yaklaşım tarzı.
Sistemli ve bilimsel çalışmalarla risklerin değerlendirilerek, tehlikelerin belirlenip kaldırılması yani, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin uygulanması ile iş kazaları ve meslek hastalıklarını büyük ölçüde ortadan kaldırmanın mümkün olduğu bir çağdayız artık. İş sağlığı ve güvenliği çalışmaları kaza ve hastalıkları önlerken işletmenin, üretimin, çevrenin korunmasını ve verimliliğin artmasını da sağladığından önemi giderek artan bir yaklaşım oldu.
Türkiye’de de son 20 yıl içinde iş sağlığı ve güvenliği alanında önemli gelişmeler oldu. 2012’de 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu yürürlüğe girdi. Ülkemiz, üyesi olduğu ILO’nun 155, 161 ve 187 nolu sözleşmelerini onayladı.
Bu gelişmeler Türkiye’nin koruma esasına dayalı, çağdaş iş sağlığı ve güvenliği sistemi kurma ve düzenli aralıklarla gözden geçirme konusunda gerekli mevzuat altyapısını yerine getirme noktasındaki kararlılığını gösteriyor. Şimdi de bu çabaların istatistiklere olumlu yansıması için devlet bu sistemin etkili şekilde uygulanmasını sağlama yönünde irade göstermek durumunda.
Ancak hepsinden önemlisi; nemelazımcılık ve boş vermişlikten uzak, işlevsel ve koruyucu bir iş sağlığı ve güvenliği sistemi oluşturabilmek gerekiyor. Çalışan-işveren-devlet üçgeninde güçlü bir ilişki kurulması ya da sağlam bir mevzuat sistemi oluşturulurken, toplumun tüm kesimlerinin sahipleneceği bir bilinç, ortak bir kültür yaratılması hepimizin faydasına olacak. Ancak o zaman çok ciddi ve anlamlı sonuçlar alabileceğiz.