İmralı Heyeti üyesi Önder, Kobani gibi toplumsal meselelerin yargısal metotlarla çözülemeyeceğini söyledi.
Sırrı Süreyya Önder “Filistin konusunda gösterilen topyekûn hassasiyet neyse Kobani konusunda gösterilen hassasiyet de aynıdır” dedi
Halkların Demokratik Partisi (HDP) yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 28’i tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobani Davası’nın 2’nci duruşması ikinci gününde devam ediyor. İstanbul’dan Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katılan İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder, “Cumhuriyet zannedildiği gibi ulusal kurtuluş savaşıyla kurulmamıştır. Önemli bir bağımsızlık mücadelesi verilmiştir evet ama Cumhuriyetin 100 yıllık canına baktığımızda rejim hep mahkemelerde kurulmuş ve mahkemelerde konuşulmuştur” dedi.
“İstiklal Mahkemeleri ile başlayan Devlet Güvenlik Mahkemeleri, Sıkıyönetim, Yüksek Yetkili Mahkemeler vb. adını unuttuğumuz yüzlerce doğal hukuk dışına çıkan mahkemeler her o günkü statükoya muhalif olanlar üzerinde bir sopa işlevi görmüştür” diyen Önder, reddi hâkim gerekçelerine ilişkin şöyle konuştu: “Yargı siyasallaşmış diyorlar aslında siyaset yargısallaşmış. Türkiye’de bir rejim kendini mahkemeler eliyle tahkim etmiş belli ki daha demokrasi bize selam verene kadar böyle olacak. Ben şimdi bu mahkemeden ilk gün iddianamenin okunmasından sonra çıkıp gitmeyi düşündüm. Meğer ben sanık değilmişim. Çünkü iddianame özeti denilen şeyde benim adım geçmedi. Sanıklar arasında benim adımı okumadınız. Burada özel mahkemeye duyulan güven duygularından hangisini beğenip alayım sizce? İddianame özetlemek demek 3 bin 530 sayfadan 35 sayfasını çekip çıkarmak değildir. Önemli ayrıntıları konsolide etmek sanık olarak herkesin ne ile itham edildiğini söylemek gerekmez mi bir cümleyle de olsa? Adımı bile söylemediler.
Ömrüm demokrasi mücadelesiyle geçti
Siyaset yargısallaşmış meselesinin özü şudur; hani ne güzel adını bile söylemeyen bir mahkemeyi neden reddediyoruz, diye sorulabilir. Burada efkar ettiğimiz memleket halidir kendi durumumuz değildir. 6 milyon üyeleri, kuruluşunda ve fikriyatında emeğim olan ve ilk vekili olma onurunu yaşadığım siyasi bir partinin davası görülüyor burada. Biz 6 milyonun üzerinde oy alıyoruz ve bu topyekün ‘terör organizasyonu’ olmakla suçlanıyor. Bir hukukçu değilim, sayarsanız bir sanatçıyım, sıradan insandan daha fazla duyarlılık, sorumluluk sahibiyim. Ömrüm demokrasi mücadelesi ve bunun bedelini ödemekle geçmiş. Ceza, cezaevi gibi şeylerin bizim üzerimizde bir yaptırım değeri yok elbette. Özlenen, tercih edilen mekanlar değil ama bunlar yüzünden tutumundan tasarruf edecek insanlar değiliz. Bu bizim için bir yaşam biçimi, su gibi, ekmek gibi, hava gibidir.
Filistin neyse Kobani de o
Bu memlekette adını doğru koymazsak hiçbir yere gidemeyiz. Filistin konusunda gösterilen topyekün hassasiyet neyse Kobani konusunda gösterilen hassasiyet de aynıdır. Tek bir farkla, provokasyon yoktur. Şimdi bu meselede dünyanın hiçbir yerinde 6 milyonluk bir terör örgütü yoktur. Dünyanın birçok ülkenin nüfusundan fazla bir terör örgütü organizasyonu olur mu? Böyle bir itham varsa burada akla gelen soru, bu terör örgütünden başka bir şey olması sorusu olmalıdır. Temel refleksimizin bu olması gerekir. Nedir kardeşim bir ülkede 6 milyon insanı kesin suçlu statüsüne iten şey? 5 vakit namazdan, 5 vakit ezandan fazla belirlenmiş kanallarda bize küfür hakaret ediliyor. Orada kendimizi ifade etmek adına en ufak bir alan açılmıyor. Bunu yapmayarak kalkanların üzerinde yargı kılıcı sallanıyor. Bu reva mıdır? Bunu hangi vicdan kabul eder? Bu baki midir peki? Değildir, bu günler geçecek. Bu topraklar hikmetli insanların birlikte olduğu topraklardır. Bu bir avuç nefret söylemiyle dolu kendini ancak Kürt düşmanlığı ile var eden vasıfsız insanlar bir gün siyaset sahnesinden silinip gidecekler. Ama yazık değil mi?”
Mahkeme Başkanı yine söz kesti
Daha önceki savunmalara da müdahale eden mahkeme başkanı bu kez de Önder’in sözlerini “Lütfen bizimle ilgili kısma gelin” diye kesti.
Savunmasına devam eden Önder, şunları söyledi: “Niye Sayın hakim benim adım daha sanık listesinde yok. Bir anlamda mahkemeler bizim için kendimizi ifade edecek kürsülere dönüşür. Niye başka hiçbir yerde günde 24 saat küfür eden, insanlara hakaret edenlere karşı insanlar kendilerini dile getiremiyorlar. Bu davanın da bu hakaret küfür zincirinden çok farkı yok. 3 yıl 8 ay cezaya çarptırıldım. Daha sonra AYM tarafından hak ihlali verilerek bozulduğunda tanınan resmi süre beklenmeden cezaevine girdim. Adli denetim şartının kalkmasını istiyorum.
Etinizi mi yedim, sütünüzü mü döktüm?
Yani yakışmıyor, bana değil hiç kimseye yakışmıyor. Biz kaçacak, göçecek insanlar değiliz. Cezaevleri de memlekete dairdir biz kendimizi her yerde gerçekleştirebiliriz. Siz duruşmanın başında bir ironi yaptınız. Et ve süt kurumun temsilcisi oradaysa sorayım; ‘kardeşim ben size ne yaptım etinizi mi yedim, sütünüzü mü döktüm?’ Siz benim 38 kez müebbetle yargılanmamı isteyen bir davaya niye müdahil oluyorsunuz. Bir TEDAŞ’ın temsilcisi kimse hele kalksın söylesin, ironi ise alın size ironi onun dışında bu davalar gelir, geçer. Siyasi olan şeyler yargısal metotlarla çözülemez. Bu tamamen toplumsal bir meseledir, kriminal bir mesele değil. Bunun da çözüm yeri de mahkeme salonu değil. Bunlar ancak nihai barışı uzatacak şeylerdir. Gelin bu kötülüğü yapmayalım. Sayın heyet farkında mısınız? Bir vekilimiz anadilinde savunma yapamamanın hüznü ile konuştu ana diliyle çok kısa konuştular farkında mısınız? Siz bu dili anlamadığınız için talepleri bile anlamadınız. Siz konuştuğunuzda da Kürtler sizin o Kürtçe savunmadan anladığınız kadarını anlıyorlar. Bu meselenin can yakıcı binlerce meselesinden biridir. Bu şekilde mahkeme salonlarını reva görmek insanlık açısından hiçbir fayda reva görmeyecektir.”
Önder’in sözlerini bir kez daha kesen mahkeme başkanı, “adınız 4 yerde geçmiş” dedi. Önder “Atıfta bulundunuz. Direkt sanık olarak yer almadım. Özetlemeyi bilmeyen biri iddianameyi hazırlayamaz ve bir yargılamayı sağlıklı yürütemez. Ben şaka da yapmadım. Ağlayacak şeyler anlatıyorum insanlar gülüyorlar” dedi.
MA / ANKARA