Prof. Dr. Kadriye Bakırcı, çocuğa yönelik cinsel istismar affının emsal teşkil edeceğini ve geleceğe yönelik tekrarların yolunu açabileceğine dikkat çekti.
Muhtemel bir affın “cinsiyete dayalı ayrımcılık” olacağını vurgulayan Bakırcı, uluslararası sözleşmelerin çocuk yaşta evliliği “köleliğe benzer uygulama” olarak gördüğünü vurguladı.
İrfan Uçar
Çocuk cinsel istismarını düzenleyen Türk Ceza Yasası’nın (TCK) 103. maddesi ile ilgili af girişimleri kaygıyla izleniyor. 15 Nisan 2020’de kabul edilen son İnfaz Yasası’na eklenmek istenen istismara af düzenlemesi, kadın kurum ve kuruluşlar ile muhalefetin çabalarıyla engellendi. Ancak iktidar partilerinden siyasetçi ve milletvekilleri söz konusu affın 15 Temmuz 2020’den önce mutlaka çıkarılacağına dair açıklamaları kadın örgütlerini kaygılandırmaya devam ediyor.
Konuyu çocuk hakları konusunda ulusal ve uluslararası pek çok çalışması bulunan Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kadriye Bakırcı ile görüştük.
Prof Dr Kadriye Bakırcı, böyle bir affın, emsal teşkil edebileceğini, çocuğa yönelik cinsel istismarın geleceğe yönelik tekrarının yolunu açabileceğini söyledi.
Bakırcı, böyle bir yasal düzenlemenin uluslararası sözleşmeler ve Anayasa’da devletin mutlak bir yükümlülüğü olarak öngörülmüş olan “çocukları koruma yükümlülüğü”nün ihlalini oluşturacağını kaydetti.
Düzenleme pek çok hakkın ihlali anlamına gelir
Söz konusu yasanın geçmesi halinde kız çocuklarının da uluslararası sözleşmeler ve Anayasa ile güvence altına alınmış bulunan “eşitlik hakkı”, “maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkı”, “her türlü taciz, tecavüz, istismar ve sömürüden arınmış bir ortamda yaşama hakkı”, “eğitim hakkı”, “çalışma yaşamının gerektirdiği vasıfları/yetileri kazanma hakkı”, “sağlık hakkı”, “ehliyet sahibi olduktan sonra özgür iradesiyle evlenme hakkı”, “çalışma hakkı” ve “kendi yaşamı üzerindeki egemenlik hakkı”nın ihlali oluşturacağını söyledi.
Prof. Dr. Bakırcı, kız çocuklarının, çok hızlı değişen yaşam ve çalışma koşullarına, yeni teknolojilere uyum sağlayamayacakları için gettolaşacaklar ve yoksulluğa mahkum olacaklarını bu durumun da genel olarak toplumu da olumsuz etkileyeceğini ifade etti.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Uluslararası Sivil ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin, cinsiyete dayalı ayrımcılığı yasakladığı gibi, evlenme yaşındaki “kadın” ve “erkek”lerin evlenme hakkından söz ettiğine dikkat çeken Prof. Dr. Bakırcı, şöyle devam etti:
“Dolayısıyla her üç Sözleşme ‘yetişkinlerin’ evlenme hakkına vurgu yapmaktadır. BM İnsan Hakları Komitesi, erkek ve kadınların minimum evlenme yaşının eşit olması ve evliğin aydınlatılmış, zorlama içermeyen, özgür ve tam iradeyle gerçekleşmesi gerektiği yönünde içtihat geliştirmiştir.”
Cinsiyete dayalı ayrımcılık yasağı…
Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi’nin, cinsiyete dayalı ayrımcılığı yasakladığını ifade eden Prof. Dr. Bakırcı, “Evlenmede erkeklerle eşit hak, özgür olarak eş seçme ve serbest ve tam rıza ile evlenme hakkı yanında, çocuğun erken yaşta nişanlanması veya evlenmesinin hiçbir hukuki sonucunun olmayacağını belirtmektedir” dedi.
Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin de, 18 yaşından küçük olan herkesin çocuk olduğunu düzenlediğine işaret eden Prof. Dr. Bakırcı, “Çocuk Hakları Sözleşmesi cinsiyete dayalı ayrımcılığı yasaklamaktadır. Çocuk Hakları Komitesi, evlenme yaşının 18 olması yönünde içtihat geliştirmiş ve Birleşmiş Milletler’e bağlı UNFPA ve UNICEF de çocuk yaşta evliliği, 18 yaşından küçük olanların evliliği olarak tanımlamaktadır. Dolayısıyla Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi uyarınca, 18 yaşından küçük yaşta yapılan bir evliliğe hukuki bir sonuç bağlanamayacaktır” şeklinde konuştu.
Çocuk yaşta evlilik, köleliğe benzer uygulama…
Prof. Dr. Bakırcı, Birleşmiş Milletler, çocuk yaşta evliliği, “Köleliğin, Kölelik Ticaretinin, Kölelik Kurumlarının ve Kölelik Benzeri Uygulamaların Kaldırılması Uluslararası Sözleşmesi” çerçevesinde “köleliğe benzer uygulama” olarak kabul ettiğini vurguladı.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Uluslararası Sivil ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin de köleliği yasakladığını kaydeden Prof. Dr. Bakırcı, bu sözleşmelerin aynı zamanda “insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleyi” de yasakladığını söyledi. Prof. Dr. Bakırcı şöyle devam etti:
“Çocuk Hakları Sözleşmesi her türlü fiziksel veya ruhsal şiddeti, yaralanmayı, istismarı, kötü muamele ve sömürüyü yasaklıyor. Çocukların evlendirilmesinin bu düzenlemelerin ihlalini oluşturduğu gibi, pek çok çocuk yaşta evlenmiş kız çocuğu da bu tür ev içi şiddete maruz kalmaktadır.”
Töre ve geleneklerin kullanılması yasaklanıyor
“İstanbul Sözleşmesi, çocuk yaşta evliliği, zorla evlendirme ve kadınlara yönelik bir şiddet biçimi olarak düzenlemektedir. Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi ve İstanbul Sözleşmesi, devletlerin pek çok uygulama ve kararda töre veya gelenekleri gerekçe olarak kullanmasını veya kullandırmasını yasaklamaktadır.”
Minimum evlenme yaşı 18’e çıkarılmalı
“Bu düzenlemeler ışığında devletin yapması gereken, Medeni Kanun’daki minimum evlenme yaşını 18’e çıkarmak ve Türk Ceza Kanunu’nda cinsel ilişkiye rıza yaşının 15’e indirilme nedeninin, 15-18 yaş arası küçükler arasında gerçekleşen davranışları düzenlemek olduğunu göz önünde bulundurarak, buna ilişkin açık düzenlemeler yapmaktır.”