Ayasofya’nın Lozan Antlaşması’nın yıldönümünde ibadete açılmasının manidar olduğunu söyleyen tarihçi yazar Namık Kemal Dinç, “Türkiye, İslami bir devlet yapısına doğru evirildiğini ilan ediyor” dedi.
Naci Kaya – İstanbul
Danıştay 10’uncu Dairesi, Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesine dair 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal ederek, ibatede açılması önündeki engeli kaldırdı.
Danıştay’ın bu kararından saatler sonra AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ayasofya’yı müzeye dönüştüren 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını eleştirerek, kararın hukuka aykırı olduğunu iddia etti. Erdoğan, Ayasofya’yı 24 Temmuz’da ibadete açacaklarını açıkladı. Lozan Antlaşması’nın 97’nci yıldönümü gününde Ayasofya’nın ibadete açılması tartışmaları da beraberinde getirdi.
Tarihçi yazar Namık Kemal Dinç, Ayasofya’nın ibadete açılma tarihinin manidar olduğunu belirtti.
Lozan öncesi ve sonrası
Namık Dinç, 24 Temmuz 1923’de imzalanan Lozan Antlaşması’nın azınlıkların haklarının korunması açısında önem arz ettiğini ancak yapılan anlaşmaya rağmen Türkiye’deki azınlıkların haklarının korunmadığını dile getirdi:
“Lozan’dan sonrada gayrimüslimlerin dışlanması, nüfus olarak azaltılması ve bunun yerine Müslüman-Türk nüfusu ikame ettiğimiz denilen politikalar devam ettirilecektir. Lozan’dan sonra dikkat edilirse gayrimüslimlerin hem ibadethane hem de mülk açısında bir azalma söz konusu olduğu görülecektir. Bu politikalar çeşitli dönemlerde farklı farklı uygulamalarla yapılacak. Örneğin; 1960’larda Rum göçü, yine Ermenilerin bu topraklarda tutunamayıp göç etmesi. Dolayısıyla gayrimüslim nüfusun azaltılmasına karşı Müslüman Türk nüfusu çoğaltılması politikası Cumhuriyet öncesinde olduğu gibi ve hakları Lozan Antlaşması ile garanti altına alınmasına rağmen devam edecektir. Lozan’da sonra cemaatler ibadethanelerinde ibadetlerini özgürce gerçekleştiremedikleri görülecektir. Bu anlamda bu politikalar sonucunda birçok ibadethanenin kapısına kilit vurularak, kullanım dışı bırakılmıştır.”
Yargı eliyle meşrulaştırma
Danıştay 10’uncu Dairesi’nin Ayasofya’yı ibadete açmasına neden olan kararı değerlendiren Dinç, kararın siyasi olduğunu söyledi. Yargının siyasi iktidarın bir aracı haline geldiğini belirten Dinç, “İktidar, yargı eliyle geçiş dönemlerinde yaşadığı bu kararları meşrulaştırmaya çalışıyor” diye konuştu.
‘Ayasofya semboliktir’
Türkiye’de uzun yıllardır İslami hareketlerin veya partilerin bazı sembollerin üzerinde durduğunu dile getiren Dinç, “Özellikle ‘Taksim’e cami yapacağız, Ayasofya’yı ibadete açacağız’ sembolleşen söylemler var. Bunlar çok eskiden beri söylenen şeylerdi. AKP iktidarı bunları peyderpey hayata geçiriyor. Çok manidardır; Atatürk Kültür Merkezi (AKM) yıkılırken, karşısında Taksim Cami yükseliyordu. Bu sembolik bir mesajdır. Bu yıllardır ifade edilen İslami söylemin pratiğe geçirilmesidir. Ayasofya da bu manada böyle sembolik bir nitelik taşıyor” diye konuştu.
Günü manidar
Ayasofya’nın Türkiye’nin uluslararası alanda tanındığı ve kabul edildiği Lozan Antlaşması’nın yıldönümünde ibadete açılmasının manidar olduğunu ifade eden tarihçi Dinç, Ayasofya’nın 24 Temmuz günü ibadete açılmasında Türkiye’nin batıya, “Artık eski Türkiye yok, yeni bir Türkiye var” mesajı verdiğini kaydetti. 2023 yaklaşırken mevcut iktidarın bu tarz kararları alacağını dile getiren Dinç, şunları söyledi:
“Türkiye, batıya ‘Biz Kemalist tarih anlayışından farklı, yepyeni bir tarih okuması yapıyoruz’ diyor. Kemalist tarih anlayışında muasır medeniyetler seviyesine çıkma gibi bir ideal vardı. Aslında bu ideallerden tümüyle uzaklaşıldığını, bunun bir kenara konulduğunu, batıya benzemek gibi derdinin olmadığını söylüyor. Bir anlamda da batıya eski fetihçi anlayışla yeni bir Türkiye inşa etmek istedikleri mesajı veriliyor.”
Yeni ve eski Türkiye
“Karar sadece Lozan Antlaşması’na yönelik değil; eski Türkiye ile yeni Türkiye arasındaki farkı ortaya koymaya dönük olarak da okunması lazım” diyen Dinç, “Türkiye, İslami bir devlet yapısına doğru evirildiğini ilan ediyor. Bu manada barış, kardeşlik, hoşgörünün sembollü olarak bilinen Ayasofya’ya ilişkin alınan bu karar, Hristiyan batı dünyasına olan bir tavır olarak da okunmalı. Yani o eski Osmanlı’nın şahlandığı, yükselişin en güçlü olduğu dönemlerin tekrardan hayal edilip, ona göre yeniden hareket edileceği söyleniyor” diyerek, Türkiye’nin son zamanlarda Ortadoğu ve Libya’daki yayılmacı politikalarını örnek gösterdi. MA