Troll

Troll aydınlık havada yağmuru getiren şimşek gibi uygunsuzca belirip kıvılcımı yakar. Ne kadar mantıklı olduğumuzu savlasak da Troll kabuğumuzdan çıkarmayı başarır bizi yemleyerek.

Troll bilinmek istemiyor, benimsenmek de, karmaşa istiyor, utanç, aşağılanma ve yanlış anlaşılmadan besleniyor. Sağlıklı olanı gölgesine çekip marazlar pıtıraklansın diye ekiyor tohumları.

Troll iletişimin imkânsız kılınmasının doğal sonucu olarak serpilmiştir. Lafın düzünün söylenmesine imkân verilmeyen güncel ortamda, tüm söylemleri tersleyerek yer açmaya çalışır kendine.

Ömer Altan*

Bir şeyler değişmiş de farkedememişiz sanki. Hâlâ geçmişin alışkanlıklarıyla denenirken iletişim, bağlantı kurulamıyor ne kadar üstelersen üstele. Fiber kablolarda da meşgul sesi hüküm sürüyor. Ne eski ne yeni, siber ârafta sevkolunmakta beklentiler. Normalin de sürekli güncellendiğini göz ardı ediyoruz. Sıradanlaşan onca davranışa aşırılık etiketi iliştiriyor, mütemâdiyen kendi kendimizi tuzağa çekiyoruz. Bir nevi tek kişilik köşe kapmaca bu. Görmek istiyor muyuz değişimin sülfür izlerini, istemiyoruz değil mi, işte o yüzden daha derin yakıyor yaşananlar.

Süratle başkalaştı insanlık fakat geride kaldı idrak. Bilginin artış hızı boğuyor artık. Yeter diyor akıl, istemiyor daha fazlasını ama durdurulamaz veri akışı. Dönüşü olmayan sınır çizgileri ihlâl edilmiş. Sürmenaj gündelik bir gerçekliğe dönüşmüş. Dikkat sınırlı kaynak ama tümünü emiyor makine. Sanal olan şimdiyi ilhak etmiş. Yine de haberleşme ihtiyacı yokolmuyor, ulaşmak istiyor bilinç bilince oysa ki gerilen ipler kopmak üzere. Gelenekselden moderne geçiş ve sonrasında belirsizlik koridorunda jogging. Emin olmaktan kaybolmaya evrimleşen sis figürleriyle dolu endişeli yeni dünya.

İşte bu tabloda belirdi o. Sevimsizdi fakat vazgeçilmez kıldı kendini. Nordik mitolojinin insanlara yararı dokunmayan, dağlarda, mağaralarda ikamet eden yavaş akıllı varlıklarının adıyla anılmaya başladı. Troll diye adlandırdık onu. O eskisi gibi bir istisnâ değil artık, çoktan dijital ağların ev sahibi. O çağın tüm ârazlarını kuşanıp da zuhur edivermiş.

Troll bakmak istemediklerimizin arasında “görmesen de olur” fısıltılarıyla dolanırken sevdiği yosunlu muhitlerden vazgeçmemek konusunda da kararlı. Neden mi? Çünkü Troll gün ışığına çıkarsa kavrulur. O, karanlığa zulalanmış arzulardan ayrılmamalıdır.

Troll bilinmek istemiyor, benimsenmek de, Troll karmaşa istiyor, utanç, aşağılanma ve yanlış anlaşılmadan besleniyor. Sağlıklı olanı gölgesine çekip marazlar pıtıraklansın diye var kuvvetiyle ekiyor tohumları. Nifak leziz geliyor ona, obur da üstelik, daha fazlasını aşeriyor, Troll mevzû acziyetleri açığa çıkarmak olunca asla doymuyor, tüketene kadar sömürmeye heves ediyor saklamaya çalıştığımız onca irini. Dolayısıyla kolaylıkla mama buluyor Troll, engellenemezce semiriyor.

Şişman yok artık, çirkin yok, kusurlu, medeniyetsiz, cimri, karaktersiz, bunlar eskinin tâbirleri. Bugünün filtresi politik doğruculuğa ayarlı, neye bakarsan, nasıl bakarsan bak olumsuzluk görünmüyor. Empati sloganlarıyla alenî basîretsizlikleri hüpletmekten gocunmuyoruz, aksine öğütlüyoruz bunu, kahkahalı âferinlerle teşvik ediyoruz siyaha beyaz demeyi, yo pardon, beyaza siyah demeyi çünkü siyah dâima kötü beyaz da dâima iyi bu simülasyonda. Zihnimizi böyle koşullandırmaya mecbur hissediyoruz. Olumlu da belli olumsuz da, eminiz bundan, biliyoruz, menfî hangisi müspet hangisi ezberletilmişiz, ağzına havlu tıkılan köpeğin yediği dayaklarla komutları benimsemesinden farkımız yok, ilânihâye bir Pavlov deneyinde gönüllü tutsak kılmışız kendimizi.

Yalanları sâhiplenmek, farkları gözardı etmek, dünyanın dikenlerine kof şefkatlerle merhem üreteceğini zanneylemek, liste böyle devam ediyor, hatanın hataları itiraf edememek olduğunu göremiyoruz, göremeyiz de, çok geç ya vakit, plastik dolu vücutlara da alıştık ya, petrole bulanan kuğuların kurtarılması için bağış yapan petrol zenginlerini de bağrımıza bastık ya, vakit ondan çok geç işte, bir parça dahi vicdana yer açılamaz panoramada. Eee böyleyken böyleyse ne olur, vicdanın da sahtesi üretilir elbet, duyar kasmak diye isimlendirilir de akabinde. Maskelilerr maske taktığını unutunca maske sahteliği temsil etme kabiliyetini yitirmiştir.

Troll o saatte belirir. Katur kutur eklem sesleriyle, ucubik beden diliyle yaklaşmaya başlar ufuktan bu yana doğru. Güle eğlene gelir, sırıta sırıta, inler gibi ince gülüşlerle kaba kahkahaları birbirine karıştırır, yavaş yürür çünkü asla acelesi yoktur Troll’ün. Makbul gündemi olmayanın acelesi de olamaz. Ağırdan aldıkça daha da çöker yapılar. Bekleyerek öldürebilirsiniz en yıkılmaz sevgileri bile. Bekleyerek pusuda, şuraya buraya az zehir dökerek küstürebilirsiniz en heybetli muhabbetkârları da. Loş bahçenin rutûbetli kuytularında bir ömür saklanmak rahatsız etmiyorsa sizi kolayca kırabilirsiniz en anlamlı yoldaşlıkların belini. Zamanı öldürmekte ustalaştıkça îtinâyla trolleşirsiniz, farketseniz de farketmeseniz de.

Ne yapar Troll? Troll camekân arkasına tıkıştırılmış eşitsizliklerin su yüzüne çıkmasına aracılık eder. Travmalar kimi zaman öylesine derindir ki yarattığımız personayı öldürmektense rakipleri paramparça etmek evlâ gözükür. Duygular travmalarla hemhal olmuş bedenin derin katmanlarında tortullaşmışlardır. Troll aydınlık havada yağmuru getiren şimşek gibi uygunsuzca belirip kıvılcımı yakar. Ne kadar mantıklı olduğumuzu savlasak da Troll kabuğumuzdan çıkarmayı başarır bizi yemleyerek. Usul usul yanaşmıştır, sessizce analiz etmiştir düşkünlükleri, gündelik zırhtaki çatlakları rahatlıkla görmektedir, lâlettâyin bir soru sorar, tek sorun şu ki o rastgele soru asla öylesine değildir, tam yerinedir, tavizsizce travmaların, zaafların, egonun, böbürlenmelerin ve hasetlerin kesişiminedir.

Troll kötü niyetli addedilse de Troll’ün bu çeşit bir irâdeye mâlik olduğundan bahsedemeyiz. Troll iletişimin imkânsız kılınmasının doğal sonucu olarak serpilmiştir. Lafın düzünün söylenmesine imkân verilmeyen güncel ortamda tüm söylemleri tersleyerek yer açmaya çalışır kendine. Aslında hülyâlarla işlenmiştir Troll’ün kalbi de hepimizinki gibi fakat bunları dile getirdiğinde saf olmakla itham edilmiştir. Küskündür, ülküsüzdür, katıksızca nihilisttir. Tüm kurum ve kuruluşlar tarafından değersizleştirilmiş, tüm grup ve toplulukların dışında bırakılmış, anlamlı insan ilişkileri kuramamış, duygularının kâle alınmasını sağlayamamış, nihâyetinde havluyu atıp terketmiştir ringi. Troll vazgeçmiş ve fakat vazgeçmiş olmakla barışamamıştır. Çabalayacak pozitif maksatlar bulamadığı için negatif enerji üretimine katkıda bulunmaktadır. Troll bunları okusa yalandan göz yaşı dökermiş gibi görünüp gerçekten ağladığının bilinmemesi için elindeki tüm imkânlarla hedef şaşırtır. Doğrusundan vazcaydığından beri Troll yalnızca kandırmacadan mutluluk çıkarabilmektedir.

Özü arayanların aksine sahtede daha rahattır Troll, her şeyi sahteleştirmek sâikiyle saldırır etrafa. Tepki çekebildiği sürece ne söylediğini önemsemez. Kendisi için değerli olana çoktan yabancılaşmıştır. Bu nedenle kendini gerçekleştirmek için değil karşısındakinin zıttını gerçekleştirmek için hareketlenir. Bir uydudur Troll, anlamlarını terketmeyen insanların puslu aksidir.

Uygarlığın bilinçaltından köklenir, ezelebed varolmuşsa da bugünlerde coşkuyla üreyecek koşullar önüne ihtimamla servis edilmektedir. Bu hoşsohbet vurdumduymazlığımız sonucunda bizleriz müsebbibi Troll’ün bölünerek çoğalmasının. Biz maskesine tutkuyla yapışmış olanlar. Biz içtenlikle alay ede ede yardımımızı dilenenleri şaklabanlaştıranlar. Biz, asla duyarlı bir seçenek sunmamış olanlar.

Böylece gece çöker, Troll yuvasından çıkar, gülerek, hahaha, dişleri keskindir, cana yakınlıkla âdap bilmezlik sınırında gezinmektedir, bir yazar canavar düdüğü çalar, görüşüne kıstırmıştır Troll’ü, haber vermek ister, ne yazık ki herkesler duymazdan gelir sireni. Troll güler, hahaha, yazarın kemiklerini bile sıyıracaktır, kendisini ifşâ etmeye cüret etmiştir bu çokbilmiş. Yazar kavgacı değildir, içindeki ezginliği anlar Troll’ün, böylece fedâ eder kendini, Troll bir anlığına sevinçle dolsun diye, elbet yetmeyecektir bu, binlerce yıldır yabancılaşmayla kamçılanmış bu yaratık için devâ bulunamaz artık. “Bir şeyler değişmiş de farkedememişiz sanki” der başka bir yazar. Gülerler, güleriz, hahaha.

*Yazı, Ömer Altan’ın https://www.patreon.com/posts/troll-36407394 alınmıştır.