Prof. Dr. Mustafa Durmuş
Bu sabah TÜİK geçen yıla ilişkin il bazında GSYH gerçekleşmelerini açıkladı.
Bilindiği gibi “Milli Gelir” olarak da bilinen ve bir yılda bir ülkede üretilen mal ve hizmetlerin parasal (piyasa) değerlerinin toplamını gösteren GSYH, ana akım iktisat tarafından, ekonomik refahın en önemli göstergesi olarak kabul ediliyor.
Bu hâsıla hızlı büyüdüğünde hükümetler kendilerini çok başarılı sayıyor.
Peki, bu hâsıla ya da gelir nasıl bölüşüldü? TÜİK bunun yanıtını şöyle veriyor:
“En yüksek payı (beklendiği gibi), yüzde 30,7 ile İstanbul aldı (1 trilyon 327 milyar 452 milyon TL). İstanbul’u, yüzde 9,2 ile (395 milyar 731 milyon TL) Ankara ve yüzde 6,1 ile (263 milyar 38 milyon TL) İzmir alırken; son üç sırada 4 milyar 134 milyon TL ile Tunceli, 3 milyar 399 milyon TL ile Ardahan ve 2 milyar 840 milyon TL ile Bayburt var”.
Bu arada “en büyük 5 ilin toplam gelirin yüzde 53,7’sini aldığının” altını da çizelim.
Yani ülke genelinde milli gelir ya da toplumsal refah belli merkezlerde toplanmış durumda. Bu çok önemli bir çarpıklık göstergesi.
Ancak bunun kadar önemli bir başka sorun daha var. İllerde kişi başı düşen (ya da düşmeyen) gelirin dağılımı.
Kişi başına GSYH’de İstanbul 86 bin 798 TL ile ilk sırada yer alırken, onu 81 bin 228 TL ile Kocaeli ve 71 bin 27 TL ile Ankara izledi. Son üç sırada ise; 18 bin 708 TL ile Van, 17 bin 465 TL ile Şanlıurfa ve 16 bin 727 TL ile Ağrı gibi iller yer alıyor.
Bir konuyu netleştirelim: Milli gelir, yurt çapında da, illerin kendi içinde de eşit dağılmıyor. Buna rağmen, sanki eşit dağılıyormuş gibi sunuluyor (dolayısıyla da bizi yanıltıyor). Bunun sonucunda böyle büyük boyuttaki gelir eşitsizlikleri gizlenmiş oluyor.
Bu yanılsamaya rağmen (yani eşit dağıtılmış olarak kabul etsek dahi), bir gerçek yüzümüze çarpıyor:
Geçen yıl Ağrı’da yaşayan bir yurttaşımız İstanbul’da yaşayan bir yurttaşımızın elde ettiği gelirin beşte birinden az bir geliri elde edebildi (yüzde 19). Buna uygun olarak hayatını sürdürmeye çalıştı.
Bu durumu sadece “bölgesel kalkınma farklılığı” ile açıklamak mümkün mü? Ya da bu noktada (farklılıkları azaltmak için) bölgeye daha fazla yatırım yapmak çözüm mü?
“Bölgesel kalkınma farklılığı” bazı çevreler tarafından çok başvurulan bir açıklama olsa da, sadece bir sonuç olabilir.
Yani bu sonuca yol açan temelde yatan bir neden ya da nedenler olmalı…