Türkdoğan: İşkencesiz bir dünya mümkün

İHD ve TİHV, “İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü” nedeniyle bir çok ilde işkenceye dikkat çekti.

“İşkencesiz bir dünya mümkün” diyen İHD Genel Başkanı Türkdoğan, işkenceyi önleme, durdurma yükümlülüğünün öncelikle devletlere ait olduğunu söyledi.

“İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü” nedeniyle İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Ankara, Diyarbakır, İstanbul ve Van’da basın toplantıları düzenledi. Toplantılarda, Türkiye’de işkence başvurularındaki artışa dikkat çekildi.

Ankara’da İHD Genel Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısına İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan ve TİHV Yönetim Kurulu Üyesi Nihat Bulut ile dernek ve vakıf yöneticileri katıldı. “İşkencesiz bir dünya mümkün” diyen Türkdoğan, “Suriye’nin kuzeyi ve Irak Federe Kürdistan bölgesinde yapılan bombardımanda sivil ölümleri yaşandığı yönde haberler geliyor. Yeni Roboskiler yaşanmasının önüne geçilmesi gerekiyor, Türkiye operasyonlarını durdurmalı” çağrısında bulundu.

‘İşkence sistematik bir devlet pratiği olarak varlığını korumuştur’

Dünyanın pek çok ülkesinde devletlerin işkenceyi topluma karşı kullandığını belirten Türkdoğan, “Türkiye ‘İşkenceye Karşı Sözleşme’yi 1988 yılında kabul etmiş, Anayasa ve Ceza Kanunu’nda işkenceyi yasaklamıştır. Maalesef ülkemizde de işkence ve diğer kötü muamele sadece askeri darbeler döneminde değil tüm cumhuriyet tarihi boyunca sistematik bir devlet pratiği olarak varlığını korumuştur.” dedi. 

 ‘HDP’lilere ve baro başkanlarına yöneltilen kolluk şiddeti utanç verici’

İHD Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Türkdoğan

Türkiye’de işkencenin olmadığını söylemenin yanlış olacağını belirten Türkdoğan, “Demokratik bir toplumun temelini oluşturan ve Anayasa tarafından da teminat altına alınmış olan toplanma ve gösteri yapma özgürlüklerini kullanarak yürüyüş yapan HDP’lilere ve baro başkanlarına yöneltilen zalimane ve utanç verici kolluk şiddeti de bu durumun en güncel örneklerini oluşturmaktadır” diye belirtti. 

“İşkenceyi önleme, durdurma yükümlülüğü öncelikle devletlere aittir” diyen Türkdoğan, İHD ve TİHV’in işkenceye karşı ortak talep ve önerilerini şu şekilde sıraladı:

* İşkencenin ülkemizde bu boyutta olmasının en temel nedeni işkence yasağının mutlak niteliği ile bağdaşmayan çok ciddi bir cezasızlık kültürünün varlığıdır. Her şeyden önce sıradan bir kural haline getirilmeye çalışılan cezasızlık politikalarına son verilmelidir.

* Her düzeyde yetkililer işkenceyi ve işkenceciyi öven, teşvik eden söylemlerden vazgeçmeli, uluslararası mekanizmaların tavsiyeleri doğrultusunda işkence uygulamaları kamuya açık bir şekilde kesin olarak kınanmalıdır.

* Gözaltı koşullarında usul güvenceleri eksiksiz olarak uygulanmalıdır.

* Gözaltı süreleri kısaltılmalıdır.

* Mevcut Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) kaldırılmalı OPCAT ve Paris İlkelerine uygun tümüyle bağımsız bir ulusal önleme mekanizması oluşturulmalıdır.

* İşkenceye ilişkin iddialar hızlı, etkin, tarafsız bir şekilde soruşturulmalı, bağımsız heyetlerce araştırılmalı, adli yargılama süreçlerinin her aşamasında uluslararası etik ve hukuk kurallarına uygun davranılmalıdır.”

İHD Dokümantasyon Birimi ve TİHV Dokümantasyon Merkezi tarafından hazırlanan, “26 Haziran 2020 Tarihi İtibarıyla Türkiye’de Değişik Boyutlarıyla İşkence Gerçeği” başlıklı rapor da kamuoyuyla paylaşıldı.

‘TİHV’e 2019 yılında 908 kişi işkence ve kötü muamele gerekçesiyle başvurdu’

Raporda, hem devlet kurumları hem de toplumsal alanda birçok işkence vakasının yaşandığı belirtildi. Raporun “Resmi Gözaltı Yerlerinde İşkence ve Diğer Kötü Muamele Uygulamaları” başlıklı bölümde şu veriler yer aldı:

“2019 yılında TİHV’e işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı gerekçesiyle 908 kişi başvurmuştur. Bu kişilerden 51’i başvuru yakınıdır, 19’u ise Türkiye dışında işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarına maruz kalmıştır. Türkiye’de doğrudan işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldığı için TİHV’e başvuran 838 kişiden 379’u (yüzde 45,2) emniyet müdürlükleri, 120’si (yüzde 14,3) ise polis karakolu gibi resmi gözaltı merkezlerinde işkenceye maruz kaldıklarını ifade etmişlerdir. Ayrıca 214 (yüzde 25,5) kişi de kolluk güçlerinin gözaltı ve nakil araçlarında işkence ve diğer kötü muameleye maruz kalmıştır.”

‘Resmi gözaltı yerlerinde 726 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kaldı’

İHD Dokümantasyon Biriminin verilerine göre ise 2019 yılında resmi gözaltı yerlerinde 726 kişinin işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldığının belirlendiğinin belirtildiği raporda, “TİHV Dokümantasyon Merkezi’nin verilerine göre 2020 yılının ilk beş ayında resmi gözaltı yerlerinde 107 kişi işkence ve diğer kötü muameleye maruz kalmıştır.” denildi.

‘Cezaevlerinde 44 kişi yaşamını yitirmiştir’

Raporda, cezaevlerinde kapasite fazlası tutuklu ve hükümlünün bulunmasının yol açtığı sağlığa, suya, gıdaya erişim ve benzeri sorunların evrensel normlar bakımından kötü muamele niteliğinde olduğu ifade edildi. Raporda, cezaevlerine ilişkin şu veriler paylaşıldı:

* TİHV Dokümantasyon Merkezinin verilerine göre 2019 yılında hapishanelerde hastalık, intihar, şiddet vb. çeşitli gerekçelerle en az 44 kişi yaşamını yitirmiştir. Bu şüpheli ölümlere dair çeşitli iddiaların varlığına rağmen etkin soruşturma süreçleri işletildiği yönünde bir bilgi yetkililerce paylaşılmamıştır. 2020 yılının ilk beş ayında ise 4 kişi Covid-19 salgını nedeniyle, 1 kişi ölüm orucu eylemini sürdürürken olmak üzere en az 18 kişi yaşamını yitirmiştir.

* Verilen bir soru önergesine cevaben 19 Haziran 2020 tarihinde Adalet Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre 1 Ekim 2019 tarihinden bu yana 396 mahpus tarafından işkence ve diğer kötü muamele başvurusu yapılmıştır.

* İHD Dokümantasyon Biriminin verilerine göre 2020 yılının ilk beş ayında işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldığı iddia edilen kişi sayısı 439’u Batman cezaevinde olmak üzere en az 633’tür.

‘Cezaevlerinde 590’ı ağır bin 564 hasta mahpus bulunmakta’

* 31 Mart 2020 tarihli son İHD verilerine göre toplam 590’ı ağır olmak üzere bin 564 hasta mahpus bulunmaktadır. Bu kişilerin karşı karşıya olduğu sağlık hizmetine yeterli erişim sağlayamama, bağımsız ve nitelikli tıbbi değerlendirme raporu alamama vb. ciddi sorunlar bulunmaktadır.

Raporda, Türkiye’de işkencenin bu boyutta olmasının en temel nedeninin işkence yasağının mutlak niteliği ile bağdaşmayan çok ciddi bir cezasızlık kültürünün varlığı olduğu belirtildi.

‘İşkence suçundan 2 bin 196 kişi hakkında soruşturma’

Raporda, Adalet Bakanlığı, Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü tarafından 2019 yılında yayınlanan “2018 Adli İstatistik” verilerine göre işkence suçunu düzenleyen TCK’nın 94’üncü ve sık kullanılan eziyet suçunu düzenleyen TCK’nın 96’ncı maddelerine dayalı olarak toplam 2 bin 196 kişi hakkında soruşturma açıldığı belirtildi.

Bunlar arasında bin 35 kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğinin belirtildiği raporda, “766 kişiye dava açılmış ve 395 kişi hakkında ise başkaca kararlar verilmiştir. Bir bölümü OHAL altında geçen 2018 yılında, üstelik kolluk şiddetinin zirveye ulaştığı koşullarda işkence ile direnme suçlarından açılan davalar arasında bu denli yüksek bir farkın olması cezasızlığın boyutlarını ve sistematik bir politika olarak sürdürüldüğünü açıkça göstermektedir.” denildi.

Kaynak: MA