Sertifikalı, Diplomalı, Stajyer, Kursiyer ve Çırak adları altında milyonlarca kişi “geçici, esnek ve kuralsız” bir çalışma yaşamına alıştırılmaktadır.
Her 100 çalışandan 36’sı kayıt dışı çalışmaktadır. Her gün en az 6 işçi akşam “evine dönmek yerine toprağa gömülmek” durumunda kalmaktadır.
Üniversite eğitimini terk eden öğrenci sayısı her geçen yıl artıyor ve bu yıl 500 bin kişiyi geçmesi beklenmektedir.
Son bir yılda inşaatta çalışan sigortalı sayısı 550 binden fazla azalış göstermiştir. İş cinayetlerinin mekanı olan inşaatlardaki cinayetlerden Ulusal İstihdam Strateji’nin haberi yoktur.
Sinan Ok
İlk uygulanmaya başlandığı 2014 yılından bu yana resmi verilerle Türkiye’de yoksulluğun arttığı Ulusal İstihdam Stratejisi (UİS), Türkiye’de çalışma yaşamında yaşanan temel sorunları; hem kaynaklandığı nedenler hem de çözüm önerileri boyutuyla yanlış teşhis etmektedir. UİS hakkında www.uis.gov.tr adresi üzerinden yapılan toplantıların içeriğine ve dönem değerlendirme raporlarına erişilebilir. Ancak adındaki üç kelimeden de kopuk yani ne ulusal, ne gerçek anlamda istihdam odaklı ne de stratejik olan bu yaklaşım Türkiye’de işsizliğin neden arttığını ve istihdamın neden niteliksizleştiğini açıklayamamaktadır. Çünkü böyle bir amacı yoktur.
Türkiye’de işgücü alanında yükselen işsizliği, azalan reel ücret durumlarını, devam edegelen iş cinayetlerini ve kadınlara, engellilere ve mültecilere yönelik her türlü ayrımcılığı, salt ekonomik gelişmelerle açıklamak veya dış dinamiklere/gelişmelere/krizlere bağlamak yanlıştır. Ulusal istihdam stratejisi oluşturulurken bu mevcut durumun vahameti göz önünde bulunmamıştır.
Türkiye’de “nitelikli işgücünün olmadığına dair” şehir efsanesine dönen durum ve bu tezi ortadan kaldırmaya yönelik İŞKUR üzerinden işsizlik fonunun adeta yağmalanmasına dönüşen Aktif İşgücü Piyasası Politikaları (AİPP), sorunu çözmek bir yana derinleştirmektedir. Sertifikalı, Diplomalı, Stajyer, Kursiyer ve Çırak adları altında milyonlarca kişi “geçici, esnek ve kuralsız” bir çalışma yaşamına alıştırılmaktadır.
2008 yılından bu yana her geçen dönem kapsamı genişletilen İŞKUR “kursları” tüm büyük meblağlardaki harcamaya rağmen “nitelikli işgücü” ortaya çıkaramamaktadır. İŞKUR verileriyle açığa çıkan durum özetle şu şekildedir: Kurslardan istihdam edilenlerin çok büyük çoğunluğu kurs aldıkları mesleklerde veya başka bir meslekte iş bulamamıştır. Orta vadede çoğu yeniden işsizlere ve yeni kurslara girmeye aday olan bu kitlenin yaş ortalaması gittikçe artmaktadır.
Başka bir stratejik israf başlığı da istihdam teşvikleridir. İşverenlere ödenen ücret, prim ve diğer teşvik ve indirimler işsizlik sorununu azaltamadığı gibi nitelikli istihdama da hizmet etmemektedir. Esneklik tartışmalarını meşrulaştırmak amacıyla başına getirilen “Güvenceli” kelimesi; emek açısından neredeyse tüm kazanılmış hakları tehdit etmektedir.
Geçtiğimiz süreçte hem prim gün sayısı hem de yaşı yükselten AKP iktidarı; emekliliğe ulaşma imkanlarını her geçen gün azaltırken, düzenli bir istihdamın koşullarını da azaltmaktadır. Mevcut durumda Türkiye’de her 100 çalışandan 36’sı kayıtdışı çalışmaktadır. Her gün en az 6 işçi akşam “evine dönmek yerine toprağa gömülmek” durumunda kalmaktadır. Türkiye’de 41 milyon olan kadın sayısının 31 Milyonu çalışma çağında iken sadece 5 milyonu kayıt içi sektörde çalışmaktadır. Bu korkunç tablo yükselen işsiz sayıları ile daha riskli bir hal almaktadır. UİS’te iş cinayetlerine dair, kayıtlı çalışmayı gerçek anlamda artırmaya dair reel bir tedbir yıllardır uygulanmamaktadır.
UİS’in hazırlık aşaması da dahil 10 yılı bulan bu süreçte ana politika ekseni olarak ifade edilen “Eğitim – İstihdam ilişkisizliği” Türkiye’nin önemli meselelerinden biridir. Ancak yıllardır olduğu gibi UİS’te öngörülen tedbirler uygulansa dahi söz konusu ilişki daha da zayıflayacaktır. Türkiye’de eğitim her anlamda “değersizleşmektedir.” Üniversite eğitimini terk eden öğrenci sayısı her geçen yıl artıyor ve bu yıl 500 bin kişiyi geçmesi beklenmektedir.
Benzer bir durum, “Özel Politika Gerektiren Grup olarak” ifade edilen kadın, genç, mülteci ve engelli istihdamı için de geçerlidir. Bu grupların istihdamlarının önündeki temel engeller tam ve doğru olarak tespit edilip aşılmadan, istihdamları UİS tedbirleri ile sağlanamaz. Örneğin Türkiye’de kaç engelli olduğuna dair elimizde güncel, kapsamlı, engel gruplarını gösteren, bölgesel dağılımı ifade edebilen bir veri yokken nasıl engelli istihdamından söz edilebilir. Engellilerin evde, işte, sokakta, okulda uğradıkları sistematik ayrımcılık önlenmeden istihdamdan söz edilebilir mi? Yüzde 3 engelli istihdam kotasının en çok ihlal edildiği kurumların başında Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı gelirken geriye kalan kurumlara ne denilebilir.
UİS’teki “İstihdam ve sosyal koruma ilişkisinin arttırılması” başlığı da yıllardır ifade edilen ama bir karşılığı olmayan uygulamadır. Yoksulluğun gittikçe derinleştiği (TÜİK, Gini Katsayısının 4 yıldır arttığını açıklıyor), kayıtdışılığın arttığı ve milyonlarca çalışanın açlık sınırı altında istihdam edildiği, asgari ücretin açlık sınırının altında olduğu bir yerde “ilave olarak siyasallaştırılmış bir sosyal yardım” yaklaşımı ile istihdam arasında bağlantı kurulamaz.
UİS’in tek uygulanan politika ekseni “Esnekliktir”. 2020-2023 UİS’inde “Geleceğin İşleri” diye politika ekseninin eklendiği bu stratejide de tek temel hedef, çalışanların kazanılmış haklarının geriye götürülmesi, kıdem tazminatının fona bağlanması ve işverenin üzerindeki istihdam yüklerinin kamuya veya topluma yıkılmasıdır. Bu kapsamda sektörel diye ifade edilen stratejilerde çoğu zaten uygulanan veya uygulansın uygulanmasın insan onuruna yakışır istihdam için bir etkisi olmayan ama işsizlik fonuna maliyet olarak yansıyan etkinliklerdir.
Son olarak UİS’ın hedeflediği işsizlik oranlarının, kayıt dışılık hedefinin, kadın istihdamı hedefinin geçen iki plan döneminde tutmadığı görülmüştür. Yine önceki dönem temel sektörlerinden biri olan inşaata ilişkin alınan ve uygulandığı iddia edilen tedbirler bir yanda, inşaattaki istihdam kaybı bir yandadır. Sözde strateji uygulanmış ancak sektör çökmüştür. Çünkü strateji olarak ifade edilen metnin çalışma yaşamından haberi yoktur. Sadece son bir yılda inşaatta çalışan sigortalı sayısı 550 binden fazla azalış göstermiştir. İş cinayetlerinin en temel mekanı olan inşaatlardaki cinayetlerden stratejinin haberi yoktur. Ne çalışma saatleri ne de kayıtdışı ve kaçak çalıştırılan yabancı işçileri görmeden strateji denilen “metin” kağıt üzerinde kalmaya devam edecektir.
UİS’in bu şekilde dağınık, yaşamdan kopuk ve temelsiz olması işlevsiz olduğu sonucu doğurmamalıdır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik, İŞKUR ve SGK gibi kurumların tasfiye edilmesi, sosyal güvenlik ve istihdamın güvencesizleştirilerek “özelleştirilmesi”, kiralık işçiliğin legal hale getirilmesi ve özel istihdam bürolarının denetimsiz bırakılması, iş cinayetlerinin yaptırımsız bırakılması, iş(çi) güvenliği ve sağlığının sağlanmaması ancak “Ulusal, Güvencesiz ve Yüksek İşsizlik Oranları” stratejisi ile sağlanabilir.