Sinan Ok
Tüm dünya koronavirüs sorunu ve sosyo-ekonomik sonuçları gündemiyle meşgul durumda. Salgının dikkatleri çektiği bir alan da akademi ve bilim dünyasıdır. “Tüm tapınakların kapalı olduğu bu dönemde” evlere çekilmiş insanlığın gözü kulağı bilim tapınağında diyebiliriz. Bulunabilecek bir aşı veya tedavi yöntemi için tüm dünya laboratuvarları iş başında diyebiliriz. Türkiye’de günde resmi olarak yaklaşık yüz kişiye varan ölüm sayıları ve dünya genelindeki vahim durum başka bir konuyu öncelemeyi çok zorluyor.
Bu koşullarda TBMM’den 14 Nisan 2020 tarihinin ilk dakikalarında geçen “Adaletsiz İnfaz Yasası” değişikliği kapsamında hapiste kalmalarına karar verilen bir grupta üniversiteli öğrenciler oldu. Basın açıklaması, mitinglere katılma, bildiri dağıtımı, yasal olmayan yayın bulundurma gibi şiddet içermeyen ve düşünce ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında olması gereken ama Türkiye’de müthiş TMK kapsamı nedeniyle öyle varsayılmayan bu “suçlar” üniversitelere bir çerçeve çizmektedir aslında.
Korona günlerinden geçtiğimiz şu dönemde TBMM Genel Kurulu’nda YÖK kanununda bir değişiklik gündemdedir. Üniversitelerin idari ve mali özerkliğini arttırma, üniversitelerde mobing, taciz ve tecavüz riskini azaltma, öğrencilerin KYK borçlarını silme ve insan onuruna yakışır barınma hakkı sağlama ve OHAL dönemlerinde susturulmuş akademiye özgürlük alanı açma amaçlarıyla değil tabi ki.
“Akademide” disiplinlik başlıkları çoğaltmak ve atanmış rektör ve dekanların maiyetindeki memur sayısını arttırmayı amaçlıyor. Ama bu amaç üniversitenin kelime anlamı ve var oluş anlamı ile uyumlu değil maalesef!..
AKP döneminde Türkiye’de “övünülerek” anlatılan üniversite sayısındaki nicel artışın bilimsel özerklikle desteklenmediği açıkça ifade edebiliriz.
2004’te 77 olan toplam üniversite sayısı 2019 yılı itibariyle yüzde 170 artarak 208 olmuştur.
Peki üniversite sayısı bu kadar artarken akademisyen sayısı da aynı oranda artmış mı?
Elbette hayır.
Bu süreçte 80 binin altında olan akademisyen sayısı 150 bine yaklaşmıştır.
AKP iktidarı birçok yerde yeni bina bile yapmadan (ki hakkını teslim edelim bu konuda iyiler!) üniversite açtı. İktidarın birçok üniversiteyi bölerek çoğalttığı bu sayı ne akademisyen sayısı artışı ile ne de bu artışla uyumlu kütüphane, yurt, akademik yayın desteği ile devam ettirildi.
12 Eylül Faşist darbesinin kurduğu YÖK’ün çatı olduğu yüksek öğretim ortamı; 2016 “darbe girişi” sonrasında başta barış akademisyenleri olmak üzere 5.247 akademisyeni ihraç ederek üniversiteleri üniversite olmaktan çıkarmış ve hayal ettiği üniversitenin taslağını ortaya sunmuştur.
Yaşam hakkı ile doğrudan ilgili olan ve bugünlerde kıymeti anlaşılan tıp ihraçları bile beş binin üzerinde olmuştur.
AKP’nin 2008 ekonomik krizi sonrasında uygulamaya koyduğu ve 2014 yılında da metnini yayınladığı Ulusal İstihdam Stratejisi’nin önemli eksenlerinden biri “Eğitim-İstihdam ilişkisinin güçlendirilmesidir.”
İstihdam konusunda bu metnin bir anayasa niteliğinde uygulamaya yansıdığını söylemek abartı olmaz.
Öte yandan ilginç bir şekilde üniversite sayısı nicel olarak arttıkça eğitim-istihdam ilişkisinin zayıfladığı yönündeki değerlendirmeler de artmıştır.
Ancak Ulusal İstihdam Stratejisi’ndeki hiçbir faaliyette sorumlu kuruluş olarak üniversitelerin belirlenmemiş olmasını dikkatlerinize sunmak isterim. Bu ülkede eğitim ve istihdamda üniversiteler bir ana aktör değildir. Üniversite mezunu olmak da istihdam edilmek için güvence değildir.
Türkiye’de üniversitelerin diplomaları ile parasıyla alınan sertifikalar arasındaki en temel fark sertifikalar daha kısa sürede ve daha az maliyete alınmaktadır. Bu nitelik kazandırmayan eğitimin daha büyük toplumsal maliyeti olan sonucu işsizliktir.
Türkiye’de üniversiteli mezunu işsiz sayısı son 15 yıl içerisinde 277 binden 1 milyon 123 bine yükselmiştir. Yüzde 305’lik bu artışın formülü niteliksiz üniversite artışıdır.
Yukarıda grafiği verilen kitlesel işsizlik durumunun tek sonucu işsizlik değildir.
Bugün bu sorunla bağlantılı bir şekilde 5 milyona yakın üniversite mezunu Kredi Yurtlar Kurumuna (KYK) çok fahiş oranlarla faiz ödeyecek şekilde borçlandırılmıştır. KYK borçları nedeniyle 400 ila 500 bin mezunun hacizlik olduğu ifade edilmektedir.
Sonuç olarak yükseköğrenim ve akademideki YÖK çerçevesi sermayenin ihtiyacı olan sertifikalı ve diplomalı işsiz sayısını arttırabilsin diye AKP politikalarıyla durmadan işletiliyor.
Üniversite mezunu olanların işsiz olduğu bölümlere bakıldığında durum daha vahim bir hal almaktadır.
Üniversite mezunu işsizliğinin yükselmesi daha alt eğitim düzeylerindeki istihdamın ücretlerini de baskılayan bir faktör haline gelmektedir. “Dışarıda” bir milyondan fazla üniversite mezunu işsiz varken hiç kimse çalışma koşullarına itiraz edemez.
Aşağıda üniversite mezunlarının bölümlerine göre işsiz sayıları ve işsizlik oranları tablo olarak verilmiştir. Sağlık ve Sosyal hizmetler alanındaki işsizlerin bu korona günlerinde umarım kıymeti bir kere daha anlaşılmıştır. Özellikle İİBF Mezunlarının, Mühendislik ve Eğitim mezunlarının yüz bin üzerindeki işsizliğinin yanı sıra, 9 bin gazetecinin, 18 bin hukukçunun, 24 bin dil mezununun işsizliği ülkede atıl insan gücünün vahim tablosudur.
Türkiye’nin ve dünyanın “virüs” varlığıyla tanışmak zorunda kaldığı şu dönemde biyologların işsiz kalmadığı günlere kavuşmak dileğiyle yazıyı size teslim ediyorum.
MEZUN OLUNAN BÖLÜM | İşsiz Sayısı | İşsizlik Oranı |
Yüksekokul veya fakülte mezun | 1.123.000 | 13,7 |
Refah (Sosyal hizmetler) | 19.000 | 24,0 |
Gazetecilik ve enformasyon | 9.000 | 21,8 |
Sanat | 43.000 | 19,7 |
İş sağlığı ve ulaştırma hizmetleri | 13.000 | 18,6 |
Mimarlık ve inşaat | 57.000 | 18,0 |
İmalat ve işleme | 30.000 | 17,1 |
Bilişim ve iletişim teknolojileri | 22.000 | 16,7 |
Fiziki bilimler | 28.000 | 16,5 |
Sosyal bilimler ve davranış bilimleri | 97.000 | 16,1 |
Beşeri bilimler | 44.000 | 15,8 |
Diller | 24.000 | 14,7 |
Tarım, ormancılık ve balıkçılık | 24.000 | 14,6 |
Biyoloji, çevre ve ilgili birimler | 11.000 | 14,5 |
İş ve yönetim | 339.000 | 14,3 |
Matematik ve istatistik | 10.000 | 12,6 |
Mühendislik ve işleri | 113.000 | 12,1 |
Sağlık | 65.000 | 11,4 |
Veterinerlik | 7.000 | 11,2 |
Kişisel hizmetler | 20.000 | 11,0 |
Eğitim | 123.000 | 10,2 |
Hukuk | 18.000 | 8,4 |
Güvenlik hizmetleri | 7.000 | 5,8 |
Kaynak: TÜİK