Ayşegül Ekinci
Bu yılın kurulmuş en önemli cümlesi herhalde şuydu;
Ne cüretle?
Genç iklim krizi aktivisti Greta’nın Birleşmiş Milletler kürsüsünde siyasetçilere seslenirken söylediği en çarpıcı cümleydi kanımca. “Ne cüretle biz gençlere para hırsınız ile mahvettiğiniz ve insan evladının yok olacağı bir dünyayı bırakıyorsunuz! Ne cüretle bu yok oluşu önlemek mümkünken para derdine düşüp önlem almayı reddediyorsunuz! Ne cüretle beni bu yaşımda ‘yetişkin’ olmaya zorluyorsunuz!”
Biz yaşlı, yorgun ve açgözlü siyasetin için de her gün o köşe senin bu köşe benim derdindeki siyasetçilerin peşinde gündemi belirlerken, dünya başka bir yere evriliyor mu diye sormadan edemiyorum. Üstelik bu yeni soruların tam ortasındayken bir sel felaketi daha yaşıyoruz. Artvin Borçka’da. Son yıllarda kaç oldu hesap yapanınız var mı? Yaz ortasında şehir merkezlerinde gördüğümüz üst geçitten bozma havuzlar hepimizin dikkatini çekse de doğa ananın gerçek kızgınlığını kaçımız fark ediyoruz?
Kaz Dağlarında yapılan kıyımı, yeni havalimanı derdine düşüp bir şehrin akciğerlerini yok edişimizi ya da nükleer santral peşinde koşma halimizi düşününce muhtemelen çok azımız diye cevaplıyor razı gelmek istemeyen gönlüm. Tamam gönül razı değil de, bu ne işe yarıyor? Muhtemelen hiç. Finansal düzen insan evladının doğa üzerindeki üstünlüğü temelinde kurulmuşken muhtemelen hiç bir işe de yaramayacak. İşin traji komik yanı, insan kendi üstünlüğünü doğadaki tüm canlılar üzerinde tartışmasız bir biçimde kurduğundan beri aslında kendi yaşamını yok edecek taşları birer birer tam da gediğine yerleştiriyor.
Tabi bir yandan biz doğa ana deyince, kendi acı dolu deneyimimizden yola çıkarak en çok depremden korkuyoruz. Deprem ve şehirlerimizi fay hatları üzerine kurduğumuz gerçeği geçen hafta da kendini hatırlatınca üzerini rantla örttüğümüz korkularımız yeniden depreşti. Ama hiç kendinize sordunuz mu gerçekten neyden korkuyoruz? Üzerinde durduğumuz toprağın sallanmasından mı yoksa üzerimize yıkılma potansiyeli olan betonlardan mı? Kat kat betonların arasında açık alan bulamamak mı korkutuyor yoksa bizi?
Efendim bu yüzden bir daha gençlerin sesini duyduğunuzda bir de bu açıdan düşünün onlara bıraktığımız dünyayı. Kurduğumuz sistemin yapı taşları ile onları baş etmek zorunda bırakacağımız düzenin tehditlerini. Eğer hala gönlünüz yaşlı siyasetçilerin, hırstan kararmış suratlarında daha fazla güç arayışı ile kurdukları gündemi takip etmeye elveriyorsa, rica ediyorum bir cuma günü siz de çıkın meydanlara çocuklara bir kulak verin. Yeni bir mecrada yeni sorularla…