Metin Gülbay
7 Eylül 2020 günü İYİP Genel Başkanı Meral Akşener, Edirne’de tutuklu bulunan HDP eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Dışarıda olsaydım bir sabah Başak ile birlikte Meral Hanım’ın kapısını çalar ve ‘Kahvaltıya geldik’ derdim” sözlerine “Güneydoğu’da şöyle bir gelenek var, kan davalınız bile olsa kapınızı çaldığı zaman içeri alırsınız” diye yanıt verdi.
On sekiz gün sonra 25 Eylül’de HDP’ye operasyon başlatılarak yedi ilde 82 kişi için gözaltı kararı verildi. 1 Ekim’de ise gözaltına alınanlardan 17’si hakkında tutuklama kararı verildi.
Çok iddialı gelebilir ancak benim bu konuda bir tezim var. Eğer Akşener HDP ile aralarındaki ilişkiyi kan davası olarak nitelemeseydi, yani kendi pozisyonunu zora sokacak, zayıf noktasını aniden ele verecek biçimde bir açıklama yapmasaydı Erdoğan, HDP konusunu kaşımanın kendine büyük yarar sağlayacağını düşünür müydü?
Bu soruya verilecek yanıt neden altı yıl sonra, üstelik soruşturulmuş bitmiş bir davanın yeniden ısıtılarak muhalefetin önüne konulduğuna da açıklık getirecek. Muhalefet diyorum çünkü bu operasyon tamamen İYİP’i şu anda yaşanan durum karşısında tavır almaya zorlayarak içeriden çökertmeyi amaçlayan bir plan gibi duruyor. İYİP 6 milletvekili hakkında hazırlanacak “milletvekilliğinin düşürülmesi oylaması”nda kesinlikle evet oyu verecektir. Artık bundan dönüşü de yoktur. Akşener siyaset kurtlarının (Erdoğan ve Bahçeli) karşısında birazdan yem olmaya hazır bir kuzu konumundadır ve bu konuma yine kendisi sokmuştur.
Belki denecektir ki “Demirtaş’ın kahvaltı teklifine açıkça ‘evet’ diyebilir miydi, evet deseydi bu kez de ‘teröristlerle yan yana gördünüz değil mi’ diye aynı ikili tarafından topa tutulacaktı”.
Bu haklı soruya “doğrudan evet demek yerine üstü kapalı konuşabilirdi” yanıtını vereceğim. Örneğin “törelerimiz nasıl uygun görüyorsa öyle davranırız tabii ki” gibi bir yanıt verip, ne şiş yansın ne kebap anlamında sorudan sıyrılabilirdi. O zaman Erdoğan-Bahçeli ikilisinin salvolarını geçiştirmek çok daha kolay olurdu.
Evet şu ana kadar yazıyı okuma zahmetine katlanan okurlar anlamışlardır ki ben de HDP’ye yapılan operasyonun İYİP’i en azından Millet İttifakından koparma hatta mümkünse baraj altına düşürüp parçalamayı amaçladığını düşünenlerdenim.
AKP-MHP koalisyonundan yakınanların en büyük sorunu sanki bundan kendileri sorumlu değilmiş gibi davranmalarıdır. CHP ve İYİP Türkiye’deki muhalif herkesle bir araya gelmeyi istemiyorlar. İstiyorlar ki tüm muhalifler kendi dediklerini paylaşarak kendi çatıları altında buluşsun. Oysa çok iyi biliniyor ki Türkiye’deki muhalefet CHP ve İYİP’den ibaret değil. Onların dışında en az yüzde 16-17 oranında bir kitle var. Bunun yüzde 11-12’si HDP’ye oy veriyor. Diğerleri ya oy kullanmıyor yani seçimleri protesto ediyor ya da minik partilere oy veriyor.
Durum buyken CHP ve İYİP madem tüm muhalefetle bir araya gelip ortak paydalar üzerinde anlaşmayı reddediyorsa nasıl iktidara gelecekler? Eğer aynı anlayışı sürdürürlerse hiçbir zaman iktidara gelemeyecekler. Yüzde 25’e sıkışmış bir CHP’nin oy oranı ile şimdilik barajın üstünde görünen ama bir ay sonra ne olacağı belirsiz İYİP’in oy oranlarının toplamı bile ölmüş bitmiş AKP’nin oy oranına (anketlere göre yüzde 37) yetişemiyor. Bu durumda her ikisine de geçmiş olsun demekten başka seçenek yok.
Eğer Akşener siyaseten biraz daha akıllı olsaydı, duygularına yenilmek yerine mantığıyla hareket edebilseydi, yanıt verirken iki hamle sonrasını hesap edebilme yeteneğine sahip olsaydı ben HDP’ye böyle bir operasyonu biraz zor görürdüm. Çünkü bunun bir getirisi olmazdı. Ama şimdi büyük getirisi var ve Akşener kendisi için hazırlanan bu senaryodan kaçamayacak. Erdoğan’ı yerden yere vurabilirsiniz ama kabul etmelisiniz ki siyaset yapma becerisi Akşener’i yüze katlayabilecek düzeyde.
Belki de olaylar bambaşka bir biçimde gelişecek ve ben bu savımda yanılmış olacağım.
Bakalım önümüzdeki günler neler gebe?