Geçtiğimiz gece, Ortaçağ karanlığında devam eden bir tartışmaya konu olan videonun yine tartışmaya sebep olan kısmının deşifresi aşağıdaki gibi dizilmiş sözler üzerine başlıyor ve ben videonun başını izleyemedim:
Pınar Fidan: Siyasilerle ilgili şeyler paylaşıyor, (muhtemelen en az 35 yıldır Alevi olan dayısından bahsediyor), işte şey yazmış Finlandiya başbakanı işe metroyla gidiyormuş galiba, onu paylaşmış, demiş ki; “Asıl cennete gidecekler bunlar, bizim ülkemizdeki siyasiler cehennemlik” diyor, bunu söyleyen insan da bu arada Alevi yani hiçbir şey yapmadan cennete gideceğine inanan bir insan, bir de başkalarına yargı dağıtıyor.
Arada böyle okuyorum filan cemevlerine saldırıda bulunanlar olmuş, geçen yine olmuş Okmeydanı’nda, bakın böyle haberler oluyor sık sık üçüncü sayfalarda filan, bilmem neredeki cemevlerine saldırıldı filan ama hiç Alevi kaybetmiyoruz, çünkü boş, cem evinde Alevi yok. Bir şey yapmanız gerekmiyor, saldırganlar cemevlerine Alevilerden daha çok gidiyor, bunun anlaşılması lazım. Çok istiyorsan meyhaneye falan git, ya da hepsini bir otele tıkıp yakabilirsin (seyircilerden biri aa diyor o da artırıyor) Yaa, neydi o? (alkışlanıyor).
Pınar’ı çok iyi anlıyorum, Instagram hesabından ancak bu kadar açıklama yapması gerektiğini düşünmüş, onu da şuradan okuyabilirsiniz.
Bize neyi açıklatmak zorunda bırakıyor Ortadoğu’nun bu Ortaçağ karanlığı peki?
Başını sonunu dinlemediğimiz, bazen etkileşimle devam eden bir gösteride taraflar olgun ve neyi dinlediklerinin, neyi alkışladıklarının farkında. İktidarın diliyle, üçüncü sayfa haberlerinde kendine yer bulan bir kimsizliği 1. sayfaya aldı Pınar. Sünni ve Türklerin en sık gerçekleştirdiği yok etme refleksini bir Alevi sahneden hatırlatıyor, gönderme yapıyor, buna hiciv sanatı denir, hatta dokundurmadır, tariz sanatıdır.
Ekran karşısında izlerken bu kesiti sizi etkilemediyse, hiç hoşunuza gitmediyse basitçe fikrinizi belirtip geçebilirdiniz. Fakat bu tercihi kullanmadınız. Halkın oylarıyla halkın temsil hakkını kullanan vekillerin, Pınar’ın adı-soyadı ve görüntüsünü paylaşarak muhbirlik yaptığı planın bir parçası olmak tamamen içinizde yaşattığınız telsiz iktidarıyla veya gizli iktidarcıklarla ilgili. Yani bunu tercih ettiniz.
Sivas Katliamı’nı övmekle, mizah konusu yapmakla suçladığınız Pınar’ı, yine aynı katliam için zamanaşımı kararı veren, sanıkları tahliye eden devletin önüne attınız, üstelik köpürte köpürte ve birkaç saat içinde. Sizi temin ederim ona, onu savunan biz Alevilere Madımak Oteli’nden fotoğraf bile gönderdiler. Ne Pınar, ne de Pınar’ı savunan bir avuç insan olarak bizler aptal değiliz, kendi pasif vicdan masajlarınıza bizleri alet edemezsiniz.
Misvak yapsa bu politiktir çünkü Misvak’ı çıkaranların fikirleri oteldekileri yakmıştır, Misvak keyifle ve alkışla bunun mizahını yapar. Dedesi yakılan Pınar ise yergiyle eleştiriyor, hayatın her alanında konuşturuyor, bu konuya alan açmış oluyor ve bu da karşı politiktir.
Pınar, hak savunucusu aydınlarımızın muhteşem linç performansı sayesinde ilk defa bugün Alevi oldu. Pınar’a Sivas’ı, evlerine çarpı konulan evleri, katliamları, kıyımları, statüsüz olmayı, fişlemeyi ve daha nice şeyi anlattılar. Pınar’ın her biri farklı şekilde Aleviliğini yaşayan akrabalarını ve ailesini aşıp anlattılar üstelik. Onu EGM hesabına ve diğer yetkili birimlere bildirdiler. Yüzlerce defa dinlediği, bildiği, ezberlediği Alevi tarihinin belirli gün ve haftalarını nefretle hatırlattılar. Kimilerine göre ölçüsünü kaçırdığı, kimilerine göre kaçırmadığı bir ironiyi, bir göndermeyi hiçbir şekilde anlamaya çalışmayarak öfkelerini üzerine boca ettiler ve en sonunda Pınar’ı, Alevi olduğunu açıklatmak zorunda bıraktılar.
Geçtiğimiz ay katliamın sorumlularından biri, elinde bidonuyla kalabalığın öfkesini körükleyen Ahmet Turan Kılıç, Erdoğan’ın imzasıyla serbest bırakıldı. İktidar tarafından terbiye edildiğini, ifade hürriyetinin olmadığını ısrarla bağıran aydınların çoğu buna tepki gösterdi fakat kimse esas imzacıyı hedef almadı veya alamadı. O; güçlü, erkek, hiza komutasının başında ve pek tabi iktidardaydı.
Günlerdir bir belirsizliğin içine sıkışmış kalabalık bir topluluğun İslamcısı ve Turancısıyla birlikte iktidar çıkışlı, devlet ağızlı cümlelerini kuşanıp koştuğu bu linçin ateşini harlayanlar veya başlatanlar kimlerdi peki? Çoğu için bize bir şey olsa devletin yanına düşmez dediğimiz kişiler olabilir miydi yahu, inanır mıydık bu isimler olacağına?
Haber yapma özgürlüğünden tutuklanmış ve beyanı hak ve özgürlük olan bir partinin mensubu olan CHPli vekil Eren Erdem… Pınar Fidan’ı buyurun linç edebilirsiniz diye adı-soyadıyla paylaşıp binlerce takipçisinin önüne atıyor. Bu bölümün asıl mide bulandıran kısmı şurası; kendisi tutukluyken arkadaşları cezaevi kapısında “basın ve ifade özgürlüğü” kapmasında tahliyesini istiyorlardı.
Sabahat Akkiraz, anaç tavrı dolayısıyla yürekten destek alacağına inandığı binlerce takipçisinin önüne atıyor zaten Alevi olan Pınar’ı, bu kadın Alevilere hakaret ediyor diye. Buradaki yargısız infazın benzerini yakınlarda kendisi de yaşamıştı; Akkiraz’ın geçtiğimiz yıl konseri iptal edilmişti ve resmi kayıtlarda bu şekilde geçmese de bu yersiz iptalin nedeni elbette ki politik duruşu ve üyesi olduğu Cumhuriyet Halk Partisi’ydi.
Barış Yarkadaş, CHP’nin içinde en akl-ı selim diyebileceğimiz isimlerden birisiydi. Pınar’a virüs benzetmesi yaparak malum videoyu alıntılayıp, Pınar’ı binlerce takipçisinin önüne atarken tecrübe sabitiyle bu olayın önünü arkasını asla düşünmedi. Bu arada Yarkadaş’ın, mecliste görüşülen yargı reform paketlerine “en çok düşünce özgürlüğü alanında” şerh düşmesiyle tanınan bir vekil olarak bilindiğini hatırlatmak isterim.
İklim Tamkan, bir sanatçı. O kadar öfkeleniyor ki Pınar için “Bunun için ne yapılmasını önerirsin? Bu kızın hayatı nasıl zorlaşır” diye hukukçu bir arkadaşına açık açık soru sorabiliyor. Koşulsuz şartsız, ister hukukun önünde ister fiziksel olarak, beyanı ne olursa olsun ona bir şekilde zarar verebilmek için mesai harcıyor, düşünüyor, arkadaşına danışıyor ve bunun arkasında şu saat itibariyle de durabiliyor. Pekala özel mesaj ile de hukuki yolları öğrenebilirdi, dolayısıyla bu da bir tercih.
Tolga Sağ, eski eşi Pınar Sağ’ın “ifade özgürlüğü” kapsamında yargılandığı davaların çıkışında gazetecilere demeç veren, aydın görüşlü, özgürlükçü olmayı dileyen Cumhuriyet Halk Partisi’nin çizgisinde ilerleyen bir müzisyen! O da aşağılayarak, hedef göstererek Pınar’ı binlerce takipçisinin önüne atıyor.
Hilal Nesin, Aziz Nesin’in oğlu Ahmet Nesin’in eşi. Bir kadını böyle tarif etmekten hicap duyuyorum fakat hikayede etkisi var, bana göre yok fakat bunu röportajlarında kendisi belirtmiş, bu ülkede bu unvanlar yüktür diye. Şöyle diyor hatta: “Siz kolay mı sanıyorsunuz bu ülkede Aziz Nesin’in konuşan gelini olmayı?”. Her neyse, geçtiğimiz yıl sosyal medya paylaşımlarından dolayı Hilal Nesin’e Erdoğan’a hakaret suçlamasıyla dava açıldı. Hatta bu yüzden ülkeyi terk eden Hilal Nesin, Pınar’ı aşağılayarak ve hakaret ederek binlerce takipçisinin önüne atmaktan asla ama asla tereddüt dahi etmedi.
Ve gelelim şaka yapma gayretiyle tanınan eski şarkıcı şimdinin muhalifi, bir köşe yazısından dolayı Erdoğan’a hakaret suçuyla yargılanan Atilla Taş’a. O da sayısı iki milyona yakın takipçilerinin önüne atıyor Pınar’ı ve zaten Alevi olan Pınar’a ezberlediği travmaları hatırlatmakta kendinde hak görebiliyor.
Şaşkınlığın en büyüğü benim tarafımdan burası: Halkların Demokratik Partisi’nin üyesi, insan hakları aktivisti Ferhat Tunç! Çok şaşırdık çünkü üyesi olduğu parti düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında türlü badireler atlatmış bir gelenekten geliyor. Kapısında öfkeli kalabalıkların biriktiği, aynı anda ülkenin birçok ilinde binalarının yakıldığı bir partinin mensubu olduğunu unutarak, yargı cümlesini nişan gibi yukarıya alıp, Pınar’ı binlerce takipçisinin önüne atmakta asla tereddüt dahi etmiyor.
Pınar’ın herkes yerine, en çok da ülkenin en ayrıcalıklı özelliklerine sahip bireylerinin yerine, kendi tarihinin kötü olaylarının hepsini günü gününe hafızasında tutup onların acısıyla yaşamasını istiyorlar. Yalnızca Pınar’dan değil, bütün Alevilerden istiyorlar bunu. “Aleviler çok iyi insanlar” paranoyasını uslu durarak, kendimizden vererek, haklarımızdan vazgeçerek, yırtmayarak, arsızlaşmayarak, talepkarlığımızı nahifçe belirterek, yalnızca iktidarın çizdiği alanlar içerisinde itiraz ederek yaşatmamızı istiyorlar.
Devlet nezdinde bir yüzleşme olmadığı için bazı travmatik olaylarla dalga geçilmezmiş argümanıyla linçe merdiven tutanlar oldu bir de tabii. Birkaç ay sonra 27. yılına girecek Sivas Katliamı. Katliamın zamanaşımına uğradığını, dolayısıyla ne toplumsal ne de devlet nezdinde yüzleşme koşullarının en ufak zerresinin oluşmadığını görmek istemiyorlar bu kitap sosyologları, sanki bu yüzleşme izleyen bireylerin de sorumluluğunda değilmiş gibi. Bu koşulların oluşturulmamasında kendilerinde hiçbir suç ortaklığı görmeden, kabul etmeden sırası değil bu şakanın diyorlar. Katliamın sorumluları serbest bırakılıyor ama henüz yüzleşme yok, sosyoloji bize böyle öğretti şaka yapamazsın Alevi Pınar diyorlar. Bu hükümet döneminde sosyolojinin askıya alınmasının hıncını Pınar’dan çıkarıyorlar. Alevilerin veya sürekli kıyımla terbiye edilen toplulukların sürekli ağlamasını, hepsi oradayken yapılan kötülüklerin hesabının sürekli Aleviler tarafından sorulmasını istiyorlar.
Yahu deli misiniz, travmayı sürekli tekrar ederse hasta olur insan, herkesin gözleri önünde, katliamın acısını ilk günkü gibi taşımayarak yaşamaya çalışan, iyileşen, hafızasında diri tutan ama yaşamına ve neşesine de bakan insan sağlıklıdır, iyi ki denir hatta. Pınar’ın tek başına bir yüzleşme anıtı gibi dolaşmasını isterken, siz koca koca insanlar hiç kendinizden utanmıyor musunuz?
Bu hikayedeki Pınar’ın Aleviliğini güçlü buldunuz fakat bu iyi bir şey, sağlıklı bir şey, Aleviler, özne oluyor, geçmiş olsun.
Not: Pınar’a bir şey olmazsa, gösterisini izlemeye gideceğiz. Şaka yapan, komedi sahnesinde var olan, “kadınlar stand-up yapamaz” diyen herkesi kirpiğimizin ucunda sallayıp karnımızı tuta tuta güleceğiz.